Hüseyin Avnî Paşa hakkında bir doktora tezinde ciddiyetsizlik!

Ramazan Topraklı

3 yıl önce

(SDÜ, YÖK, TTK)’NUN SORUMLU OLDUĞU

BİR DOKTORA TEZİNDE CİDDİYETSİZLİK

Hemşerimiz Mustafa Ali Uysal’a, Hüseyin Avnî Paşa hakkında Süleyman Demirel Üniversitesinde bir doktora tezi yaptırılmıştır. Tez, Jüri tarafından 27.12. 2013 tarihinde oy birliğiyle kabul edilmiş, 15 ay sonra SDÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürü Süleyman Seydi’nin Türk Tarih Kurumu Bilim Kurulu Üyesi olduğu bir zamanda, 31. 03. 2015’de basım kararı alınmış ve kaşla göz arasında da basılmıştır. Eserin ilmî raporlarını ise Prof. Mehmet Beşirli ile Prof. Hamiyet Sezer Feyzioğlu yazmıştır.

Kitapta, “ağuyu altın tas içre sunarlar” misâli en kaliteli kâğıt ve cilt kullanılmıştır. Basım kararından yedi ay sonra da kitaba s.352’deki resim eklenmiştir. 

Hüseyin Avnî Paşa ile ilgili Ali Sarıkoyuncu ve Meltem Valandova olmak üzere iki yüksek lisans tezi yapılmıştır. Valandova’nın tezi, Sarıkoyuncu’nun Yüksek Lisans Tezi’nin benzeri niteliğindedir. Ancak Abdülaziz’in ölümünde Hüseyin Avnî Paşa’nın oynadığı rol hakkında bilgi yok denecek kadar azdır. Bu konuda ilk doktora çalışması, Mustafa Ali Uysal tarafından 2014 yılında tamamlanan Hüseyin Avnî Paşa (1820-1876) başlıklı tezdir.

Bu çalışmada, Hüseyin Avnî Paşa’nın hayatı ve askerî hizmetleri yanında, ağırlıklı olarak Sultan Abdülaziz’in hal’ ve ölümündeki rolü incelenmiştir” (Uysal, 2015: 05). Kitapta da görüleceği gibi, “bilgi yok denecek kadar azdır” ve “ağırlıklı olarak” ifadeleri, Uysal’ın gayesinin, Hüseyin Avni Paşa’dan ziyade, onun, Abdülaziz’in hal’-i ve ölümünde oynadığı rol bahanesiyle Hüseyin Avnî Paşa’yı yermek ve ona bir darbe indirmek olduğu sezilmektedir.

Uysal, “tez için başvurulan diğer kaynak gurubu, Hüseyin Avnî Paşa ile aynı dönemde yaşamış kişilerin kaleme aldıkları vakayinâme, anı ve telif türündeki eserlerdir” diyerek kitaba başlar (Uysal, 2015: 04). Ve birinci el, iki kaynak olan SS Böcüzade’nin Isparta Tarihi ile Mabeyinci Fahri Beyin İbretnümâ adlı hatıratı yerine, Yıldız hafiyesi Mahmud Celaleddin Paşa’nın Mir’at-ı Hakikat adlı eserini öncelikli vermesi de şüphemizi desteklemektedir. 

Hüseyin Avnî Paşa, Abdülaziz’in hal’-inde 62 kişilik heyetin başı sayılır (Mismer, 1975: 155) ve Abdülaziz, 04 Haziran 1876 Pazar günü güneş doğduktan tam beş saat sonra 10.30 sularında kendi canına kıymıştır. 

15 yıl tahtta kalan Abdülaziz, Mahmut Nedimof yüzünden hal’ edilmiştir. Hal’ gerekçesi, Salı sabahı Dolmabahçe’yi kuşatan Süleyman Paşa’nın Cevher Ağa’ya söylediği: “Evlâd u iyâlinden kaç kişi isterlerse beraberlerine alarak teşrîf etsinler. Korkmasınlar ve hayatlarından emin olsunlar, tehlikeden masundurlar. Onların kıllarına gelecek hata için yine bu asker başını koymuştur. Çünkü şahıslara suikast yoktur ve bu hareket bir garaza müstenid değildir, selâmet-i millet arzusundan ileri gelmiştir” sözlerinde mündemiçtir (Şehsuvaroğlu, 2011: 103). 

Abdülhamid’in Mithat Paşa ile anlaşması üzerine V. Murat hal’ edilmiş ve Abdülhamid tahta çıkmış; abisi V. Murat’ı 28 yıl hapis etmiş ve 33 yıl sonra 1909’da da kendisi hal’ edilmiştir. Osmanlı’da hal’ câizdir, yasaldır!

Hâl böyleyken Uysal, daha başta torbasına koyduğu zehri, kitabının sonuç bölümünde, “30 Mayıs 1876 tarihinde Abdülaziz tahttan indirilmiş ve 05 Haziran 1876 tarihinde de intihar süsü verilerek öldürülmüştür. Doktorlara baskı yapılarak, Abdülaziz’in intihar ettiğine dair rapor hazırlattırılmıştır. Bu olaylarda en büyük rolü, Hüseyin Avnî Paşa oynamıştır. (… Hüseyin Avni Paşa’nın) yüklü bir servete sahip olması rüşvetçi olduğu iddialarını da beraberinde getirmiştir ” diye kusmuştur (Uysal, 2015: 278). Kanaatimce bu tez/kitap, sırf bu üç cümle için bastırılmıştır.

Uysal niyetini daha başta (s.05) ima etmiş ve sonda da ifşa etmiştir. Bu anda rektör Hasan İbicioğlu, tez jürisi Fahrettin Tızlak (danışman), Ayfer Özçelik, Ramazan Gülendam, Süleyman Seydi ve Behset Karaca’dır. İşin özeti, birilerinin hatırı için numune-i imtisalimiz olan Ispartalı Hüseyin Avnî Paşa’yı milletin gözünden düşürmektir. 

 Uysal, bu tezini bir de Isparta Üniversitesinde yapmıştır (SDÜ). Bu işi, Süleyman Seydi yapsaydı anlardım, ama anlayamadığım şey, övüncümüz olan bir Türk’ün yerilmesi işine, Hamid kıt’alı iki Türk’ün teşne olmasıdır.

Ancak bu geri tepecektir; kısmen tepti de! Dürüst birine yalancı dersen, bu defa yalancı sen olursun. Namuslu birine namussuz dersen, bu defa namussuz sen olursun. Birilerinden alıntı yapmış olman da seni kurtarmaz.

Beraat-i Zimmet Asıldır

1. Çoğu sefaret tabibi 19 imzalı doktor raporuna göre Abdülaziz, makasla sol kol atardamarını keserek intihar etmiştir. Sağ kolunda küçük bir yara olup, atardamarlar/şerâyin sağlamdır (Uysal, 2015: 205, 347 doktor raporu). 

1a. Uysal İngiltere, Fransa, Avusturya-Macaristan gibi, çoğu sefaret tabibi 19 doktor, sadrazam, vükelâ ve Hüseyin Avnî Paşa hakkında hezeyan etmektedir. Hüseyin Avni Paşa gibi zekî biri, sadrazam ve vükelâ huzurunda doktorlara baskı yapmanın, bir skandal olacağını bilir, Avrupa’dan çekinir de, yapamaz ve yapmaz. 

1b. Bir değil, iki değil, tam 19 doktoru suçluyorsun. Sefaret hekimlerine baskı yapmak ne demek?

1cOlayın bir numaralı şahidi Mabeyinci Fahri Bey’in İbretnümâ adlı hatıratını yalanlıyorsun.

1dDr. Dikson ve Dr. Milincen’i teyit eden Henri (Henry) Eliot’u yalanlıyorsun (Uysal, 2015: 210).

1eO anda Feriye Karakolu’nda hazır bulunan sadrazam ve vükelâyı suçluyorsun (Baykal, 1989: 18).

2. İki koldaki yaranın pürüzlü olması, kesmede kullanılan aletin bıçak olmadığını ve sağ koldaki yaranın küçük ve kol damarlarının kesilmemiş olması intihara işarettir. Cinayet olsaydı iki kol da aynı kesilirdi. Zaten düzmece Yıldız Mahkemesinde iddia edildiği gibi, Mabeyinci Fahri Bey, Abdülaziz’in kollarını arkasından kavramış olsaydı, başka birisinin, Abdülaziz’in kol damarlarını büküm yerinden kesmesi asla mümkün olamazdı. 

3. Yıldız evrakına ulaşan Uzunçarşılı, Abdülaziz’in intihar ettiğini, hatta Mahmut Celâlettin Paşa’nın bunu bildiğini söyler (bk. Uzunçarşılı, Midhat Paşa ve Yıldız Mahkemesi, TTK, Ankara 2000, Önsöz ve Mahmut Celalettin Paşa’ya Dair, Dikgazete 01 Ağu. 2021). Ama sen, Uzunçarşılı ikilem içinde kalmıştır diyorsun (Uysal, 2015: 225). 

4. Ord. Prof. Dr. Ahmet Süheyl Ünver, Abdülaziz ve oğlu Yusuf İzzeddin’in intihar ettiklerini söyler (bk. Sultan Aziz ve Oğlu Yusuf İzzeddin Efendi Nelerle İntihar Ettiler? Dikgazete 08 Ağustos 2021).

5. Abdülaziz’in en yakını Fahri Bey, efendisinin kendi canına kıydığını haykırır. Hatıratı yayınlayan Baykal da Abdülaziz’in intihar ettiğini söyler (bk. Bekir Sıtkı Baykal, İbretnümâ, Türk Tarih Kurumu, Ankara 1989).

6. Halûk Yusuf Şehsuvaroğlu Abdülaziz’in intihar ettiğini söyler (Sultan Aziz; Hayatı-Hal’i-Ölümü, TBMM Millî Saraylar Dairesi Başkanlığı-İstanbul, 2011).

7. Bilâl Sürgeç Abdülaziz’in intihar ettiğini söyler (… Gâzî Hüseyin Avnî Paşa, Semih Ofset, Ankara 2012).

8. Biz, İbretnümâ’yı tahkik için Feriye sarayında dört defa keşif yaptık ve sonunda Abdülaziz’in, Ortaköy tarafındaki Feriye sarayının üçüncü katında ve karakol tarafından ikinci odanın denize nazır Beşiktaş tarafındaki köşe penceresi önünde intihar ettiğini gördük. Böylelikle İbretnümâ ile 19 imzalı “doktor raporunun” güvenilir belgeler olduklarına kanaat getirdik. Uzunçarşılı da bizi destekler (Midhat Paşa ve Yıldız Mahkemesi, TTK, 2000 Önsöz).

9. “Merdi Kıpti sirkatin söyler” misâli, “bu çalışmanın en büyük eksikliklerinden biri, yabancı arşivlerden yararlanılmamasıdır. Bu konuda araştırma yapacaklar bunu dikkate alarak, özellikle Sultan Abdülaziz’in hal’ ve ölümünde Hüseyin Avnî Paşa’nın dış bağlantılarını incelemek için İngiliz ve Fransız arşivlerinden yararlanabilir” (Uysal, 2015: 278) demekle hiçbir belgen olmadan, ona iftira atmış ve dış bağlantısını peşinen kabul etmiş olmuyor musun?

Hani sen, “ağırlıklı olarak Hüseyin Avnî Paşa’nın Sultan Abdülaziz’in hal’ ve ölümündeki rolü incelenmiştir” diyordun? (Uysal, 2015: 05). O arşivleri incelemek esas senin görevin değil miydi? Olaydan tam beş yıl sonra, sırf Mithat Paşa’dan kurtulmak için kurulan, düzmece Yıldız mahkemesinin yalancı şahitlerinden başka delilin var mı? Abdülhamid ve M. Celâlettin Paşa taraftır; şahitlikleri de makbul değildir (Uzunçarşılı, age, 2000: Önsöz, s. XVI).

10. Kızlar, anahtar deliğinden gözetlemişler (Uysal, 2015: 204). Hani Abdülaziz, kapıyı arkasından kilitlemişti? Gözetleme, anahtar deliğinden değil, yan odanın köprü tarafındaki yan/köşe penceresindendir (Baykal, 1989: 16). Anahtar deliğinde anahtar olmasa bile Abdülaziz görülemez. Çünkü kapı solda, Abdülaziz sağ yan köşededir.

11. Abdülaziz, 05 Haziran değil, 04 Haz. Pazar günü intihar etti. Fahri Bey, 01 Nisan ile 25 Haz. arasında 86 gün aralıklarla, insanı çıldırtacak işkencelere tâbi tutuldu. 28 yıl Taif zindanında kaldı, ama intihar etmedi. Abdülaziz ise bırakın işkenceyi, birkaç incitici söz ve davranışa, iki gün bile dayanamadı. Hâl böyleyken Abdülaziz’i korumak ve Hüseyin Avnî Paşa’yı yerin dibine sokmak istemeniz nedendir? Bunlardan biri padişah, diğeri sadrazam veya serasker olup, devletimizin iki mühim simasıdır. Abdülaziz’in onlarca cariyeyle yatmasını hoş görürken, Hüseyin Avnî Paşa, bir kadına baktı diye ortalığı ayağa kaldırıyor, büyük askere söylenmedik çirkin söz, atılmadık iftira bırakmıyorsun. Bu ne biçim bir ruh hâlidir? Paşa’nın hiçbir başarısızlığı yok, verilen her görevi başarmış; bunları konuşmak varken, ha bire dedikodu yapıyorsun! Mühim olan kişinin özel hayatı değil, görevinde yaptıklarıdır.

12. Sadrazam Âli Paşa, Girit valisi Serdar-ı Ekrem Ömer Paşa’yı bir kadın meselesi için görevinden alır; yerine, 07 Ekim 1867’de “bu mevkiin muhtaç olduğu bir komutan” dediği Hüseyin Avnî Paşa’yı getirir (Uysal, 2015: 79). Hani o, ırz düşmanı ve şehvete düşkündü? Fuat ve Âli Paşalar, Hüseyin Avnî Paşa’yı senin kadar bilememişler mi?

13. Çadırcı, Hüseyin Avnî Paşa’nın döviz, nakit, esham ve hisse senetleri karşılığı (247522, 147040, 109799) toplam 504361 kuruş terekesi var der (Uysal, 2015: 267). Diğer terekesi atlar, giysiler, silâhlar, mefruşat ve saire olup, 26 yıl, hep üst görevlerde bulunmuş birisi için, bunları, büyük bir servet görüp rüşvet almış olabilir demek çok manidardır. O, beş yıl Harbiye mektebi nazırlığı, iki yıl altı ay serasker kaymakamlığı, iki yıl yedi ay ilk seraskerliği, iki yıl üç ay üçüncü serasker/sadrazamlığı vardır ve 1875 Ocak maaşı 100 bin kuruş olup (MAD.d 10631, imaj nu: 278, sayfa nu: 558), nakit terekesi beş aylık maaşıdır. ‘Yüklü bir servete sahip olması, rüşvetçi olduğu iddialarını beraberinde getirmiştir’ demek, ne insanlığa, ne ahlâka, ne de bilim adamlığına sığar.

Hüseyin Avnî Paşa, Modern Türk Ordusunun Kurucusu Büyük Bir Kumandandır.

Emsile, Binâ, İzzî, Avâmil, İzhâr, Vaz’ıyye, Nûr-il-izah, Halebî ve Mantık. Kavâid-i Fârisiyye, Bahâristân, Gülistân, Divân-ı Örfî. İlm-i hesâb, Cebr-i âdî, Usûl-i hendese, İlm-i coğrafiyye, Fenn-i kitâbet, Resm-i mücessem tersimi. Cebr-i âlâ, Müsellesât-ı müsteviyye ve küreviyye, Cebrin hendeseye tatbikiyle mahrûtiyyât, Cerr-i eskâl, Hendese-i resmiyye, Menâzır-ı hattiye, Gölgeler, Makine fenni, Fotoğrafiyye nazâriyyât ve ameliyyâtı, Hikmet-i tabiiyye, Kimyâ, Topçuluk-fenni, Fenn-i harb, İlm-i hey’et, Taksim-i arâzi, Fenni mimâri-î askerî, Fransız lisânı. Piyâde ve süvârinin hizmet-i dâhiliyye ve seferiyye kanunnâmeleri, Top taliminin ameliyyâtı ile Piyâde ve Süvârinin nefer taliminden alay talimine kadar nazariyyât ve ameliyâtı, Meç ve Kılıç talimleri gibi dersleri gören ve Harbiye’yi birinci bitiren Hüseyin Avnî Paşa’ya kara çalmak bilim adamlığına yakışmaz. Böyle bir tahsil gören ve hiçbir başarısızlığı olmayan birisi gururlu olmayacak da, kim gururlu olacak? Onun gururu tahsil ettiği ilimden gelir.

Hüseyin Avnî Paşa, seraskerlik makamına gelince ilk iş olarak haksız rütbe almış olanları tasfiye etti (Uysal, 2015: 93) ve böylece onların düşmanlığını kazandı. Siz ise, hiçbir kaynak tenkidi yapmadan, yazılanları akıl süzgecinden geçirmeden, hiçbir kaynağa ve belgeye dayanmayan eserlerden alıntılarla Hüseyin Avnî Paşa gibi bir kahramanı sanık ilân ederek, (güya) doktora yaptınız ve oy birliğiyle de kabul edildiniz (!)

Kitaptaki Bazı Yanlış Bilgi ve Çelişkiler

1. Fakir bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir bilgisi yanlıştır (s.23). 1842 vergi defterine göre Gelendost’ta 218 vergi mükellefi vardır. Hâfız Hüseyin’in babası 399 akçe vergiyle 15 kişiyle birlik 32 inci sırayı paylaşır; daha geride 171 hane vardır. Yani Hüseyin Avnî Paşa’nın babası Müezzinoğlu Ahmet Ağa fakir değildir.

2. Şekercioğlu’na dayandırılan Beydoğanoğlu III. Hasan Beyin torunu, vergi mültezimi gibi ve sair bilgiler hiçbir kaynağa dayanmaz (s.23). Bu bilgilerin 1836 Nüfus sayımındaki isimlerle de hiçbir ilgisi yoktur.

3. Ailesi Malak Hüseyin lâkabını takmıştır (s.24). Bu bilginin aslı yoktur; hiçbir ata hâfız oğluna malak demez.

4. Hüseyin Avnî Paşa ilköğrenimini Eğirdir’de Burhan mektebinde yapmıştır bilgisi yanlıştır (s.24, İbnülemin). Burhan mektebi 1873 yılında açılmıştır (Böcüzade, 2012: 233, Süleyman Şükrü, 2013: 35). Hüseyin Avnî Paşa, o tarihte seraskerdir. Uysal, bu bilgileri hiç tetkik etmemiştir. Çoğu kişinin kaynak aldığı Süleyman Şükrü’ye ait bilgiler külliyen yanlıştır. O, 1904’de ülkeden kaçtı; kitabını 1907’de Rusya’da bastırdı; Abdülhamid’in affına nail olabilmek için Hüseyin Avni Paşa ve ailesine her türlü iftirayı atmıştır. O, Gelendost tarafını hiç bilmez; Eğirdir Gölü’nün kuzeyinin Afşar ovası olduğunu söyler. “Gelendost’un hepsi Türk, yüzlerce ev ve iki cami var” (Arundel, 2013: 70; 08 Kasım 1833 Cuma). 1836 Nüfus sayımında Gelendost’ta üç cami, üç imam ve bir hatip olup, Gelendost, Süleyman Şükrü’nün kötülediği gibi geri kalmış bir yer değildir. Eşekçinin oğlu, sıpa, yanaşma ve benzer hakaretâmiz sözler, sarayca çıkartılmış ve Abdülhamid’in 33 yıllık iktidarı döneminde de hassaten yaygınlaştırılmıştır. Eğirdir Ansiklopedisi yazarı Nuri Güngör, Süleyman Şükrü’nün 1918’den sonra da Abdülhamid aleyhinde yazdığını söyler. 

5. Hikmet Turhan Dağlıoğlu’nun Paşa’nın çocukluğuyla ilgili verdiği bilgiler de yanlıştır. Dağlıoğlu, Paşa’nın ölümünden 64 sene sonra 1940’larda Gelendost’a gelerek bilgi toplamıştır. Güya Eğirdirli Hacı Memiş Ağanın oğlu, Harbiye’ye istenmiş, fakat Memiş Ağa, oğlunun yerine yanaşma Ahmet Ağanın oğlu Hüseyin’i göndermiş. Uysal, bu bilginin zayıf olduğunu söyler ki, aslında Dağlıoğlu’nun verdiği bilgi zayıf değil, yanlıştır (s.25).

Hüseyin Avnî Paşa, 1836 güzünde Gelendost’ta sayılmış ve ardından “başında yeşil sarıkla dinî tahsil için İstanbul’a” (Mismer, 1975: 41), Çorlulu Ali Paşa medresesinde müderris olan hocası ve dayısı, İstanbul’ca mutezile demekle maruf, Karaağaçlı Seyit Halil Hilmi Efendinin yanına gönderilmiştir. 2011 yılında Gelendost’ta yaptığım incelemede Paşa’nın lâkabının Müezzinoğlu olduğunu tespit ettim. 1836 Nüfus sayımında “Aşağı mahalle, Hane 24’de orta boylu ter bıyıklı Hâfız Hüseyin, sinni 17” bilgisine ulaştım. Uysal, bilmesine rağmen bu bilgiler yerine 1831 arşiv bilgisini kullandı. Ahmet Ağanın varlıklı ve oğlu Hüseyin’in hâfız olması, galiba Uysal’ın işine gelmedi.

6. “Tabakta tirit, alındı Girit” ve “10 Tem. 1875’de Londra’ya hareket etmesi” asılsızdır (Uysal, 2015: 88, 160). Hiçbir kaynak vermeyen Şekercioğlu, H. Avni Paşa’nın 10 Temmuzda Londra’ya hareket ettiğini bilemez. Malûm, Abdülaziz de 10 Temmuzda Londra’ya hareket etmişti! Y.EE.00028 numaralı arşiv belgesine göre Avnî Paşa, İzmir’den Marsilya’ya 30 Mayısta hareket etmiştir. Uysal’da yalan, yanlış ve doğru karmakarışıktır; verdiği bilginin hangisi doğru, hangisi yanlış bilinememektedir. Onun için Türk Tarih Kurumu, bu kitabı satıştan kaldırmalıdır.

6a. Fransa için izin alan bir asker, izinsiz Londra’ya gidemez. Hüseyin Avnî Paşa, Paris’ten dönmüştür. Uysal, hiçbir kaynak vermeyen Şekercioğlu, İ. Hami Danişmend ve Yılmaz Öztuna’nın romanına bakarak, Hüseyin Avnî Paşa’nın İngiltere’ye gittiğini yazar. Böyle bir doktora tezinin oy birliğiyle kabul edilmesi şaşılacak bir hâldir.

6b. Hüseyin Avnî Paşa, bir devlet bankası kuruluşunda bağımsızlığa zarar verecek maddeler içermemesi için dikkatli olunmasını ister (Uysal, 2015: 122). O, devletin bağımsızlığına halel getirecek davranışlardan şiddetle kaçınır. Böyle bir kişi, Abdülaziz’in hal’-i konusunda yabancı devletlerle hiç görüşür mü?

6c. Abdülaziz, 1867 yılında yatla 09 günde Tulon’a varmıştır. Buna kıyasla 2-3 haftalık bir kaplıca tedavisi için Fransa’ya (Vichy) giden birinin 30 Mayıs (3 Haz?)-27 Temmuz arası, Londra’ya gitmek için vakti kalmayacaktır.

6d. Hüseyin Avnî Paşa, Londra’ya gitmiş olsaydı, muhtemelen Mismer, bu ziyaretten söz ederdi. 

6e. Hüseyin Avnî Paşa, Abdülaziz için hediyeleri, Paris’te aldığına göre Londra’ya gitmemiştir.

7. Yıldız hafiyesi Mahmut Celâlettin Paşa, “ilk işi sevmediği rütbeli subayları tasfiye ederek kendisine yakınlaşan subayların rütbece yükselmelerine yardım etmek olmuştur”, ama Em. Tuğg. İ. Halil Sedes ise, “ilk işi büyük devlet memurlarının çocukları olan rütbelilerin tasfiyesi olmuştur” der (Uysal, 2015: 93). Mahmut Celâlettin Paşa iftira atmakta olup, buna dikkat edilmemiştir. İşin aslı adaletle ilgilidir. O, hak etmeden rütbe alanları tasfiye ederek, orduda adaleti ve disiplini sağlamıştır. Her makama bileğinin hakkıyla gelen birinden ancak bu beklenir.

8. Feriye’den gelen çığlıkları duyan Avnî Paşa, beş on dakika içinde olay yerine gelmiştir (Uysal, 2015: 205). Paşa’nın yalısı ile Feriye arası 1,7 km olup, çığlık işitilmez, işitilse bile Feriye’den geldiği bilinemez ve olay yerine 45 dakikadan önce gelemez. Fahri Bey olayı, Avnî Paşa’ya hikâye eylerken, azami on dakika sonra sadrazam ve vükelâ karakola gelir. Onlarda mı, çığlık üzerine geldi? Çığlık işi yalandır (Baykal 1989: 18-19). (bk. Boğaz Hrt.)

9. Ömer Paşa’nın nişanlarının sökülmesi Abdülaziz’e itâle-i lisan ettiği içindir (bk. İbretnüma, 1989: 18). Uysal, olayın canlı şahidi Fahri Bey yerine, Mahmud Kemal’den alıntı yapmada bir beis görmemiştir (Uysal, 2015: 30).

10. Hüseyin Avnî Paşa’nın 1857-1862 arası Harbiye Mektebi Nâzırlığı ve Erkân-ı Harbiye Umumi Reisliği ve Askerî Mektepler Nâzırlığı zamanındaki hizmetleri, Abdülhamid korkusuna 1894’te yazılan Mir’at-ı Mekteb-i Harbiye adlı kitapta yazılmamıştır (Uysal,  2015: 60). Bu korkuyu itirafa rağmen, Yıldız mahkemesine nasıl güvendiniz?

Bir Doktora Tezinde Bulunmaması Gereken Hususlar

Uysal, bir insanda bulunması imkânsız olan birbirine zıt huyları, 33-40, 42 ve 278 gibi sayfalarda Hüseyin Avnî Paşa için kullanmıştır. Kuvvetli hafıza, azimli, çalışkan, otoriter (hükmünü yürüten), disiplinli (diktatör), gururlu, hırslı, inatçı, şakacı, üstün komuta kabiliyeti, kahramanlık ve vatanseverlik gibi büyük bir komutan için gerekli olan kabiliyetleri biz dahi, ona uygun bulduk. Malûm o, hâfız olduktan sonra 16 (17) yaşında İstanbul’a gitmiştir.  

Öfkeli, bencil, kinci, ihtiyatsız, boşboğaz, namussuz, kumarcı, şehvet düşkünü, kibirli, ırz düşmanı, rüşvetçi, kerhaneye gider, devlet aleyhine iş çevirir, göreve gönderdiği kumandan karılarıyla ilişkiye girer gibi aşağılık sıfat ve işler, doktora tezinde bulunmaması gereken iftiralardır. Avnî Paşa, hoşnutsuzluk genelleştiğini için hal’ diyor, sen bunu, kine bağlıyorsun (Uysal, 2015: 158-159). O kindar olsaydı, hal’-i, iki yıllık sadrazamlığında yapardı  (873-875). Mithat Paşa, Mismer, Böcüzâde, Sedes, Gövsa, Uzunçarşılı, Ebu Manneh ve Berkes gibi ciddî kalemler, aslı esası olmayan bu gibi sıfatları eserlerine almamışlardır. Bucaklı Uysal’ın bunlardan ders alması gerekirdi.

Sonuç

Hüseyin Avnî Paşa, Isparta’daki sekiz aylık sürgün hayatında Mutasarrıf Hâfız Rıdvan Paşa ile sık sık görüşmüş ve ava gitmiştir. Onun siyasî ve iktisadî görüşlerini içeren konuşmalarını, Böcüzâde aynı anda kaydetmiştir.

Abdülhamid korkusu ve hafiyeliği için olacak, Hüseyin Avnî Paşa’nın “Sicil-i Osmânî” kaydı da silinmiştir. 

Öztuna, Avnî Paşa Isparta’ya kumarı soktu der, ama Böcüzade’yi yayınlayan Suat Seren ise onu yalanlar. Uysal, hiçbir belgeye dayanmayan Öztuna’ya ait ‘Bir Darbenin Anatomisi’ adlı romandan 17 kadar alıntı yapar. O, Padişah ve devlet aleyhine entrikalar çevirdiği iddiasıyla sık sık görevden alınmıştır (Uysal, 2015: 27) iddiasını bile kitabına almıştır. Öztuna, bir yandan Âli ve Fuat Paşaları çok över, bir yandan da Âli ve Fuat Paşaların el üstünde tuttukları ve Harbiye’yi birinci bitiren Avnî Paşa için, “Avni Paşa bilgili, otoriter, teşkilatçı, cesur bir askerdi; askerî hareketlerde başarılı görüldü, hiç birinde mağlup olmadı. Kendisine yapılan hücumlar kötü asker olduğu için değil, nâdir gelen bir psikopat olması dolayısıyledir” der (Bir Darbenin Anatomisi, 1987, s. 291). Öztuna’ya sormak lâzım, senden başka ona hücum eden var mı? Onun psikopat olduğunu hangi psikolog söylemiş? Öztuna böyle demekle, bir psikopata -diğer yaptıkları bir yana-  beş yıl Harbiye Mektebi Nazırlığı, 30 ay serasker kaymakamlığı, 31 ay seraskerlik, 26 ay serasker ve sadrazamlık yaptırtan başta Abdülaziz’e, bilâhare de Âli ve Fuat Paşalara haksızlık etmiş olmaz mı?

Uysal, Öztuna ve Danişmend’in aksine, bir saraylının torunu olan, Uzunçarşılı ve İbretnümâ ile çelişmeyen bilgiler veren ve Abdülaziz’in intihar ettiğini söyleyen Hıfzı Topuz’un ‘Meyyale’ romanına, neden itibar etmemiştir?

Uysal, Rus sefiri İgnatiev, Mısır valileri, saraylı ve rütbeliler, Mahmut Nedimof, Kostaki Musurus ve benzeri Türk düşmanlarının sözlerini tetkik etmeden kullanmış, İngiliz ve Fransız arşivlerinde araştırma yapmamıştır. Bir yerde övücü sözler, hemen ardı ve önünde ise Hüseyin Avnî Paşa’yı kötüleyen dedikodular. Değil Isparta, Osmanlı coğrafyasında bile ender yetişmiş, medar-ı iftiharımız olan bir asker için böyle bir kitabın yayınlanmış olması çok büyük bir talihsizliktir. Umulur ki, ters bir tepkiyle Türk’ün uyanmasına vesile olur. Uzunçarşılı için “ikilem içerisinde kalmıştır” (Uysal, 2015: 225) denilmekle esas maksat açıklanmıştır ve bu doktora tezi şaibelidir.

Bu hususu tarihçiler ile SDÜ, YÖK ve TTK gibi kurumların nazarı dikkatlerine arz ediyorum.

Uzunçarşılı, Abdülhamid evrakını baştan sona tetkik ettikten sonra, “Abdurrahman Şeref Bey ve İbnülemin Mahmut Kemal İnal” eksik evrak inceledikleri için yanılmışlardır; Abdülhamid’in evrakı arasında bulunan Yıldız muhakemesi evrakı ile Abdülaziz’in ölümü meselesi aydınlanmıştır. (…) “ölüm vakasının intihar olduğu açık olarak görülmektedir” demiştir (Midhat Paşa ve Yıldız Mahkemesi, Türk Tarih Kurumu, Ankara 2000, Önsöz, s. XIV ve s. XVI). Ey hepsi de profesör olan doktora jürisi, ikilem bu ifadelerin neresindedir, söyler misiniz?

Uzunçarşılı kitabını, İbretnümâ’nın neşrinden iki yıl önce, 1966’da yayınlamış ve Abdülaziz’in intihar ettiğine hükmetmiştir. 1968’de ise Abdülaziz’in sadık mabeyincisi ve olayın canlı şahidi Fahri Bey’in İbretnüma adlı hatıratı yayınlanmıştır. Bu hatıratı yayınlayan Baykal, önsözünde; Uzunçarşılı, Yıldız dosyasını incelemek suretiyle kesin bir hükme varmak imkânına kavuşmuştur. Böylece, Sultan Abdülaziz’in intihar etmiş bulunduğuna artık şüphesi kalmamıştır der. Fahri Bey ise, her türlü işkenceye rağmen efendisinin kendi canına kıydığını haykırmış ve olayın intihar olduğu perçinlenmiştir.

Bundan sonra bir bilim adamına, ‘Bir Darbenin Anatomisi’ gibi bir roman ile hiçbir kaynak vermeyen eserlerden alıntı yapmak değil, Uzunçarşılı ve İbretnümâ’yı okumak ve susmak düşmektedir.

Hâl böyleyken Uysal, Uzunçarşılı’dan 49, Baykal’dan 47 yıl sonra; hem ünlü tarihçiye, hem de Hüseyin Avnî Paşa’ya iftira etmiştir. Uysal, kaynakları arasına yer alan eserlere rağmen, “Abdülaziz, intihar süsü verilerek öldürülmüştür; en büyük rolü de Hüseyin Avnî Paşa oynamıştır” demekte hiçbir beis görmemiştir. 

İntihar süsü” nasıl verilir? Söylemek kolay, dilin kemiği yok. Uysal, intihar süsünün nasıl verildiğini açıklamalıydı. Hesap işi ahirete değil, Süleyman Demirel Üniversitesi (SDÜ), Yüksek Öğretim Kurumu (YÖK) ve Türk Tarih Kurumuna (TTK) kalmıştır. 

.

Ramazan Topraklı, dikGAZETE.com

YAZARIN DİĞER YAZILARI