Türkiye’nin stratejik özerkliği ve NATO
Türkiye aleyhine yaptığı analizler ile dikkat çeken Shay Gal; Türkiye ve Katar’ın dahil olduğu ittifaklar içerisindeki konumunu sorgulayan/ şikâyet eden bir köşe yazısı (oped) yayınladı.
Shay Gal’in makalesi, EurAsian Times’de yayınlandı. (*) EurAsian Times, Kanada merkezli; savunma, jeopolitik ve uluslararası ilişkiler alanlarında uzmanlaşmış, bağımsız, özel sektöre ait, küresel, sanal ve apolitik bir haber platformu. Başlıca yazarları Hindistan kökenli.
İsrail vatandaşı Shay Gal; savunma ve jeopolitika kesişiminde uluslararası güvenlik, diplomatik strateji ve kriz yönetimi konularında stratejik analist ve danışmanlık yapıyor. Dünya çapında üst düzey hükümet ve savunma liderlerine güç dinamikleri, jeopolitik strateji ve kamu diplomasisi konularında danışmanlık hizmeti veriyor. Karmaşık uluslararası politikaların şekillendirilmesine katkı sağlıyor. Tüm bunları yaparken doğal olarak ‘Büyük İsrail Projesi’ne! hizmet ediyor.
“İki Üye, İki Blok, Bir Sorun: Türkiye ve Katar İttifaklarını Nasıl Oynuyor ve Bunu Nasıl Durdurabiliriz?” başlıklı yazıyı incelersek;
Yazının ana odağında Türkiye ve Katar yer alıyor.
Shay Gay, birbirileri ile dost ve stratejik müttefik olan Türkiye ile Katar’ın dahil olduğu ittifaklardaki konumunu kendi cephesinden analiz etmiş:
Türkiye’nin NATO, Katar’ın ise Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) üyeliklerini kullanarak; bu ittifakları zayıflattığı ve provoke ettiğini iddia ediyor.
Türkiye ve Katar’ın mevcut uluslararası ittifak sistemleri içindeki davranış biçimlerini eleştirerek; onları “ittifakların iç disiplinini zayıflatan aktörler” olarak tanımlıyor.
NATO’nun merkezi Brüksel ve KİK’in merkezi Doha; Kızıldeniz’den Ege’ye zayıflayan ve güç kaybeden iki başkente dönüşüyor.
Sebep; Türkiye ve Katar.
Bu makale; NATO ve Körfez İşbirliği Konseyi’nin (KİK) yapısal zaaflarından hareketle, Türkiye ve Katar’ın bu zaafları “politik ve ekonomik kaldıraçlara” çevirdiğini ileri sürüyor.
Ancak Türkiye’nin jeopolitik çıkarları açısından bu tür analizleri tek taraflı bir Batı Güvenlik Perspektifinden okumak yerine; Ankara’nın stratejik özerklik arayışını merkeze koyarak değerlendirmek durumundayız.
Makale, Batı-İsrail eksenli bir güvenlik anlayışını temel alıyor.
Bu perspektif, Türkiye’nin çok boyutlu dış politikasını ya da stratejik özerklik yaklaşımını “sorunlu davranış” olarak çerçeveliyor. Oysa Türkiye’nin jeopolitik gerçekliği, bu özerklik arayışını zorunlu kılıyor.
Makale, Türkiye’nin NATO’daki rolünü eleştirirken üç olayı öne çıkarıyor:
1- S-400 alımı
2- İsveç’in NATO üyeliğinin vetosu
3- NATO-İsrail iş birliğine engel olması
Türkiye’nin tutumu; NATO içerisinde/Batı açısından, “disiplin ihlali” olarak görülse de Türkiye açısından ulusal güvenlik ve denge politikası araçlarıdır.
Rusya’dan S-400 Orta Menzilli Hava ve Füze Savunma Sistemi alınması kararı; ABD’nin Patriot satışını reddetmesi ve YPG’ye verdiği destek sonrası Türkiye’nin hava savunma özerkliği ihtiyacından doğdu.
Türkiye hemen sınırının dibi/ Suriye’de ABD’nin desteğiyle terör örgütünün siyasallaşma ve devletleşme sürecini durdurmak istemişti.
İsveç vetosu, sadece F-16 pazarlığı değil; terörle mücadelede müttefiklerin çifte standardına karşı bir diplomatik manevraydı.
İsrail ile NATO iş birliğinin sınırlandırılması, Gazze Savaşı bağlamında Türkiye’nin kamuoyu hassasiyetleri ve ahlaki dış politika ilkesiyle uyumlu. İsrail, uluslararası hukuku çiğneyerek; Filistin topraklarını sürekli işgal eden bir pozisyonda idi.
Ankara bu adımlarla NATO’yu zayıflatmıyor; aksine kendi çıkarlarını koruyarak ittifakın asimetrik güç yapısına denge getiriyor. Güçlü bir Türkiye; NATO’nun Doğu Kanadını sağlamlaştırmaktadır.
Katar-Türkiye İttifakı: “Disiplin Sorunu” değil, “Yeni Jeoekonomik Model!”
Makale, Türkiye-Katar ilişkisini “iki ittifak içinde paralel blok kurma” olarak niteliyor.
Oysa bu ilişki, Batı sonrası dönemde ortaya çıkan yeni tür stratejik ortaklık modelidir.
Türkiye açısından bu ittifakın faydaları:
Katar sermayesi, Türkiye’nin finansal istikrarına katkı sağlar (swap anlaşmaları, yatırım fonları).
Türkiye’nin Katar’daki askeri üsleri, Körfez’in güvenliğine destek sağladığı gibi; Ankara’nın bölgesel erişimini de kolaylaştırmaktadır.
Ortak savunma sanayi projeleri, Türkiye’nin askeri ihracat gücünü artırmakta.
Dolayısıyla bu üçgen (Türkiye–Katar–Pakistan), Batı’nın “gayriresmî blok” olarak tanımladığı yapıda, Türkiye’nin Avrasya-Afrika-Ortadoğu ekseninde stratejik esnekliğini artırmaktadır.
Makale, sonunda NATO ve KİK’in “disiplin mekanizmaları” kurması gerektiğini savunuyor; yani “üyelerin ‘bağımsız politika’ yürütmesi cezalandırılmalıdır” diyor.
Bu öneri, Türkiye açısından şu açılardan jeopolitik risk taşır:
Oybirliği ilkesinin zayıflaması, Türkiye’nin veto gibi diplomatik araçlarını elinden alabilir.
NATO’nun “esnek planlama” sistemine geçmesi, Türkiye’yi karar süreçlerinden dışlayabilir.
“Otomatik yaptırım” fikri, Türkiye’nin savunma ve dış politika bağımsızlığını kısıtlar.
Dolayısıyla Türkiye açısından bu öneriler, Batı’nın stratejik özerklik karşıtı refleksi olarak okunmalıdır.
Türkiye’nin jeopolitik yorumu:
Türkiye, ittifakı kendi çıkarları doğrultusunda yeniden tanımlıyor (denge politikası).
Bölgesel finansal ve askeri ortaklıklarla özerk etki alanı kuruyor.
Ahlaki diplomasi ve Filistin hassasiyetiyle uyumlu duruş.
Jeopolitik zorunluluk: enerji, tahıl koridoru, Suriye denklemi.
Türkiye’nin stratejik çeşitliliği, Batı’ya tam bağımlılığı engelliyor.
Türkiye için stratejik öneriler:
Ankara, NATO içindeki muhalif pozisyonlarını “müttefik çıkarlarının dengelenmesi” söylemiyle gerekçelendirmeli.
Türkiye, terörle mücadele ve Kıbrıs meselesinde NATO’nun kapsam dışında olduğunu gördü.
Katar’la ortaklığını “ekonomik güvenlik alanı” olarak kurumsallaştırmak:
Bu iş birliği, Körfez sermayesini, Türkiye’nin üretim ve savunma projelerine entegre edecek biçimde çeşitlendirilmeli.
Yeni bloklara (BRICS+, Şanghay, Afrika Birliği, Türk Devletleri Teşkilatı) “denge aracı” olarak yaklaşmak, alternatif değil tamamlayıcı kılmak.
Batı’nın disiplin reformu girişimlerine karşı diplomatik direnç oluşturmak:
Türkiye, “ittifakların demokratik işleyişi” argümanını öne çıkarmalı.
Makale, Türkiye ve Katar’ı “ittifakların sorunlu üyeleri” olarak resmetse de bu durum, Türkiye’nin zayıflığı değil, manevra kabiliyetidir.
Ankara’nın NATO içindeki konumu, Batı düzeninin periferisinde değil, merkezinde yer alma mücadelesidir.
Bu tür analizler Batı’nın “tek kutuplu disiplin” anlayışını yeniden dayatmaya çalışsa da Türkiye için asıl çıkar çok kutuplu ve esnek ittifak sisteminde stratejik özerkliği korumaktır.
*
Azerbaycan dönüşü Gürcistan hava sahasında C-130 askeri nakliye uçağımızın düşmesi sonucu şehit olan vatan evlatlarımıza rahmet, ailelerine sabır ve metanet, milletimize başsağlığı dilerim.
.
Mehmet Yıldırım, dikGAZETE.com
(*) https://www.eurasiantimes.com/turkey-qatar-game-their-alliances-how-to-stop-it-oped/