USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

Zam

Zam
12-09-2025

Zam

Rakamlar dünyâsında kendi deyişiyle “fraktalist” (sonsuz karmaşıklığa sâhip, dallı budaklı, nizâmsız, düzensiz ve birhâyli kompleks geometrik şekilleri veyâ nesneleri tedkîk eden) nâmıyla tanınmış meşhûr matematikçi Benoit Mandelbrot (1924-2010), hisse senedi ve tahvîl fiyatları gibi sermâye piyasalarından elde ettiği verileri uzun bir periyotta analiz ettikten sonra “zamân içinde vukû bulan değişim ve dalgalanmaların rastgele olmaktan ziyâde normal ve bilhâssa daha geniş çaplı eğilimlerin bir parçası olduğu,” netîcesine varır ve argümanını, Kitâb-ı Mukaddes'e dâir bir dizi anlatıdan yola çıkarak Joseph effect (Yosef/Yusuf etkisi) ve Noah effect (Noah/Nûh etkisi) ifâdeleriyle kavramlaştırır.

Mısır'da önce yedi sene bereket ve ardından yedi sene kıtlık olacağının alâmetlerini gördüğüne îtikâd edilen Ahit peygamberlerinden Yosef (İslâmî literatürde Yusuf)'in öyküsüne gönderme yaparak iktisâd ilminde bolluğa işâret eden, hattâ “alışılmadık derecede uzun, nispeten de olsa yüksek getiri dönemlerini,” «Joseph effect» (Yusuf etkisi) olarak tanımlar.

Fiyatların trendler hâlinde hareket etme eğilimini vurgulayan Yusuf etkisine yâhût Business Cycles'da aktarıldığı üzre H-spektrum sendromuna karşı, öngörülemeyen hâdiseler sonucunda yaşanan şiddetli ve ânî sıçramaların yâhût düşüşlerin neden olduğu kesintilere, bozulmalara, hızlı seviye değişikliklerine, dengesizliklere veyâ büyük sapmalara Tûfân anlatısından esinlenerek«Noah effect» (Nûh etkisi) der Mandelbrot. Hattâ meterolojide de karşımıza çıkar bu kavramlar. Aşırı yağış süreci Noah, uzun süren düşük yağış dönemleri Yosef olarak adlandırılır uzmanlarca.

*

İngiliz târihçi Sir Edward Gibbon da mevsimin sertliği, Sûriye'deki hasadı etkilemiş ve Antakya pazarlarındaki ekmeğin fiyatı, zahîre kıtlığı ile orantılı olarak bittabî artış göstermişti, fâkat (tabiat olayları ile oluşan) âdil ve mâkûl orantı, çok geçmeden tekelin açgözlü, doymak bilmez mahâretleriyle ihlâl edildi, sözleriyle târif ederken Julianus devrinin mâlî krizini, bir nevî “Noah effect”'i hatırlatır.

Bir devrin nefret figürü biraz daha abartılı yorumlara göre zamânının femme-fatale (felâkete sürükleyen kadın) karakteri Fransa kraliçesi Marie Antoinette'in söylediği iddiâ edilen lâkin ona âit olmama ihtimâli hâyli yüksek olan– eğer ekmekleri yoksa, brioche (bir tür Fransız çöreği) yesinler, sözünü andırırcasına, antik Antakya âhâlisinin şarap, yağ ve ekmek bulduğu müddetçe bunlarla yetinmesi gerektiğine dâir söz ve icrââtlarıyla bilinen Roma imparatoru Julianus'un hükümrânlığında, buğday fiyatlarının rekor seviyelerde “zamm”a uğramış olması, bir ayaklanma ile bertarâf edilen Etrüsk hânedânlığının bedduâsını almış şanlı Roma'nın tantanalı çöküşünün ilk basamağı olur.

Bu mahvoluş, inhisâr zihniyetinin veyâ tekelciliğin tamahkârlığı, fâhiş fiyatların insafsızlığı, imparatorların hodbînliği ile gümbürtülü bir şekilde gelir.

Bu fecâat silsilesinin fitilini ateşleyen fiyat arttırımı veyâ mallara yapılan fâhiş zamlar, katı bir adâletsizliğe sebebiyyet verdiğini düşündüğü tekelciliğin, kamu yarârına ve hayır işlerine karşı geldiğini söyleyen orta devrin pek meşhûr ilâhiyatçısı ve feylezofu Bernhard Sannig (1638-1704)'in devrin Orta Latince'siyle kaleme aldığı Schola Theologica Scotistarum (Skotist İlâhiyat Okulu) eserinde şu terimle îzâh edilir:

“Attollere pretium.

*

Attollo ve adtollo fiilleri, “yükseltmek, kaldırmak, ziyâdesiyle yüksek bir konuma getirmek,” demek Latince'de. Bittabî, Roma'lı şâir Vergilius'un söz varlığında kullandığı üzre bir nevî şehir, hisar, iç kale yâhût sığınak yapmak kastedilerek “inşâ etmek, binâ etmek, kurmak,” mânâsında da, mecâzen, “birini yüceltmek, övmek,” olarak da açıklanır eski metinlerde.

Pretium, “fiyat, kıymet, değer, para, satılan şeyin fiyatı,” yâni İngilizce price'ın karşılığı. “Baha, değer, kıymet, bir şeyin ederi,” demek olan Arâbî kelimesinden hareketle ʾât (فيئات, “fiyat”).

Fiyat arttırımının şarktaki karşılığı zamm...

Kelime, Arapça, “damm” (ضمّ)'dan gelme. Esas anlamıyla, “ekleme, ilâve etme, arttırma.”

Birbirinden farklı kullanımları var “zamm”ın Türkîde.

1, Rum diyârında mitoloji ile meydana gelen vukûâtları bir araya getirerek, peyderpey, yeni ve çiçeği burnunda bir târih yazımı mâcerâsına girişildiği 15.asrın pek erken vakitlerinde kaleme alındığı tesbît edilen şâir Nâmûsî'ye âit bir nazîrede, tevhîd ile zamm eylegil îmânı, cümlesinde bahsedilen “zamm, arttırma anlamında kullanılmış. Meâlen, Allâhın birliği ile îmânını arttır, yâni zamm eyle”...

2, Zam, Osmanlı zamânının binlerce cildlik hukuk külliyâtı Şerʿiyye (Kadı) Sicilleri'nde peydâ olmakla berâber bilhâssa İslâm hukûkuna dâir mühim bir mefhûma da işâret eder. Bu mefhûm, “görevini gereğince yerine getiremeyen bir mêmurun veya tâyin edilmiş bir idârecinin yerine atanan kişi” için söylenen zamm-ı vasî... Hâlen kullanılan bir hukuk terimi olarak “vasî tâyin etmek” fiilini duymuşsunuzdur illâki. Dahası, dinî hukukda zamm-ı mütevellî de bu denli bir sözcük. Meselâ, lüzûm görülen hâllerde hâkim tarafından idâresinde bir sorun yaşanan vakfın yönetilme sürecine katkı sunması için bir ikinci mêmur, idâreci veyâ yönetici atanır. Bu zât-ı muhterem, öbür idâreciye eşlik eder, bir nevî “velîlik” üstlenir. Mütevellî de velî sözcüğünden (ولی, sâhip, mâlik, muhâfaza eden) gelir. Okul senelerinde talebelerin her hâlinden mesûl olan aileler birer “velî” olarak, çocukların dünyâsından bakarasak şâyet, pek de hayra alâmet olmayan “velî toplantılarına” çağrılır.

3, Bir müzik tâbiridir öte yandan. Roma lejyonlarının bando takımından yâdigâr olan mehter geleneği, zurnalar, nakkâreler, ziller ve davullar vâsıtasıyla yaşatılırken, o coşkulu ezgiler zamm-ı devir makâmı ile zenginlik kazanır.

4'üncü ve şimdiki zamanda da yaygın olarak kullanılan meâliyle iktisâdî bir kelâmdır. Böyle bir sözcük olarak nâm salmasına verilebilecek misâlse Meninski'nin söz varlığında aktardığı hoş bir örnekle kendini gösterir: zamm-ı ecnâd ile imdâd itdi (askerlere, neferlere veya taburlara zam ile yardım etti).

“Zam ile yardım etmek,” hayâtî derecede önemli tabii.

Mâlûmdur ki sadâkat, verilen maâşla sınanır.

Topkapulu sarayın orta kapısında dört gözle alacağı ulûfeyi bekleyen Yeniçeriler coşkulu bir gülbang çekerlerken Allâh, allâh, illâllah nidâlarıyla, memnûniyetlerini ve sadâkatlerini ispât ederler, tâ ki maâşlarını alamadıkları bir mâlî buhrâna kadar...

*

Türkiye Türkçe'sinde zam sözcüğünün gazeteci jargonunda karşımıza çıkanrenkli ve mecâzî kullanımları da mevcut.

Örneğin, Avusturyalı diplomat Anton von Prokesch-Osten'in notlarından biliyoruz ki, buğday, Smyrna (Eski İzmir)'da karaborsaya düşünce, ekmek, ânsızın “zam şampiyonu” olur ve bir dizi “zam kazığı”na mâruz kalan öfkeli kalabalıklar beklenmedik şekilde sokağa dökülür ve böylece Sultan II. Mahmud ilk kadın isyânının tanığı olur.

Zam şampiyonu ve zam kazığı, “fiyatı hâyli yükselmiş mal, ticârî ürün veyâ herhangi bir şey” ve bir malı, ticârî ürünü veyâ hizmeti değerinden çok daha fazlasına satma,” tanımlarıyla pek sevilen deyimlerdir medya dünyâsında hâlâ...

Art arda gelen fiyat artışları, plaza jargonuyla, “egzajere edilerek” ya da abartı veyâ mübâlağa kullanılarak “zam yağmuru” ve “zam çılgınlığı” gibi deyimlerle vücûd bulur.

Târihten bir misâlle, bir devirde ortalığı kasıp kavuran Kabakçı Mustafa İsyânı'nda, idâreden ümîdini kesmiş kimi Dersaʿâdet sâkinlerinin ayaklanmanın liderinden beklentileri çığ gibidir. Yamaklar maâşlara zam bekler, fırıncılar ekmeğe zam ister, buna mukâbil halk, devrik pâdişâhın yüzü suyu hürmetine ucuzluğun ekmeğe de uğramasını temennî eder, hattâ esprili bir dille dullar koca, kocamış erkekler genç karı, mîrâs anlaşmazlığında olanlar meselelerinde çözüm bile ister, hâle gelir yazar Reha Çamuroğlu'nun kalemiyle...

Görünen o ki bir maâşa tâbî olanlar “zam almak, zam görmek” ve zamlı bir ücrete sâhip olmak istemekte, bîçâre vazîyetteki tebaâ ise olası bir “zam paketi”nden ya da bir dizi fiyat artışından çekinmektedir. Her iki yönden de “zam beklentisi” (çalışanların maâşlarının yükseltilmesi veyâ bir ürünün satış fiyatında yapılacak olan artışlar konusunda gerçekleşmesi beklenen duygu) had safhadadır.

Sultan Üçüncü Selim (1761-1808)'in husûsî isteğiyle Osmanlı Istanbul'unun Fener semtinin şöhretli ailelerinden İpsilantis'lerin mensûbu Konstantinos Efendi'nin Marquis de Vauban'ın muhârebe sanatına dâir neşrettiği eserin Fransızca'sından tercüme ettiği Fenn-i Harb'de bahsi geçen âlet ve mühimmâta bir nısf ziyâde zamm itmek, eylemi kulaklara küpe olacak nitelikte bir tehlikeye delâlet eder diğer yandan.

Bu durum savaş mâliyetlerini korkunç noktalara getirebilir, memnûn edilmesi gereken asker ümîdini yitirebilir, artan giderler mâliyeyi altüst edebilir, zamlarla temel ihtiyaçlar dahi alınmaz hâle gelebilir veyâhût Yeniçeri Ocağı'nın defterlerinde kayıtlı olup askere gitmeden maâş alan “torpilli” cenkçilerin de yevmiyelerine zam yapılınca isyân ateşi alevlenir.

Özetle, zammetmek ve zam yapmak fiillerine hayat veren zam sözcüğü, (ücrete) ilâve etmek, eklemek, bindirmek” mânâlarıyla bir nevî vazîyetin daha da kötüleşmesinin sinyallerini verirken, bir taraftan da herhangi bir çalışanın maâşını veyâ ücretini arttırarak vazîyeti iyileştirmek gibi hoş bir halk deyimiyle yukarı tükürsen bıyık, aşağı tükürsen sakal” mâiyyetinde müthiş bir kısır döngünün de nişânesi olur.

.

Sami Mert, dikGAZETE.com

Kaynakça

Bernhard Sannig, Schola Theologica Scotistarum, Typis Urbani Balthasari Goliasch, Vetero/Pragæ, 1676, p.259.

Edward Gibbon, The History of the Decline and Fall of the Roman Empire, vol. II, William Strahan Publishing, London, 1729, p.417-8.

Jeffrey Goldstein,The Unshackled Organization, Productivity Press, Portland, Oregon, 1994, p.79-80.

Joseph Esmond Riddle, “attollo, adtollo”, A Complete English-Latin and Latin-English Dictionary, Longman, Brown, Green, and Longman Publishing, London, 1843, p.61-62.

Lars Tvede, Business Cycles: From John Law to the Internet Crash, Routledge, London, 2001, p.185.

Lucas Collins, Virgil, J. B. Lippincott & Co. Publishing, Philadelphia, 1878, p.65, 130.

Meninski, “miles”, Thesaurus Linguarum Orientalium, Turcicae, Arabicae, Persicae, Wieden, 1680, p.1048.

ʿÖmer bin Mezîd, Mecmûʿatü'n-Nezâʿir, yay. haz. Mustafa Canpolat, “Nazîre-i Nâmûsî”, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 1995, s.30.

Reha Çamuroğlu, Son Yeniçeri, Doğan Kitapçılık, İstanbul, 2000, s.335.

Sébastian Le Prestre de Vauban, Fenn-i Harb فن حرب, çev. Konstantinos İpsilantis, Râşid Efendi Matbaʿası, Dersaʿadet, 1793, s.35.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?