Eşitlik, Adalet ve Kadın
Adalet, eşitliğin bozulması sonucu ortaya çıkan bir kavramdır.
Herkes eşit var oluş eşitliği ile doğar, bu eşitliği bozan insanlar, insanların oluşturduğu toplumsal değerler.
Sonra da eşitliğin daha doğrusu eşitsizliğin konforlu kefesindeki insanlardan haklarını istemek zorunda bırakılan insanlara “aslolan adalettir, eşit olamasak da adil olabiliriz, senin benimle eşit olamamanda da vardır hikmetler, Tanrı seni böyle sınıyor, bu senin için faydalı olacaktır” safsatasının, söyleminin sonucunda ortaya çıkan bir kavramın adı olmuştur adalet.
Halbuki çok enteresan bir şeydir, Kur’an’da Allah, kendisi için ‘adaletli’ sıfatını kullanmaz.
‘El-Adl’ ismi Kur’an’da yoktur.
“Ben, insanı aynı özden eşit olarak yarattım” der.
“Bu eşitliği siz bozdunuz, bunu düzeltin, adil olun” yani “eşitliği sağlayın” der. Adalet, her şeyi hak ettiği yere koymaktır. Adalet, bir araçtır bozulan eşitliği yeniden sağlamak için.

Eşitliği bozan insan “adalet bazen eşitsizlikte de olabilir” diyerek, kendisinden daha alt düzeyde hakları olanları kandırır.
Eşitsizlikle konfor alanını koruyan güçlünün, eşitsizliği ile ezilen, mücadele eden insanı oyalamak, kandırmak için uydurduğu kavramın adıdır adalet.
Bu yüzden aslolan eşitliktir; adalet, eşitliği sağlamak için kullanılan araçtır, usuldür.

Allah nezdinde bütün insanlar eşittir. Eşitliği bozan, insanlardır. Allah, bir konuda hüküm vermişse, bir duruma müdahale etmişse mutlaka orada insanların bozduğu bir eşitlik söz konusudur.
Kız çocuklarını ailede ve toplumda değersiz, özgüvensiz, eğitimsiz yetiştirip, dengeyi bozarsak Allah, böyle durumlarda mihri emreder, mirastan pay alma hakkı verir, “kadınları ekonomik olarak eşitleyin” mesajı verir.

Mahkemede şahitliği hiçbir zaman söz konusu olmayan “kadınların ikisinin şahitliği bir erkeğe denktir” der; kadınların hukuki alanda var olmasına adım atılmasını ister. Sınırsız evlilikle ilgili düzenlemeler yapar, önce dörde indirir, ideal ve hedef gösterdiği tek eşliliktir, Adem ve Havva eşitliği yani.

Kölelikle ilgili düzenlemeler yapar çünkü insan, bu alanda da dengeyi bozmuştur. “Bütün insanlar eşittir; hedefiniz, bozduğunuz dengeyi düzeltmek olsun” dercesine önce köle azad etmenin önemini ve zorluğunu anlatır. Kefaretler arasına köle azad etmeyi koyar. Köleye zekatı farz kılar. Bütün bu emirleri, insanların bozduğu eşitliği sağlamak içindir.
Ve şu ayet, eşitlikte adeta bir manifesto gibi çıkar karşımıza.
“Müslüman erkekler, Müslüman kadınlar;
Mümin erkekler, Mümin kadınlar;
İbadet ve itaat eden erkekler, ibadet ve itaat eden kadınlar;
Özü sözü doğru erkekler, özü sözü doğru kadınlar;
Sabreden erkekler, sabreden kadınlar;
Gönlünü ibadete vermiş erkekler, gönlünü ibadete vermiş kadınlar;
(Allah için) yardım yapan erkekler, yardım yapan kadınlar;
Oruç tutan erkekler, oruç tutan kadınlar;
İffetlerini koruyan erkekler, iffetlerini koruyan kadınlar;
Allah’ı çokça anan erkekler, çokça anan kadınlar;
işte bunlar için Allah, büyük bir ödül hazırlamıştır.” (Ahzab 35)
İşte bizim mücadelemizin özü de budur. İnsanız ve hepimiz eşitiz.
Hiçbir toplumsal rol bizi önce eşitsizleyip sonra da “adalet aslolan, eşitlik değildir” gibi bir söylemle eşit olduğumuz gerçeğini örtemez.
İnsanız ve hepimiz eşitiz.
Kadınız ve erkeklerle eşitiz.
Hiçbir toplumsal rol bu eşitliği bozmamalıydı ama maalesef bozdu. Şimdi bizden alınanları yerine koymak yani adil olarak eşitliği sağlamak için mücadele etme zamanı…
Şimdi patriarkaya bunları deme zamanı…
Şimdi sabırla, dua ve tevekkülle mücadeleye devam etmeyi bir kere daha hatırlama zamanı…
.
Sevim Korkmaz, dikGAZETE.com