USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

Mazeretim var: ‘Saydıcı’yım ben!

14-06-2021

Bir çok suçtan aranan ve haberlere konu olan bir adam, sonunda yakalanıp müebbet hapse mahkum edilir. 

Hapse atıldığında, iki küçük oğlu vardır. 

Bunlar büyüdüğünde, biri babası gibi suçlar işleyip hapse düşer. 

Diğeri tam tersi istikamette ilerler ve zorluklar içinde eğitimine devam ederken aynı zamanda çalışarak kısa sürede başarılı bir üst düzey yönetici olur. 

Ünlü bir firmanın “CEO”luğunu yapmaya başlayınca, bu durum hikayenin geçmişini bilen bir gazetecinin dikkatini çeker. 

Konuyu gazetesinde yayınlanacak bir röportaja dönüştürmeye karar verir. 

Hapishaneye giderek şöyle sorar: “Neden bu sonuç?

Hapisteki cevap verir: “Babamı tanıyorsunuz…

Aynı soruyu “CEO”ya sorduğunda da aynı cevabı alır: “Babamı tanıyorsunuz.

İnsanlar ikiye ayrılır” diyerek başlayan bir çok cümle duymuşsunuzdur. Böyle başlayan cümlelerden benim en sevdiğim, “İyi insanlar ve Kötü insanlar” şeklinde biten cümledir. 

Hangi millet iyidir” sorusuna verilen “Her milletin iyisi iyidir” cevabından daha iyi bir cevap olmadığı kanaatindeyim. Fakat bu yazımızın konusuna uygun olan cümle şöyle bitiyor: “Saydıcılar ve Rağmenciler” 

Bazı insanlar başarısızlıklarına bir kılıf ararlar ve “O olsaydı, bu olmasaydı… Şansım olsaydı… Babam fakir olmasaydı…” ya da “Dayım olsaydı… Bir torpilim olsaydı…” gibi mazeretler beyan ederler. 

Bahsettiğimiz bu tür insanlar, ‘saydıcılar’dır.

İmkanları çoğu zaman saydıcılar kadar bile olmayan bazı insanlar ise buna rağmen pes etmezler, çalışmaktan vaz geçmezler, tüm zorluklara rağmen engelleri aşmaya çalışırlar. Bunlar ‘rağmenciler’dir.

Yazımızın başındaki öykü, gerçek midir bilinmez fakat hapisteki karakterin saydıcı bir karakter olduğu, diğer kardeşin rağmenci olduğu aşikar. 

Kendimiz de dahil yakın çevremizdeki tanıdıklarımızı bir düşünelim…

Kimlerin saydıcı, kimlerin rağmenci olduklarını kısa bir değerlendirme sonucunda belirleyebiliriz. 

Kamuoyunda daha çok rağmenciler gündeme gelir. 

Onların sayısı saydıcılardan genelde daha azdır ve her şeye rağmen başarmaları ve sıradışı bir hikayeye sahip olmaları, bir çoğunu gündeme taşır. 

Aslında çoğu zaman rağmencilerden daha çok imkana sahip olduğu halde saydıcılık tuzağına düşmüş insanların sayısı çok fazladır. Fakat bir iz bırakamadan bu dünyadan göçüp giderler.

Elbette hem günümüzde hem tarihimizde bizim ‘rağmenci’ olarak örnek verebileceğimiz ve kendileri ile gurur duyduğumuz yüzlerce, değerli bilim insanlarımız, akademisyenlerimiz, sanatçılarımız ve edebiyatçılarımız var. 

Bu yazımızda biri bilim adamı diğeri edebiyatçı olmak üzere iki güzel örneğe yer vermek istiyorum. 

Bilim insanı olan ‘rağmenci’miz, 1946 yılında Mardin’in Savur ilçesinde dünyaya gelir.

Okuma yazma bilmeyen anne ve babanın sekiz çocuğunun yedincisidir. 

İlk ve orta eğitimini Savur’da, liseyi Mardin’de tamamlar.

1963’te girdiği İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni birincilikle bitirir. 

Tıp eğitiminin ikinci yılında aldığı biyokimya derslerinden etkilenir ve bu alanda araştırmacı olmaya karar verir. 

Okulu bitirince TÜBİTAK bursuyla gittiği Amerika Birleşik Devletleri’nde birkaç yıl biyokimya eğitimi alır.

Tıp ve temel bilimler alanında henüz bilinmeyenleri keşfetmek ister ve bunun için kırk yıl boyuncaDNA” ile ilgili sorulara yanıt arar. 

Mevcut araştırma yöntemleri yetersiz kaldığında yeni, özgün yöntemler geliştirir. 

Sonunda kanser tedavisi sırasında zarar gören DNA moleküllerinin nasıl onarıldığını gösterir ve bu çalışmaları ona 2015 yılı Nobel Kimya Ödülü’nü kazandırır.

Anlaşıldığı üzere bu çok değerli bilim insanımız Prof. Dr. Aziz SANCAR’dır. 

Kendisi bir röportajında zeki olmaya değil, çalışmaya inandığını ve öğrenciliğinde ve araştırma yaptığı dönemde günde 18 saat çalıştığını belirtiyor. 

Okuma yazma bilmeyen anne ve babanın sekiz çocuğundan yedincisi olduğunu söylüyor ve köy çocuğu olduğunun altını çiziyor; “Mazeret üretmeyin, çalışın!” diyerek gençleri, ülkesine faydalı olmaya davet ediyor.

Edebiyatçı ‘rağmenci’miz 1899 yılında İstanbul’da doğar. 

Üç yaşında babasını kaybedince maddi sıkıntılarla büyür. 

Sıska ve çelimsiz bir çocuktur. 

9 yaşında geçirdiği bir hastalık nedeni ile sol kolu sakat kalır.

Annesi devrin Milli Eğitim Bakanı’na kadar gidip, yardım istemesine rağmen kabul görmez ve maddi sıkıntılar nedeni ile kayıt olduğu halde Vefa Lisesi’nde okuyamaz. 

Para kazanma ihtiyacı ile bir süre annesinin yaptığı kurabiyeleri satar fakat yeterli gelmez. 

Okula gidemeyen bu çocuk, bir sözlük yardımı ile Fransızca öğrenir ve 15 yaşında Fransızca’dan çeviriler yapmaya başlar. 

Kendi kendine öğrendiği bu Fransızca ile ileride mükemmel bir Fransızca Grameri kitabı yazar.

19 yaşında “Yirminci Asır” adlı bir dergi çıkarır ve 22 yaşında ilk romanı yayınlanır. 

40 yaşına girmeden Türk Edebiyatının en önemli isimlerinden biri olur. 

Fikri, edebi, siyasi binlerce yazısı yayınlanır. 

Hiç birisini yeterli bulmaz ve hep daha iyisini yazmak hedefi ile kendisini farklı konularda devamlı geliştirir.

Yalnızız”, “Fatih Harbiye” ve “Dokuzuncu Hariciye Koğuşu” gibi edebiyatımızda onu zirveye taşıyan eserlerin sahibi bu çok değerli edebiyatçımız Peyami SAFA’dır. 

Maddi zorluklardan okuyamadı fakat çalışma, kararlılık ve irade gücü ile milyonlarca insanın okuduğu bir yazar oldu.

Üstelik Türkçeyi çok iyi kullanan, en çok kelime haznesi ile yazan yazarımızdır.

Burada şair İbrahim Tenekeci’nin “İnsan bir makine olsaydı ne üretirdi? -Mazeret” sözü akla geliyor. 

Uzmanlar mazeret üretmeyi bir düşünce hastalığı olarak kabul ediyorlar. 

Kendini aklamak, hep başkalarını suçlamak şeklinde bir takıntıya dönüşme riski olan bir hastalık bu. 

Sanıyorum bu durum, hepimize çok tanıdık gelecektir. 

Elbette herkesin bir Aziz Sancar bir Peyami Safa olmasını bekleyemeyiz. Fakat kendimize, çocuklarımıza, çevremize ve ülkemize bir bakalım. 

Göreceğimiz şey, maalesef çoğumuzun saydıcı olduğudur. Çünkü yapamayacaklarımıza odaklanmaktan yapabileceğimiz şeyleri bile yapamıyoruz. 

Fakat haksız da sayılmayız!.. 

Zaman değişti.

Şartlar artık çok zorlaştı.

Geçim sıkıntısı had safhada.

- Ülkemiz çok geride kaldı.

Bir aşı bile üretemiyoruz!..

- Çocuklarımızı internete kaptırdık. 

Saygı da vefa da kalmadı.

- İnsanlar çıkarcı ve güvenilmez oldular. 

- Bu ülkede yaşanmaz artık!..

- Hem biz, tek başımıza neyi düzeltebiliriz ki!?.

.

Hüseyin Burak Uçar, dikGAZETE.com

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
Rahmi
Rahmi 3 yıl önce
Bahaneler üreterek ilerleyemeyiz.
Feridun
Feridun 3 yıl önce
Hüseyin Bey, her zamanki gibi yazınızda çok değerli bir konuyu gündeme almışsınız. Her şeye rağmen her konuda elimizden gelenin en iyisini yapmalıyız...
Nuh
Nuh 3 yıl önce
Çok güzel bir yazı olmuş Hüseyin Bey. Herşeye rağmen başarılı olmak ümidiyle.
Fatih TUNCA
Fatih TUNCA 3 yıl önce
Herşeye rağmen yaşıyoruz, bu bile yeter.
Yıldıray Yıldız
Yıldıray Yıldız 3 yıl önce
Emek olmadan yemek olmaz çalışmak üretmek insanlığa devletimize faydalı birey olmak zorundayız bunun için bahaneler değil çözümler üretmeliyiz...Kaleminize sağlık Hüseyin Bey
Burhan doğruyol
Burhan doğruyol 3 yıl önce
Bir üstadımız şöyle demişti “başarılı olanlar, ısrar edenlerdir” pes etmek insan yaradılış maksadına uymaz bence, dünyaya bir kere geliyorsak iz bırakmalıyız. Herzamanki gibi güzel yazı teşekkürler
sinan
sinan 3 yıl önce
emeğinize sağlık . saydıcılara rağmen çocuklarımızı iyi bir şekilde yetiştirebilmeliyiz.
Gökhan İN
Gökhan İN 3 yıl önce
Bu hikayeyi uzun zaman önce okumuştum anılarım tazelendi,İşlediğiniz konu anlamlı ve bir o kadarda önemli,kaleminize yüreğinize sağlık..
Cumhur Karasu
Cumhur Karasu 3 yıl önce
Biraz zamanım olsaydı ben de yazardım bu yazıyı, peh! Tebrikler, her hafta dikkatimizi başka bir konuda yoğunlaştırmamızı sağlıyorsunuz Hüseyin Bey.
Selim Öztürk
Selim Öztürk 3 yıl önce
Allah razı olsun…Mükemmel bir yazı Allah bizi ve çocuklarımızı rağmencilerden yapsın…Teşekkürler????????????????
Abdurrahman Keskin
Abdurrahman Keskin 3 yıl önce
Çok güzel, zevkle okudum.
Muammer aynaci
Muammer aynaci 3 yıl önce
Ağzina eli sağlik mükemmel devamini dilerim sizi sevgi ve muhabbetle selamlıyorum
Nurullah
Nurullah 3 yıl önce
Öncelikle hayırlı haftalar, bu yazınızda malesef kendimi saydıcılardan buldum. İnsan akan su misali kolay hangi yolsa kendini zorlamadan ordan ilermek istiyor. Sonunda emek ve çaba gösterenin olduğu yeri kendisi için hayal edince saydılar malesef başlıyor. Halbuki o saydıcıya aynı imkanlar şimdi bile verilse bilmezki yine aynı şekilde yoğun emek ve çaba göstermeyecek. İnsanların yapısı gereği hedefe herkes aynı şekilde odaklanmıyor. Nasıl namluda çıkan her kurşun 12 yi vurmadığı gibi. Senin istek ve çaba derecen neticesinde sonuç ortaya çıkar. Bazen insan çok çalışır ancak hedefi yoksa yine işe yaramaz. Bilinçli ve sürekli olan çaba doğru sonuç verir kanaatindeyim. Saygı ve selamlar. Yeni yazılarınızı merakla bekliyoruz.
recep
recep 3 yıl önce
Güne böyle güzel bir yazıyla başlamak yapacaklarımızı daha iyi şekilde yapmamızı sağlar umarım, zorluklarla mücadele ederek başarıya ulaşmak umuduyla. kaleminize sağlık...
Selda erkan
Selda erkan 3 yıl önce
Yapamayacaklarimiza odaklanmaktan yapabileceğiniz şeyleri yapamıyoruz.. buda kendimize olan güvensizligimizden kaynaklanıyor bence
Ahmet Reşat SAKARYA
Ahmet Reşat SAKARYA 3 yıl önce
Hüseyin bey yine çok güzel bir konuyu kaleme almışsınız, bu yazıları zamanı geldiğinde bir kitap olarak ta ayrıca görmek isteriz. Saygılarımla,
Lütfü
Lütfü 3 yıl önce
Tam rağmenci oluyorum, saydıcı gelip aklımı karıştırıyor???? Saydıcı oluyorum, sonra rağmenci olmam gerektiği aklıma geliyor, Paradoksa giriyorum böyle böyle ????????????
FİKRET GÜNEŞ
FİKRET GÜNEŞ 3 yıl önce
Ah bir zengin olsaydım neler yapardım neler
Mesut isen
Mesut isen 3 yıl önce
Yine güzel bir yazı olmuş ellerinize sağlık.
Mehmet Zeki Aktaş
Mehmet Zeki Aktaş 3 yıl önce
Babanızın fikri olması önemli değil kayın pederiniz zengin olsun yeter
Nigar Özel
Nigar Özel 3 yıl önce
Zamane ve yurdum insanının içinde bulunduğu durumu çok iyi özetlemişsiniz keşke saydıcılar değilde rağmenciler çoğunlukta olsa dünya daha iyi bir yer olurdu o kesin
Ayla karasu
Ayla karasu 3 yıl önce
Ne çok mazeretimiz var değil mi?Hep bahaneler bulmak birilerini sistemi suçlamak kolay.Günümüz gençlerini kurtarmak için bir şeyler yapmak lazım çok geç olmadan.saygılar
Ümit Eroğlu
Ümit Eroğlu 3 yıl önce
Kaleminize sağlık Peyami Sarayı daha yakından tanımış olduk.