BİR MEDENİYET HAREKETİ AHİLİK: AHÎLİK VE GÜNÜMÜZDE USTA-ÇIRAK İLİŞKİSİ
Ahilik, Anadolu’daki zanaatkârların hem mesleki dayanışma hem de toplumsal sorumluluk anlayışı üzerine kurulu, derin dinî ve ahlaki temellere dayanan bir teşkilat olarak bilinir. Bu gelenek, yalnızca esnaf ve sanatkârlar arasında bir dayanışma modeli sunmakla kalmamış, aynı zamanda toplumda adalet, dürüstlük, yardımseverlik ve meslek ahlakını da ön plana çıkarmıştır. Ahilik, sanat ve zanaat ile toplumun refahını gözeten bir düzen olduğu kadar, esnafların iş disiplinlerini ve ahlaki sorumluluklarını da belirleyen bir yapıydı.
Ahiliğin temelleri, 13. yüzyılda Ahi Evran tarafından atılmıştır. Ahilik teşkilatı, iş ahlakı ve toplumsal faydayı öncelik haline getiren, üretimi ve ticareti bir hizmet aracı olarak gören bir sistemdi. Ahilik anlayışında “bilginin işe dönüşmesi”, yani bireylerin yalnızca zanaatlarını icra etmekle kalmayıp topluma ve insanlığa fayda sağlama gerekliliği vurgulanır. Bu durum, sadece maddi kazanç elde etmeyi değil, aynı zamanda manevi değerlere dayalı bir zanaatkâr etiğini de gerektirir. Ahi Evran’ın sözlerinde geçtiği gibi: “Bilgisini sanat alanında uyguladığı ölçüde Cenab-ı Allah onu mükâfatlandırır.” Bu felsefe, bilgi ile üretim arasındaki güçlü bağı ortaya koyar.
Ahilik, Anadolu’nun farklı bölgelerinde yaygınlaşmış ve güçlü bir teşkilatlanma yapısı oluşturmuştur. Zanaatkârlar, mesleklerini icra ederken dürüstlük ve adalet ilkelerine göre hareket etmiş, bulundukları yerlerde sosyal dayanışma ve yardımlaşmanın öncüsü olmuştur. Ahilik teşkilatlarında kazançların paylaşımı, usta-çırak ilişkileri ve meslekî eğitim gibi konular titizlikle düzenlenmiş, bu kurallar fütüvvetnamelerde yazılı hale getirilmiştir.
Günümüzde pek çok sorunun sebebi olarak sürekli eğitim meselesi öne sürülür. Ancak geçmişteki eğitim yöntemlerine bakınca, bugün eksik olanın terbiye olduğunu daha net anlıyoruz. Bizde eğitim, talebeye yalnızca bilgi yüklemek değil; ilmin nasıl kullanılacağını öğretmek, usul, erkân ve edebi de talim etmekti. Bu terbiye, sınavlarla değil; usta ile çırak arasındaki sıcak ilişkiyle öğretilir, yaşanarak öğrenilirdi. Ahlakı huy edinmiş insanlar, şartlar değişse bile doğruluktan vazgeçmezdi.
Ahilik teşkilatı, dünyaya ilham vermiş bir sistemdir. Ahilik, yetenekleri farklı olan bireylere aynı eğitimi vermenin hatalı olduğuna inanırdı. İnsanlar arasındaki akıl, düşünce ve kabiliyet farklılıkları tek tip insan yetiştirmeyi engeller. Bu farklılıklar aslında Allah’ın insanlara bahşettiği bir nimettir. Böyle olmasaydı, insanlar arasında yarışma duygusu yerine haset gelişir; bu da zulüm, kötülük ve bozgunculuğa sebep olurdu.
Ahi birliklerinde bir meslek dalına eleman alınırken çeşitli sınamalar uygulanırdı. Meslek adayının kabiliyeti, huyu ve zekâ derecesi ölçülür; hangi mesleğe yatkın olduğu tespit edilirdi. Bu süreçte çocuğun isteği de göz önünde bulundurulur; mesleğini sevmesi ve başarılı olması beklenirdi.
Ahilikteki usta-kalfa-çırak sistemi, Alman bilim adamı Franz Taeschner'i bile etkilemiş; kendisi Anadolu’da Ahiliği araştırmış ve ülkesindeki meslek okullarının kurulmasında bu sistemden yararlanmıştır.
Ahilik, eğitim yanında ekonomik, ahlaki, hukuki, kültürel ve sosyal fonksiyonlarıyla yaşamın her alanında etkili olmuştur. Ahlaka verdiği önem nedeniyle “ahlak okulu” olarak da anılır. Toplumda kabul gören ahlak kuralları sayesinde ortak yaşamın gerektirdiği sorumluluklar ile bireyin korunma ihtiyacı birleştirilmiş, toplum barışı sağlanmıştır.
Meslek eğitimi ile ahlak eğitimi bir bütünlük içinde uygulanırdı. Ahlak ve adap eğitimi Ahi zaviyelerinde; meslek eğitimi ise atölye ve dükkânlarda verilirdi. Eğitim iki farklı mekânda gerçekleşse de birbiriyle uyumluydu.
Ahi zaviyeleri birer terbiye ocağıydı. Burada öğretmenler, yeni başlayan gençlere önce okuma-yazma öğretirdi. Muallimlerin yanında müderris ve kadılar da ders verirdi. Zaviyelerde dini bilgiler yanında Türkçe, edebiyat, müzik, spor, folklor ve askeri bilgiler de öğretilirdi.
Gençlerin kültürel gelişimi için tarihi destanlar; Kutadgu Bilig ve Dede Korkut gibi kahramanlık eserleri okutulurdu. Ahlak eğitiminde ise fütüvvetnamelerden yararlanılırdı. Bu eserler, Kur’an ve Hadislere dayalı olarak ideal insan tipini belirleyen, güzel ahlakı öğreten rehberlerdi. Yazarları belli olan ve olmayan çok sayıda fütüvvetname kaleme alınmıştır.
Gençlere verilen terbiye kurallarından bazıları şunlardır:
- Ahi, birkaç iş ile değil; yeteneğine uygun tek bir sanatla meşgul olmalı ve onu geliştirmelidir.
- Ahi doğru olmalı; emeğiyle hak ettiğinden fazlasını istememelidir.
- Ahi, meslek pirlerinden kendi ustasına kadar bütün büyüklere bağlılık ve saygı göstermelidir.
Muallim Cevdet, zaviye eğitimini medreselerden daha üstün bulur. Ona göre burada verilen eğitim yalnız kitap bilgisi değil; insanî değerlere yönelik pratik bilgilerdir. Sohbetlerde üretimi artıracak teknikler konuşulur; pirler huzurunda ilahiler ve şarkılar okunurdu.
Nefis, beden, el ve akıl terbiyesi ile yetişmiş kimselerle yalnızca aklı geliştirilmiş bireyler arasındaki fark; bugünkü toplumumuz ile geçmişte hayranlık duyduğumuz toplumlar arasındaki fark kadar büyüktür.

Bu yazımızda Ahilikteki usta-çırak ilişkisini genel çerçevede ele aldık. Bir sonraki yazımızda bu ilişkinin nasıl işlediğini detaylarıyla anlatacağız inşallah. Ahice kalınız…
.
Hikmet Kara, dikGAZETE.com