Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, Almanya’da sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri ile bir araya geldiği toplantıda,
“Türkiye’de yargısının son derece etkin hızlı çalışması için iyi dizayn edilmiş, denetim mekanizmaları iyi kurulmuş, diğer bütün demokratik mekanizmalarına kavuşmuş bir başkanlık sisteminin zaruri olduğuna inanıyoruz” dedi.
Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, temaslarda bulunmak üzere geldiği Almanya’nın Mannheim kentinde sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri ile bir araya geldi. Kurtulmuş, buluşma sırasında yaptığı konuşmada gündemdeki konulara değinerek, “Şu anda zaten Anayasanın 4.maddesinde ortaya konan cumhurbaşkanlığı
yetkileri sorumsuz ama fevkalade yüksek yetkilerle yönetilmiş bir cumhurbaşkanlığı profilini ortaya koyuyor. Bazen biz başkanlık sistemi deyince ‘Diktatörlük mü istiyorsunuz diyenlere şunu çok rahat söyleyebilirim. Mevcut cumhurbaşkanı 104.maddedeki yetkilerini kullanırsa zaten bu yetkiler diktatörlük yetkilerine benzer yetkilerdir. Örnek
olsun diye söyleyeyim. Geçmiş
dönemde de yaşandı mevcut cumhurbaşkanlığı yani o makama verilen
yetki parlamento içerisinde 1. partinin başkanına
değil herhangi bir partinin başkanına başbakanlığı verebilir. Geçmişte yaşadık. 3. partinin başkanına sayın Mesut Yılmaz’a başbakanlık verildi. Ayrıca bırakın bir partinin başkanı
olmayı tek başına bir başbakanlık görevini verebilir. Bunu da geçmişte yaşadık. Böyle bir demokrasi olmaz. Sandıkta millet başka bir şeyi
tercih eder, cumhurbaşkanlığı makamı başka bir şeyi tercih edemez. Aynı şekilde sayın
Ahmet Necdet
Sezer zamanında 2007’ye kadar,
Abdullah Gül Bey’in
Cumhurbaşkanı olmasına
kadar olan sürede hemen hemen iktidarın geçirdiği yasaların tamamına yakını değil
önemli yasalar için söylüyorum, köşkten geri döndü. 3’lü
kararname gerektiren atamaların hiçbirisi
doğru dürüst yapılamadı” dedi.
“BAŞKANLIK SİSTEMİ TÜRKİYE’NİN GELDİĞİ NOKTA İTİBARİ İLE DAHA DOĞRU OLANDIR”
Kurtulmuş bu atamaların vekaletle yürütüldüğüne
dikkat çekerek, “Bu yürütmeyi durduran, bu yürütmeyi engelleyen, bu yürütmenin hızını kesen bir şeydir. Ayrıca mesela kat sayıyı düzenleyen
yasa düzenlemesinden, başörtüsüyle ilgili bir çok düzenlemeler yüksek
yargı tarafından müdahale edilerek durduruldu. Yargının vazifesi rahmetli Özal zamanında
çıkan Anayasa’nın geçici 17.
madde ile ilgili düzenlemeyi hepimiz hatırlıyoruz.
Uzun yıllar Türkiye’deki başörtü yasağının dayanağı Özal’ın çıkardığı bir yasaya, anayasa mahkemesinin yazdığı şerhin
üzerine bina edildi. Yani anayasa mantığının dışında bir şekilde hareket ederek yapıldı. Dolaysıyla Türkiye’de yargısının son derece etkin hızlı çalışması için iyi dizayn edilmiş, denetim mekanizmaları iyi kurulmuş, diğer bütün demokratik mekanizmalarına kavuşmuş bir başkanlık sisteminin zaruri olduğuna inanıyoruz. Ama tek başına, bu
sistem olduğu gibi dursun ama başkanlık sistemini alıp değiştirelim kastettiğimiz bu değil. Daha fazla yetki değil,
daha fazla denetlenebilir bir yürütme mekanizması ve yürütme
mekanizmasının hızlandırılması için de başkanlık sisteminin oluşmasını arzu ediyoruz. Bu Türkiye’nin geldiği nokta itibari ile daha doğru olandır. Ve Türkiye’nin önünü
açacak olan husustur” dedi.
“SİVİL TOPLUMU GÜÇLÜ OLMAYANIN BİR DEMOKRASİ OLMAZ”
Türkiye’de sivil toplumun güçlendirilmesine değinen Kurtulmuş, “Sivil toplumu güçlü olmayanın bir demokrasi olmaz.
Sivil toplumun
sadece hükümetlerin yanında yakınında durması değil sivil toplumdan beklenen yeri geldiği
zaman hükümetlerin karşısında durması,
eleştirmesi ve yapıcı teklifleri ile hükümete yol göstermesidir. Dolayısıyla bu anlamdan da önümüzdeki dönemde ivil toplumun güçlendirilmesi önemli meselelerimizden birisi olacaktır. Ayrıca bu demokratik ortamın sağlanabilmesi için, bunları destekleyecek iki alanda da yeni reformlara ihtiyacımız var. Bunlardan birisi Türkiye’de çok kuvvetli, çok çok ciddi
çalışan bir kamu reformu meselesidir. Örnek olsun diye, mesela
bizim Osmanlı Ganayim sistemi. Bugün Amerikalıların da kamu yönetiminde kullandığı büyük oranda istifade ettiği bir sistemidir. Yani göreve gelen, diyelim bakan seçildi birisi, bakan göreve geldiği zaman üst yöneticileri ile beraber gelsin. Müsteşarı, müsteşar yardımcıları. Görevden giderken de hep beraber girsin. Bunun niçin önemli, ve öyle
oluyor ki zaman zaman, halen de oluyor. bir bakan arkadaşımız en yakınında çalıştıracağı müsteşarını, müsteşar yardımcısını görevden
almaya kalksa mahkemeden geri dönüyor. ‘Sen bu adamla çalışmak zorundasın’ diyor. Ben bu adamla çalışmak zorunda değilim.
Siyasi hesabı ben vereceğim. Dolayısıyla kimle bu yükü paylaşacaksam
buna da ben
karar vereceğim. Hatta başkanlık sistemi ile birlikte Ganayim sistemini de düşündüğünüz zaman mesela bakanların milletvekili olmaması gibi bir sistem de tartışılabilir. Böylece siyasi yük yasamanın üzerinde olur, partilerin üzerinde
olur ama sonuçta teknik işleri yürütenler de bakanlar
olarak yanındaki insanlar olarak bu sürecin içerisinde sorumluluk paylaşırlar” dedi.
“BERİ SAĞCILAR, SOLCULAR, DİNDARLAR, SEKÜLERLER BUNLARIN HEPSİ DEVLETİ ELE GEÇİRMEYE ÇALIŞMIŞLARDIR”
Türkiye’de imtiyazların halka devri
meselesine de değinen Kurtulmuş, “Kanaatimce bu kadar yıldır siyasetin içinde olan siyasetin içinde olmadığım dönemlerde de
Türkiye siyasetini yakinen takip etmeye çalışan birisi olarak
en önemli gördüğüm meselelerden birisi de budur. Türkiye’de imtiyazların halen çok büyük
gelişmeler olmasına
rağmen imtiyazlar tek merkezde toplandığı için yani
ekonomik kararlar siyasi kararlar, diyelim
Elazığ ile ilgili, Bingöl’le ilgili Hakkari ile ilgili, Trabzon’la ilgili,
Muğla ile ilgili kararlar hala daha büyük oranda Ankara’dan alındığı için buraların refahı, zenginleşmesi de
nasıl olacağı burada kararlaştırıldığı için dolayısıyla devlet bir müddet
sonra kim ele geçirirse imtiyazları da elde edeceği ve kullanacağı bir mekanizma haline geliyor. Böylece Türkiye’de devlet ele geçirilmesi gereken bir mekanizma olarak görülüyor.
Son
paralel yapı tartışmasının temelindeki esas çarpıklık buradadır. Yani falanca falanca bakanlığı ele geçirirse öteki başka bakanlığı ele geçirirse öteki başka devlet mekanizmasını ele geçirirse dolayısıyla devletin merkezindeki büyün imtiyazlara sahip olacağı için bizim çocukluğumuzdan beri sağcılar, solcular, dindarlar, sekülerler bunların hepsi devleti ele geçirmeye çalışmışlardır.
Devlet ele geçirilecek bir yer değil, devlet milletin verdiği vekaletle millete hizmet edebilecek bir mekanizmadır. Bunu mutlaka sağlanması lazım. Bu söylediğimiz ve tartışmaya açılacak başka konularla birlikte gerçekleştirilmesi gerekir” açıklamasını yaptı.
Kurtulmuş, buluşma sırasında Türkiye’nin 7 Haziran’da seçime gittiğini
ifade ederek, “ Yurt
dışı Türkler bakımından bu seçimin önemi 2. Sefer
yurt dışındaki
Türk vatandaşlarımız oy kullanacak olmasıdır. Bendeniz daha
önce Avrupa’nın birçok yerini gezmiş, dolaşmış, vatandaşlarımızın sorunlarıyla yakından ilgilenmiş birisi olarak her zaman nereye gitsek şu soruyla karşılaşıyorduk. ‘Ne zaman oy kullanacağız’ Çok şükür bu gerçekleşmiş oldu. 10
Haziran 2014 seçimlerinde, ilk cumhurbaşkanlığı seçiminde, Türkiye’nin
halk oyu ile
seçilen ilk cumhurbaşkanının seçiminde yurtdışındaki seçmenlerimizde oy kullanma fırsatına ulaştılar. Ancak hepimizin bilgili gibi maalesef oy kullanma oranları beklediğimiz oranda olmadı. Şimdi ikicni seçim 7 Haziran seçimleri dolayısıyla oy kullanma
süreci başlayacak ve yurtdışından da oylar kullanılacak” dedi.
“OY VERME BİR AİDİYET BELİRTİSİDİR”
Türkiye’de oy verme süreci ile ilgili birçok eksikliklerin olduğuna dikkat çeken Kurtulmuş, “Bunlardan bir tanesi randevu sistemi. Bunların büyük çoğunluğu giderildi. Şimdi
Dışişleri Bakanlığımız,
Yüksek Seçim Kurulumuz, Yurtdışı Türkler
Avrupa Topluluklar başkanlığımız yurt dışındaki vatandaşlarımızın seçime katılmalarını arttırmak için ellerinden
gelen çalışmaları yapıyorlar. Geçtiğimiz
hafta Ankara’da bir koordinasyon
toplantısı yaptık. Ayrıca Başbakanımızın başkanlığında 2.toplantıyı da yaptık. Bundan sonra yurtdışındaki Türklerle ilgili bu seçim sürecinde neler yapılabilir bunları gözden geçirdik. Yine yurtdışında yaşayanların beklentilerinin, özellikle Avrupa’da yaşayanların beklentilerinin önemli bir kısmı ile ilgili olarak da bedelli askerlikten, pasaport harçlarından bir çok konudaki çalışmaları tamamladık. Bu konularla ilgili
açıklamaları da önümüzdeki hafta sayın başbakanımızla Avrupa buradaki konularla ilgili açıklamaları yapacak. Şimdi bu seçim yurtdışında
bulunan vatandaşlarımızın
büyük bir kısmı Türkiye’ye gelmeyecekler, buralılar. Hele 3.nesil buralı. Bu oy verme arzusunu ifade ederken insanlarımız aslında şunu söylüyordu. Bu oy verme bir aidiyet belirtisidir. Türkiye ile olan bağların ifade edilmesidir. Şimdi bu aidiyet hissinin çok daha ileri olması, çok daha yüksek düzeylerde katılımın sağlanması için siz derneklerimizin, vakıflarımızın sivil toplum kuruluşlarının da Türkiye’nin resmi kuruluşlarının yapmış olduğu bu çalışmalara katkı sunmanızı istirham ediyoruz. Çevrenizdeki insanları kime oy verirse versin, ne şekilde oy verirse versin ama sonuçta insanların Türkiye’deki seçime katılmalarını arttırmanız temennimizdir. Bu Türkiye’nin gücünü arttıracaktır. Türkiye’nin yurtdışındaki, Avrupa’daki, Almanya’daki, Avrupa’daki Belçika’daki diasporasının gücünü arttıracaktır. Dolayısıyla bu
seçimlere katılımı hep beraber önemsememiz gerekir diye ifade
etmek istiyorum” açıklamasını yaptı.
“TÜRK TOPLUMUNUN DURUMU DA GEÇMİŞE GÖRE DÜZELİYOR”
Yurtdışı ile ilgili olarak çok çeşitli çalışmalar yapıldığını
söyleyen Kurtulmuş, “Avrupa ile ilgili olarak Yurtdışı Türkler ve
Akraba Topluluklar
Vakfı olarak çeşitli faaliyetleri var bu faaliyetlere özellikle gençlerimizin temin
edilmesi bakımından da sizlerin desteklerine ihtiyacımız var. Bunlardan birisi
Gençlik Köprüleri Çalışmalarıdır buradaki çocuklarımızın yazın Türkiye’ye getirilmesi, Türkiye’deki
tarihi yerleri turistik yerleri gezmeleri, Türkiye’de ciddi şekilde bir çok yerin farkına varmaları. Kendi tarihlerini, kendi kültürlerini anlamaları noktasında bu Gençlik Köprüleri Programını önemsiyoruz. Yine yurtdışında, burada yerleşmiş olan insanların çocukları için Yüksek Lisans, Doktora ve Doktora üstü çalışmalar bakımından belli alanlarda neredeyse isteyen herkese bu bursları verme
konusunda olarak Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Vakfı
Başkanlığı önemli çalışmalar yapıyor.
Yunus Emre Enstitüsü üzerinden Türk dilinin geliştirilmesi, Türk kültürünün geliştirilmesi açısından ciddi çalışmalar yapılıyor. DİTİB üzerinden buradaki, Avrupa’daki vatandaşlarımızın dini hizmetleri konusunda ciddi katkılar sunulmaya gayret ediliyor. Almanya’da bu bölgede pek yok ama bazı Avrupa ülkelerinde, özellikle Balkan ülkelerinde
TİKA üzerinden Türk İşbirliği ve
Koordinasyon ajansı üzerinden hem kalkınma yardımları hem oradaki Osmanlı’ya ait eserlerin ihya edilmesi hem bir
takım projelerle o bölgenin kalkındırılması için elimizden gelen desteği ortaya koymaya çalışıyoruz” dedi.
Eskisi ile kıyaslandığında yurtdışındaki Türklerle ilgili olarak
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurum ve kuruluşları çok daha aktif odluğunu sözlerine ekleyen Kurtulmuş, konuşmasını şu şekilde tamamladı:
“Her
gün biraz daha ileriye giderek çalışmalar yapmaya gayret ediyor. Tabi her şeyin
mükemmel yapıldığını söylemiyoruz. Daha yapılacak çok işimiz var yurtdışında fevkalade
geniş bir Türk toplumu var. Türk toplumunun
durumu da geçmişe göre düzeliyor. Sizler içindesiniz benden çok daha iyi biliyorsunuz. Bizim Türkiye’nin kurum ve kuruluşları ile irtibatlı olarak bu çalışmaları daha ileriye götürmemiz, sizin yapacağınız çalışmalardan birisi buradaki sivil toplumun kabiliyetlerini, becerilerini arttırabilmek noktasında bir takım destekler vermektir. Ayrıca hukuk alanında genç hukukçular eğitimini Türkiye’de veriyoruz. Buradaki insanlarımızın hukuki danışmanlıklarını sağlayacak olan kurum ve kuruluşlara destekler vermeye çalışıyoruz. Velhasıl buradaki Türk nüfusunun iyileştirilmesi konusunda her türlü işbirliğine sizlerle birlikte
hazır olduğumuzu ifade etmek isterim”