USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

Jeopolitiğin orta yerinde: Türkiye’nin savaş riski, Sivil Savunma ve 2030 eşiği

Jeopolitiğin orta yerinde: Türkiye’nin savaş riski, Sivil Savunma ve 2030 eşiği
03-12-2025

Jeopolitiğin orta yerinde: Türkiye’nin savaş riski, Sivil Savunma ve 2030 eşiği

Türkiye, jeopolitik konumu nedeniyle tarih boyunca stratejik topaklar olarak görüldü.

Avrupa, Afrika, Asya ve Ortadoğu arasında bir geçiş noktası olan Türkiye; bölgesel çatışmalara yakınlığı, enerji koridorlarındaki rolü ve uluslararası ilişkilerdeki ağırlığı nedeniyle zaman zaman güvenlik riskleriyle karşılaşmaktadır.

Modern dönemde savaş riskinin değerlendirilmesi, yalnızca askeri tehditler üzerinden değil; diplomasi, ekonomik dengeler, uluslararası ittifaklar ve bölgesel istikrar gibi çok boyutlu faktörler üzerinden yapılmaktadır.

Türkiye bölgesel çerçevede lider ülke olması ve küresel bazda ise arabulucu rolü ile caydırıcılığını artırırken, küresel ve bölgesel gerilimler hazırlıklı olmayı gerekli kılmaktadır.

Haritaya şöyle biraz tepeden baktığınızda bile, enerji yollarının, tarihsel çatışmaların, küresel rekabetin tam ortasında durduğumuzu görürsünüz. Bu yüzden Türkiye için güvenlik tartışmaları hiç eskimez; yalnızca biçim değiştirir.

Bugün de benzer bir noktadayız: Dünyanın sertleştiği, bölgesel fay hatlarının gerildiği bir dönemde “savaş riski” yeniden konuşuluyor.

Fakat meseleyi sadece top, tüfek, ordu ekseninde okumak artık yeterli değil.

“Güvenlik” deyince bugün diplomasi, ekonomi, siber altyapı, enerji bağımsızlığı ve toplumsal direnç gibi onlarca başlık birbirine ekleniyor.

Türkiye’nin hem bölgesinde etkin bir aktör olması hem de küresel arenada arabuluculuk rolü üstlenmesi, caydırıcılık açısından önemli bir artı. Buna rağmen, riskleri tamamen sıfırlayan bir dünya yok artık.

Sivil Savunma: Unutulan, oysa en yakın güvence…

Savaş riskini konuşurken en az askeri strateji kadar önemli bir diğer konu var: Sivil savunma; depremden yangına, KBRN tehditlerinden siber saldırılara kadar uzanan geniş bir yelpazeden söz ediyoruz.

Bir başka deyişle, “Savaş yoksa bile hayatın krizleri var.”

Bugün bir acil durum çantasının içeriğini kaç kişi biliyor?

Yaşadığı semtin toplanma alanını, en yakın sığınağı veya AFAD ikaz işaretlerini kaç kişi tanıyor?

İlk yardım eğitimi artık bir tercih değil, yaşam becerisi.

Devletin kuracağı güçlü sistemler elbette kritik.

Ama toplumun bilinç düzeyi güçlendirilmeden hiçbir sistem tam anlamıyla çalışmaz. En zayıf halkası vatandaş olan bir sivil savunma zinciri hiçbir olağanüstü durumda ayakta kalamaz.

Peki savaş neden hâlâ konuşuluyor?

Türkiye’nin riskleri üç kelimede özetlenebilir: Konum, komşular ve koşullar.

  • Ortadoğu’dan Kafkasya’ya kadar uzanan çatışma alanlarına yakınlık,
  • Enerji koridorlarının tam ortasında bulunmak,
  • Karadeniz’deki güç dengelerinin giderek sertleşmesi…

Bunlara 2025 sonrası hızla değişen küresel güç rekabetini, sınır aşan terör tehditlerini ve göç dalgalarını da ekleyince Türkiye’nin güvenlik ajandası doğal olarak kabarıyor. Ancak bu tablo, “savaş kapıda” anlamına gelmiyor.

Türkiye’yi dengede tutan 3 güç…

  • İttifaklar ve diplomasi
    Uluslararası iş birliği mekanizmaları, Türkiye’nin riskleri tek başına karşılamasını engelliyor.
  • Dengeli dış politika
    Kimseyle tamamen kopmadan, kimseye tamamen yaslanmadan yürütülen çizgi çatışma ihtimallerini düşürüyor.
  • Güçlenen savunma sanayii
    Bugün caydırıcılığı en çok artıran unsurlardan biri, yerli ve modern askeri kapasite.

Bu üçlü, geleceğe dair en büyük sigorta niteliğinde.

Geleceğe bakış: 2030’a doğru 3 senaryo…

2030’a giden yolda bizi ne bekliyor?

  • Düşük riskli senaryoda, Türkiye kontrollü gerilim hattında ilerler; sorunlar yönetilebilir, diplomasi güçlü kalır.
  • Orta riskli senaryoda, çevre bölgelerdeki çatışmalar sıçrama etkisi yaratabilir; Türkiye doğrudan taraf olmaz ama güvenlik baskısı artar.
  • Yüksek riskli senaryoda, küresel rekabet keskinleşir, enerji yolları ve siber alan gerilim hattına dönüşür. Bu ortamda dahi diplomasi ve caydırıcılık savaşı engelleyebilir.

Bu tablo bize ne söylüyor?

Türkiye, “aktif risk bölgesi”ndedir; ancak “aktif savaş bölgesi” değildir.

Son söz: Korku değil, hazırlık büyütülmeli!..

Evet, dünyanın gidişatı pek parlak değil.

Ama korku, hiçbir coğrafyayı korumaz.

Bizi koruyacak olan şey; bilinçli toplum, güçlü kurumlar, akılcı diplomasi, modern savunma kapasitesi ve sivil savunma hazırlığıdır.

Savaş ihtimali düşük; ama hazırlıklı olma zorunluluğu yüksek.

İşte 2030’a giderken asıl rehberimiz bu olmalı.

Toplum olarak sormamız gereken soru şu:
Panik etmeye mi hazırlanıyoruz, yoksa güçlü kalmaya mı?”

Cevabımız belli: Hazırlığın ışığı, savaşın gölgesini her zaman yener.

Allah, o kâfir/ birlikleri; hiçbir hayra (başarıya) erememiş bir halde, öfkeleriyle geri çevirdi. Allah savaşta (fırtına çıkarıp melekleriyle yardım ederek) mü’minlerin imdadına yetişti. Allah güçlüdür, mutlak galiptir.” Ahzap Suresi, 25. Ayet

Saadet, bereket, selamet temennisiyle!

.

Mehmet Yıldırım, dikGAZETE.com

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?