... hâl
Aşk, beklemeyi bilen yüreklerde hâlâ nefes alır
Aşk bir zamanlar böyleydi.
Sözden önce duran, bakışta ağırlaşan, insanın içini doldururken taşırmayan bir hâl.
Hemen yaklaşmakla değil, kendini geri çekerek derinleşen; aceleyle değil, bekleyişle çoğalan bir duygu.
Sevmek, yalnızca birine varmak değildi.
İnsanın kendi içinde açılan bir kapıydı önce.
Oradan sızan sıcaklık, insanı hem yumuşatır hem de toparlardı.
Aşk, insanın içini dağıtan değil; dağıldığını sandığı yerleri sessizce toplayan bir şeydi.
O vakitler bakışlar konuşurdu.
Cümleler kurulmadan önce anlaşılırdı pek çok şey.
Söylenmeyen, söylenenden daha ağır olur; susmak eksiklik değil, derinlik sayılırdı.
Aşk, yüksek sesle dile gelince büyümez; sessizlikte yerini bulurdu.
İmkânsız olduğunu bilerek sevmek vardı.
Sonunu görmek, bedelini sezmek, yine de kalbin geri adım atmaması.
Bu bir körlük değildi.
Tam aksine, her şeyin farkında olarak durulan bir cesaretti.
Bilgi kalbi susturmaz, akıl her zaman isteği dizginleyemezdi.

Aşk; sarmalanmış duyguların birbirine çarpa çarpa büyümesi, sessiz çığlıkların insanın içini yormadan yankılanmasıydı.
İnsanı başkasına değil, önce kendine yaklaştıran bir hâl.
İçte genişleyen, zamana yayılan, adı konmadan yaşanan ama yaşandığı çok iyi bilinen bir yoğunluk.
Bugün kaybolan belki de aşk değil.
Kaybolan, onun etrafında örülen o ince dil.
Beklemeyi bilen sabır, bakışta durabilen cesaret; hissi hemen tüketmeyip, içinde taşıyabilme hâli.
Her şey hızlandıkça aşk da aceleye geldi.
Gösterildi, anlatıldı, çoğaltıldı.
Ama içe yerleşmeye vakit bulamadı.
Derinleşemedi.
Kök salamadı.
Oysa aşk, insanın içinde yavaş yavaş genişleyen bir şeydi.
İnsanı sarar, yerini alır ve kolay kolay da terk etmezdi.
Bir kez gerçekten yer etti mi kalpte, zamanla kaybolmazdı; sadece üstü örtülür, doğru anı beklerdi yeniden hatırlanmak için.
Belki bu yüzden insan hâlâ aşkı özlüyor.
Bir kişiyi değil, bir hikâyeyi değil…
O hâli.
İnsanın içini dolduran, taşırmadan genişleten, kendini canlı hissettiren o eski yoğunluğu.
Aşk, beklemeyi bilen yüreklerde nefes alır; adını duymadan tanıyabilenlere kalır.
.
Arzu Leyal, dikGAZETE.com