USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

Golyat’a direnen Davut: Arkeoloji

Golyat’a direnen Davut: Arkeoloji
21-10-2025

Golyat’a direnen Davut: Arkeoloji

Bugün, kişisel bir nefretin ve toplumsal zararın müsebbibi olan yağmacılar üzerine birkaç söz etmek istiyorum. Yaklaşık yüz yıllık tarihi olan sistematik arkeoloji disiplininin gayesi olan “anlamak”, popüler yayınların söylediğinin aksine bir hazine avı oyunu yahut zenginliğin kısa yolu olmaktan çok daha fazlasını ifade eder.

Yardımcı disiplinlerin mühim ve olmazsa olmaz rollerini de inkâr etmeden, arkeoloji, bir kültür inşa etmekten tutun mahir ellerde kökleşmiş inançları tepetaklak etmeye ve zifiri karanlığa boğulmuş bir insanlık tarihini yeniden gün yüzüne çıkarmaya kadar çeşitli gayelerin tümü için bir dört yol ağzıdır.

Tam manasıyla “bilim” halini almadan, ve esas getirileri anlaşılmadan önce, her ne kadar serüvenperest ve varlıklı kimselerin, koleksiyonerlerin, avcıların gözde arayışlarından olsa da bu alan; esas nüvesi itibarıyla varlık gayemizin temel unsurlarından biri olan “hakikati bilme arzusu” ve bu arzuyu araştırma, gözlem ve ispat ile “gerçek” haline getirmek olarak açıklanabilir.

Fakat ne yazık ki bu saf ve yüksek ideal, uzun zaman boyunca açgözlülüğün gölgesinde kalmıştır. Modern definecilik, bilimsel merakın değil, maddi çıkarın ürünü olarak doğmuş; bir kültürü anlamaya değil, onu parçalamaya hizmet etmiştir. Bugün Anadolu’nun hemen her bölgesinde, bir dedektör, bir kazma ve birkaç söylentiyle yola çıkan insanlar; yalnızca toprağı değil, o toprağın hafızasını ve esas hazinesini de yaralamaktadır. Her şeyin en iyisini bildiğini iddia eden bu zırcahil, aşağılık hırsızlar farkında olmadan (ve bazen bilerek) insanlığın ortak geçmişine geri dönülmez zararlar vermektedir.

Anlamamız gereken şu ki; bir arkeolojik eser, yalnızca kendisiyle değil, bulunduğu yerle, katmanla, çevresindeki izlerle anlam kazanır. O bağlam ortadan kalktığında, bilgi de kaybolur. Bu nedenle, bilimsel kazılarda her tabaka, dikkatle belgelenerek açığa çıkarılır. Define kazısı ise kontrolsüz bir yıkımdır. Kimi zaman birkaç sikke ya da parça seramik için binlerce yıllık stratigrafi geri dönülmez biçimde bozulur.

Şunu da parantez açarak söylemek istiyorum; yalnız definecilik değil, Arkeolog kimliği taşısa dahi bilinçsiz davranan kimseler de bir bu kadar suçludur.

Bunun tarihsel örnekleri çoktur, birkaç örnek verelim: Çanakkale’deki Truva kazıları, 19. yüzyılda Heinrich Schliemann tarafından büyük bir tahribatla yürütülmüştür. Büyük altın avı zamanında zengin olan Schliemann, dönemin Osmanlı yasalarına rağmen, izinsiz olarak yaptığı kazılarda katmanları birbirine karıştırmış, paha biçilmez bilgilerin kaybolmasına neden olmuştur. Bugün Truva’nın tarihsel kronolojisini yeniden kurmak, o erken dönemde yapılan bu hatalar nedeniyle son derece güçtür.

Benzer bir felaket, Allianoi antik kentinde de yaşanmıştır. Bergama yakınlarındaki bu Roma dönemi kaplıca kenti, yıllarca definecilerin saldırısına uğradı; sonunda baraj sularına gömülerek tarihe karıştı. Kazılardan kurtarılan birkaç heykel, insanın kültürel hırsı karşısında bir savaş gazisi gibi ibretle durmaktadır.

Nemrut Dağı’ndaki dev heykellerin yüzlerinde, definecilerin dinamitle açtıkları çatlakların izleri bugün bile görülebilir.

Sardes’teki Lidya mezarlarının ise definecilerce tahrip edilmesi sonucu çöktüğü, bazı alanların bir daha bilimsel incelemeye uygun hale gelemediği bilinir. Bunlar ve daha birçok örneğin bize alenen anlattığı şey çok basit; Şuursuz eylem, yüksek yıkımlara ve geri döndürülemez kayıplara yol açıyor.

Özetle; bu manevi yozlaşmanın neticeleri öyle masum bir zenginleşme arzusunun ötesinde değerlendirilmeli, vatana ihanet olması bir yana tüm dünya tarihi açısından kültürel soykırım olarak nitelendirilmelidir. Bir çanak parçası, bir saraydan daha çok şey anlatabilir; yeter ki onu doğru bağlamda değerlendirelim. İşte bu sebeple yukarıda yazdığım şeyi tekrar edeceğim; Arkeolojinin ana gayesi anlam arayışıdır, insana kendini anlatır.

Bugün, defineciliği romantize eden kimseler; toplumu yanlış bir kahramanlık algısına sürüklüyor. Oysa kazılan her yasa dışı çukur, bilimsel bir laboratuvarın yıkımıdır. İnsanlığın binlerce yıllık mirası, gözünü kan bürümüş açgözlü Golyat’lar tarafından alaşağı edilmeye çalışılmakta.

Ve biz tüm dünya milletlerinden insanlar olarak gerçek bir mücadele vermediğimiz bu namussuzluğun neticesinde belki nice mihenk taşını yerinden sökerek susturuyor ve susturduğumuz o seslerle birlikte, kendi hikâyemizi de yitiriyoruz. Hırstan ve kötülükten doğmuş bu düşmanın karşısında henüz genç lakin cesur biçimde duran Arkeoloji bilimi, elbette yine o bilindik hikayedeki ‘Davut’ gibi galip gelecektir.

Bir filmden alıntı ile bitirmek istiyorum;

“Bu bir müzeye ait!”

Selam.

.

Abdullah Ali Güzel, dikGAZETE.com

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?