USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

Süleyman kuş dilin bilir dediler!

26-04-2021

George Orwell, 1948 yılında yazdığı ve “distopik” bir gelecek kurguladığı “1984” adlı romanında, milletlerin dil yıkımıyla çökertildiği, özgürlüğü ifade eden kelimelerin sözlüklerden çıkartıldığı, düşünce polislerinin olduğu bir dünyayı anlatır. 

Bu dünyada kadın ve erkek artık tam olarak eşitlenmiş, böyle bir ayrım kalmamıştır. 

Sadece izin verilen sloganlarla iletişim kuran fakat birbirini anlamayan, anlaşamayan, isimlerle değil, numaralarla tanımlanan insanların oluşturduğu topluluklar ortaya çıkmıştır.

Yurttaşlar dev ekranlarla ve “büyük birader seni gözlüyor” sloganı ile gözetlenmekte, kullanılan kelime sayısı en aza indirgendiği için çok gerekmedikçe konuşulmamaktadır.

Aşk, sevgi, sanat, iyilik ve güzellik gibi soyut kelimeler ve kavramlar ortadan kaldırılmıştır. Amaç, insan topluluklarını istenildiği gibi güdülecek sürüler haline getirmektir. 

Romanda elbette sisteme direnen bir kahraman var fakat sonunda sistemin bir parçası olmaktan o da kurtulamıyor. 

Romanın yazıldığı tarihten önceki zamanlarda ve bu güne kadar geçen süre zarfında milletlerin dil yıkımı ile çökertilmesine yönelik çalışmalar olmuştur ve olmaya devam etmektedir. 

Bu yıkım ve çökertme çalışmalarının özellikle ülkemize ve Türkçemize yönelik olanları bir kitabı kapsayacak düzeyde olduğundan, bu yazımızda geçmişten ve günümüzden bazı örneklerle yetineceğiz. 

MEB tarafından orta öğretimde tavsiye edilen 100 eser uygulamasını bilirsiniz. (Listesini çıkartıp sizin ve çocuklarınızın bu listeden kaç tanesini okuduğunuza yönelik bir inceleme yapmanızı tavsiye ederim.) 

Bu listede yer alan, “öğretmen, veli, öğrenci” üçlüsünün mutlaka okuması gerektiğine inandığım Nihad Sami Banarlı’nınTÜRKÇENİN SIRLARI” isimli kitabında şu tespitler dikkat çekmektedir:

“Son yıllarda yanlış ve metodsuz dil tutumları ve dilde tamamıyla uydurmacayı kullanan bir zümre ortaya çıkmıştır. Milletimizin ve milliyetimizin dayandığı her mukaddes temeli yıkmak isteyen bu ihanet şebekesinin, yıkılmasına yardım ettiği milli değerlerimizin başında aziz Türkçemiz vardır. Türk milleti neden birbirinin dilini anlamayan hatta birbirinin dilinden nefret eden zümreler haline getirilmiştir?”

Okul yıllarında hepimize dert olan Divan Edebiyatının, aslında günümüz “Plaza Türkçesi”nden daha Türkçe olduğunu ben de “TÜRKÇENİN SIRLARI” kitabını okuyunca anlamıştım. 

Divan edebiyatının en büyük şairi Fuzuli’yi Türk şairi olarak kabul etmeyen ve şiirlerini Farsça ve Arapça yazdığını iddia edenlerin ona iftira attığını ve sadece büyük bir şair, kudretli bir alim ve büyük bir mütefekkir değil, aynı zamanda samimi bir Türk dili milliyetçisi olduğunu da öğrenmiştim. 

Başka dillerde eserlerinin olması, o dilleri de en üst seviyede eserler verebilecek kadar iyi bilmesinden kaynaklanıyordu.

Beni candan usandırdı, cefadan yar usanmaz mı? / Felekler yandı ahımdan, muradım şem’i yanmaz mı?mısralarında olduğu gibi, kullandığı dil, halk diline yakın, dönemi olan 15. yüzyıldaki divan şairlerine göre daha sade ve bugün bile anlaşılır bir Türkçe’dir.

1972 yılında yazılan TÜRKÇENİN SIRLARI’nda bahsedilen Türkçemize yönelik yanlış tutumlar, günümüzde artarak devam etmektedir.

En başta gelen sorun şudur ki; Üniversite bitiren öğrencilerimiz bile 16 yıllık tahsil hayatı boyunca Türkçe öğrenemeden mezun oluyorlar. 

Bir dilekçe yazamayan üniversite mezunları ile ilgili çok fazla örneğe bizzat şahit oldum. 

Kendi dilini iyi öğrenemeyen birisine yabancı dili öğretmek de zorlaşıyor. 

Bu yüzden olsa gerek yabancı dil öğrenimi de 16 yıllık okul hayatında istenilen seviyede gerçekleşmiyor.

Merhum Ord. Prof. Dr. Ali Fuat Başgil, uzun zaman önce  “Batı ülkeleri özellikle milli dil konusunda gayet hassas ve titizdir. Bir genç okulda, her şeyden önce memleketinin dilini mükemmel bir şekilde öğrenir. Bu bakımdan bizim okullarımızın geriliğini düşünürsek üzülmemek elde değildir.” diyerek konuya dikkat çekmiştir. 

Avrupa ülkelerinde çoğunluğun yabancı dil bildiği fakat asla çok gerekmedikçe kendi dilleri dışındaki bir dili konuşmadıklarını da ekleyelim.

Diğer bir sorun Türkçemizde yeterince kelime varken bir duyguyu bir düşünceyi yabancı bir kelime ile sınırlamak. 

Bu konuda ilk akla gelen örnek “stres” kelimesi. 

Tedirginlik, üzüntü, keder, bunalmak, daralmak, korkmak, ümitsiz olmak, gam, hüzün,  kahır, efkar, tasa, dert, elem ve bunun gibi daha bir çok duyguyu sadece “stres” ile ifade etmek bizim “anlatamayan ve anlaşamayan bireyler” olmamıza neden oluyor.

Olmadık yerlerde kullanılan kelimelerden biri de “yaratmak” kelimesi. 

Bu kelimeyi de, “üretmek, oluşturmak, geliştirmek, bulmak, ortaya çıkarmak, yenilik yapmak” ve bunun gibi daha birçok kelimenin yerine kullanma tuhaflığına maalesef gittikçe alışıyoruz. 

Bazı markaların cep telefonlarında, yine bazı bilgisayar programlarında “yeni kişi yarat”, “yeni dosya yarat” ifadeleri bile yer alıyor. 

Konserlerde alkışların galeyanına gelen ve “beni sizler yarattınız” diyen şarkıcılara zaten çoktan alışmıştık.

Sorunlardan bir diğeri Türkçeleşememiş ve dilimizde eğreti duran yabancı kelimelerin ısrarla kullanılmasıdır. 

Bunun verdiği zararı “PLAZA DİLİ” gibi tuhaflıklarda daha net görebiliyoruz:

-Saat 2’ye toplantı set ediyor olacağım / - Arkadaşlar bunu handle edebilecek miyiz?

-Müşterilerden gelen feedbackleri değerlendirelim /- Yeni bir schedule ayarlamamız lazım.

-Siz assignment’larinizi print ederken ben  front desk ile meeting’de olacağım.

Söz Türkçeden açılır da Yunus Emre’yi anmamak olmaz.

Emojilerin yükselişi ve kelimelerin olmadığı bir dünyaya doğru” başlıklı yazımızda da değinmiştik;

2021 yılı “Yunus Emre ve Türkçe yılı” olarak ilan edildi.

Bizim Yunus’un saf ve samimi bir Türkçe ile ve Türk vezin, şekil ve kafiyelerle söylediği ilahiler, 13. asırda, Anadolu’da Türkçe’nin şahlanışına ve asıl dil olmasına vesile olmuş, bir daha da yabancı bir dilin egemenliği söz konusu olamamıştır.

Ölen hayvan imiş, aşıklar ölmez” diyen Yunus Emre, bu sözünü, 700 yılı aşkın süredir tazeliğini koruyan dizeleriyle bize kanıtlıyor ve şu mısra ile de bizi kendimiz olmaya, kendi dilimize sahip çıkmaya ve asıl cevheri içimizde aramaya davet ediyor ve diyor ki:

Süleyman kuş dilin bilir dediler, Süleyman var Süleyman’dan içerü…

.

Hüseyin Burak Uçar, dikGAZETE.com

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
Feridun
Feridun 3 yıl önce
Hüseyin Bey, makalesinde güzel bir konuya değinmiş. Türkçemize, geçmişimize, geleceğimize sahip çıkmalıyız...
Sevgi
Sevgi 3 yıl önce
Yine çok başarılı bir yazı olmuş kendi dilimizi özümüzü sözümü bilmek daha çok değer verip daha dikkatli kullanmak ümidiyle elinize kaleminize sağlık
Rahmi
Rahmi 3 yıl önce
Dilini unutan kimliğini kaybeder, geçmişini unutur. Geçmişini unutanlar geleceğine başkaları yön verir. Güzel bir yazı olmuş, tebrikler.
Nazan
Nazan 3 yıl önce
Çok güzel bir konuya değinmişsiniz.Tabii ki birden fazla dil bilmek çok çok önemli ama en önemlisi kendi dilimizi güzel kullanabilmek...
Nuh
Nuh 3 yıl önce
Plazalardan gökyüzünü zoraki gördüğümüz bir bölgede çalışan birisi olarak yukarıda verilen örneklerin canlı şahidiyim. Bu şekilde konuşan insanlar için kendilerine sanki havalı geliyor ama dinleyen için maalesef aşırı şekilde eğreti geliyor. Halbuki öz Türkçemiz çok güzel ve çok naif bir dil. Keşke hakkıyla kullanabilsek.
Sinan
Sinan 3 yıl önce
"Bir milleti yok etmek istiyorsanız o milletin dilini yok edin" Konfüçyüs Hüseyin bey güzel bir tespit olmuş.Ellerinize ,kaleminize sağlık.
Nurullah
Nurullah 3 yıl önce
Bu haftaki yazıda güzel bir konuyu işaret etmiş. Zaman geçtikçe ne kadar çok şeyi kaybeder olduk. Herseyimiz zamanla lezzetini ve aslını kaybediyor. Yediklerimiz, içtiklerimiz,inandıklarımız ve iletişim şeklimiz hepsi sahte bir görsele doğru evriliyor. Sonunda mutsuz insanlar ve antideprasanlar da mutluluk arayan bir nesil oluverdik. İnsanın ıslah edebilmesi için Salih, irşat edebilmesi için de reşit olması lazım. Biz bunlara erişemeden yaptığımız her girişim sonuçsuz kaldı ve öyle de devam edecek. Selam ve dua ile Allah'a emanet olun.
Özlem KALAY
Özlem KALAY 3 yıl önce
Emeğinize sağlık yine günümüzün kanayan yarasını kaleme almışsınız. Daha dikkatli davranmamıza vesile olur ümidiyle teşekkürler ????
Yıldıray Yıldız
Yıldıray Yıldız 3 yıl önce
Yıllar geçtikçe batılılaşmaya devam ediyoruz maalesef, günümüz dünyasında bir dil bir insan demektir ama üzülerek söylemek gerekirse kendi dilimizden uzak bir hayat yaşıyoruz, yabancı dilde öğrenelim ama önce kendi dilimize düzgün kullanalım.Kalın sağlıcakla yazınıza sağlık.
Süleyman kocapınar
Süleyman kocapınar 3 yıl önce
Geldiğimiz noktada cümlelerimizin içine ingilizce kelimeler eklemek bizi daha entellektuel ve bilgin yapmıyor hatta çoğu kez anlaşılmaz yapıyor özümüzü ve sözümüzü korumaya her zamankinden daha çok ihtiyacımız var.çok faydalı bir yazı.. tebrik ederim
Ozgur
Ozgur 3 yıl önce
Yazı için teşekkürler, baştan sona her tarafını beğendim. Günümüzde biraz özentiden biraz bilgisizlikten neyce olduğu anlaşılamayan saçma sapan bir dil türedi! Tamam dil yaşıyor, sürekli gelişiyor sadece Türkçe de değil diğer diller için de bu geçerli ama bizim dilimiz tersine evrim geçiriyor. Çok zengin bir dile sahip olduğumuzun farkında bile değiliz sanırım. Eğitim şart.
Burhan doğruyol
Burhan doğruyol 3 yıl önce
Yine her zamanki gibi bol istifadeli ve önemli konulara değiniyorsun dostum.
Selma Köroğlu
Selma Köroğlu 3 yıl önce
Evet artık Türkçemiz git gide daha çok katlediliyo ve bizlerde ne kadar istemesekte aynı yanlışları yapıyoruz ve alışıyoruz bu kelimelere ve bizlerde kullanıyoruz teşekkürler Hüseyin bey yine günümüz sorunu olan bir konuyu bizlere hatırlattın en azından konuşurken yazarken biraz daha dikkat etmemizi sağlarsınız ????????????????????????
Cumhur Karasu
Cumhur Karasu 3 yıl önce
Türkçe'nin Sırlarında uydurma olarak nitelenen ve bizim de kullanmaktan kaçındığımız birçok sözcük şu anda yaygın şekilde kullanılıyor. Dil canlı bir varlıktır, gelişmesinden, genişlemesinden korkmamak gerekir. Aslı korkulması gereken sadece fiil cümleleri kullanabilen, herhangi bir konudaki düşüncesi duyduğu birkaç slogan cümleden başka bir şey söyleyemeyen, düşünmeyen, üretmeyen, muhakeme gücü olmayan beyinlere sahip nesildir.
Fatih TUNCA
Fatih TUNCA 3 yıl önce
Yine güzel bir konu, kaybolan dilimiz. Çok güzel anlatmışsınız, teşekkürler
Nigar özel
Nigar özel 3 yıl önce
Yine.cok önemli bir.konuya değinmişsiniz dilimizi 1 günde.geri kazanamayiz belki ama en önce evde ve yakın çevremizde doğru kullanılmasını sağlayarak bir adım atabiliriz bence. herkes buna dikkat etse bu sorun büyük ölçüde azalır aslında
Ziya Retçi
Ziya Retçi 3 yıl önce
Huseyin Bey yazılarınızı ilgiyle takip ediyoruz.
Mehmet Zeki AKTAŞ
Mehmet Zeki AKTAŞ 3 yıl önce
kadın ve erkek artık tam olarak eşitlenmiş ise ayrıma sebep "kadın" ve "erkek" kelimeleri sözlükten silinmeli mi
Mesut isen
Mesut isen 3 yıl önce
Dün bir programda İngiltere'nin ehil kisilerinden eğitim ile bir söyleşi yapan birinin sözleri geldi aklıma.egit küçük odalarda göz hizasında mümkünse yer ve başlar kapalı erkek bayan ayrı olduğunda verim alınır dediginde Osmanlıdaki eğitim biçimini anlatıyor dedim.Asli aslına nesli nesline hu.Turkcemizi daha iyi anlamak yaşamak duasıyla