Raşit Anaral yazıyor...
ÇARPITILMIŞ KADIN-ERKEK EŞİTLİĞİ, KADINI ERKEĞE RAKİP YAPTI
Kadın ve erkek biyolojik ve psikolojik açıdan eşit değildir. Bu nedenle, kadının ve erkeğin toplumdaki yeri de bu genel özelliklere göre olması gerekir… İnsanlar, yaradılışlarının dışına çıktıkları miktarda problemlerle karşılaşmaları sürpriz olmayacaktır… Günümüzde kadınların birçoğu ev dışındaki hayatı tercih etmişlerdir. Kadınların, ekonomik bağımsızlığını kazanmalarının hazzını yaşadıkları bir gerçek… Kendilerine farklı bir güven oluşturan kadınlar, eşlerine karşı daha dik durmayı başardılar. Kadın özgürlüğü açısından bakıldığında bu durum bir zafer sayılmaktadır. Özellikle, hanımlarını ezen, maganda kocalara karşı bir güç elde edilmişti. Fakat bu durumun olumlu olduğu kadar, olumsuz yanları da vardı.
"EVLER, KALEDİR... KARARGAHTIR..."
Evler akşamları yatılacak bir otel gibi düşünülmemeli. Ev, sadece bedenin biyolojik ihtiyacını karşılayan bir mekân değildir. Ev, aile bireylerinin yüreklerinin birleşerek güç kazandığı bir kaledir. Ev, bütün aile bireylerini kuşatan, koruyan, sevgi, şefkat, dayanışma ve doğal eğitimin karargâhıdır. Ev, hayat dalgalarının yıkıcı etkilerinden kaçıp, sığınılacak bir limandır. Kadın ve erkek bu karargâhın gönüllü kurucu üyeleri olmalıdır. Ailede eşlerin eşit olması değil, mutlu olması hedeflenmelidir.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, 2014 yılında evlenen çiftlerin sayısı bir önceki yıla göre yüzde 0.1 azalarak 2014 yılında 599 bin 704'e geriledi. Buna karşılık, boşanan çiftlerin sayısı bir önceki yıla göre yüzde 4.5 kat artarak 130 bin 913’e yükseldi.
Avrupa’da ailenin yok olması, tesadüfü bir sonuç değildir. Batı’da kadının ekonomik ve sosyal hayata aktif olarak itilmesiyle bu süreç başlamıştır… Yani, bu başlangıç Sanayi Devrimiyle başlamış ve günümüze kadar gelmiştir. 18. ve 19. yüzyıllarda başlayan sanayi devriminin işçi ihtiyacı ister istemez kadınları da ekonomik hayata itmiştir… Zaten o zamana kadar kadınlara değer vermeyen Batı ülkeleri, kadınlara yeni haklar tanıyarak, onları sanayinin dişlileri arasına yerleştirmeyi başarmıştır… İngiltere’de başlayan bu devrim kısa zamanda bütün Batı ülkelerine yayılmıştır... Türkiye’de ise, cumhuriyetin kuruluşuyla kadının statüsü değiştirilmiştir. Ancak, devrimlerin birçoğu kolayca uygulandığı halde kadınla ilgili olan baskılara rağmen aile yapısı devam edebilmiştir… Aile kurumu, daha sonraki hükümetlerin “çekirdek aile ve az çocuk” politikalarıyla olumsuz etkilenmiştir…Özellikle Ak Parti hükümetleri döneminde birbirine tezat teşkil eden uygulamalar gerçekleşmesi aileleri derin etkilemiştir… Bir taraftan üç çocuk teşvik edilirken diğer taraftan kadın, aktif olarak, siyasete, sosyal hayata ve ekonomiye itilmiştir.
Peki, kadını politikaya, sosyal hayata ve ekonomik hayata aktif olarak kattığınızda bu üç çocuğa kim bakacak? Onun da çaresini bulmuşlar; kreşler var… Üstelik kadını iş hayatına girmesini teşvik edici doğum paraları, izin avantajları vs. ek kanunlar da çıkarıldı…SONUÇ:
-
Karı-koca kavgaları artı.
-
Boşanmalar artı.
-
Evlenmeler azaldı.
-
Kadın cinayetleri artı.
-
Kreşler ve huzur evleri artı.
-
Erkek işsizlik sayısı artı.
-
Korunacak çocuk sayıları artı.
-
Aileler küçüldü.
-
Aile müessesesi yara aldı.