İsrail – Yunanistan – Kıbrıs üçgeni ve Türkiye: Doğu Akdeniz’de yeni bir jeopolitik çevreleme girişimi mi?
İsrail ile Yunanistan arasındaki ilişkiler, Türkiye’nin Ortadoğu ve Doğu Akdeniz’de artan etkinliğinin ardından özellikle son beş yılda belirgin şekilde derinleşmiştir.
İsrail güvenlik doktrini, Türkiye’nin Suriye’deki ağırlığı ve Doğu Akdeniz enerji denklemini yeniden şekillendirme kapasitesini stratejik tehdit olarak değerlendirmektedir.
Bu doğrultuda:
Yunanistan’ın İsrail’den 3 milyar €’luk “Aşil Kalkanı” hava savunma sistemi almayı planlaması, Doğu Akdeniz’de üçlü askeri tatbikatların hızlanması, Enerji ve lojistik hatlarının Türkiye bypass edilerek kurgulanması (LNG projeleri, GSI kablo sistemi, IMEC ticaret yolu) yeni bir ittifakın doğması ile gündeme geldi.
İsrail Genelkurmay ve NSC yetkililerinin Atina’ya gerçekleştirdiği gizli temaslar, bu eksenin stratejik niteliğini güçlendirmiştir. Korgeneral Roman Gofman ve İsrail Ulusal Güvenlik Konseyi Direktörü Gil Reich'in mevkidaşlarıyla temaslarda bulunmak üzere Atina'ya gerçekleştirdikleri (başlangıçta gizli) ziyaret, İsrail medyası tarafından nihayetinde Türkiye'ye önemli bir “mesaj” olarak sunuldu
Türkiye’nin gözünden bakıldığında, İsrail–Yunanistan–GKRY üçgeni yeniden “anti-Türkiye İttifakı” karakterine bürünmüştür.
Suriye’nin Yeniden Tasarlanması; Türkiye–İsrail Rekabetinin Yeni Cephesi olarak okunabilir.
Suriye krizinin çözüm süreci, Türkiye’nin jeopolitik konumunu belirleyen en kritik meselelerden biri olmaya devam etmektedir. Suriye’nin geleceğinde Türkiye’nin birincil aktör olması, İsrail tarafından stratejik bir risk olarak değerlendirilmektedir.
Türkiye’nin Suriye’de askerî varlığını koruması, M4 hattı ve kuzey bölgelerinde istikrar tesis etmesi, Yeni Şam yönetimiyle (Ahmet eş-Şara) oluşturduğu diplomatik temaslar İsrail’de rahatsızlığa yol açmıştır.
İsrail’in önerdiği “azınlıklar üzerinden güç paylaşımı” modeli (Kürtler, Dürziler, Nusayriler) ise Türkiye’nin güvenlik çıkarlarıyla çelişmektedir. Zira böyle bir model, PKK/YPG’nin Suriye’de kalıcılaşması riskini doğurmaktadır.
Türkiye’nin bakış açısından Suriye; hem bir güvenlik hattıdır, kem de Türkiye–İsrail rekabetinin önümüzdeki 10 yıl içindeki ana cephesidir.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da söylediği gibi, Türkiye’nin Suriye ile ilgili temel görüşü şu şekilde; “Suriye'nin uluslararası ilişkilerde ulaştığı seviyeyi takip ediyoruz ve bu seçkin bir çalışmadır. Suriye'nin toprakları üzerinde tam egemenliğe kavuşacağından ve birlik olacağından eminiz. Türkiye, Suriye'de istikrarın sağlanması için tüm taraflarla çalışmaya devam edecektir.”
İsrail’in Türkiye’yi “Birincil Stratejik Tehdit” olarak kodlaması:
Son dönem İsrail güvenlik çevrelerinde Türkiye’ye yönelik söylemler sertleşmiştir.
İsrail basını ve düşünce kuruluşlarına göre Türkiye;
- Neo-Osmanlı nüfuz alanı oluşturuyor,
- Savunma sanayisinde İsrail üstünlüğünü aşındırıyor,
- Enerji ve deniz yetki alanlarında oyunu bozuyor,
- Hamas ile ilişkileri nedeniyle İsrail’in stratejik hedeflerine set çekiyor,
- Nükleer teknoloji kapasitesi nedeniyle ileride nükleer güç olabilir.
Bu değerlendirmeler, Türkiye’de yapısal bir tehdit algısının üretildiğini göstermektedir.
Türkiye açısından bu söylem; abartılıdır, Jeopolitik rekabeti manipüle etmeyi amaçlamaktadır, ABD üzerinden dolaylı baskı yaratma hedefi taşımaktadır.
Türkiye’nin esas itirazı, İsrail’in Türkiye’yi Filistin konusundaki tutumu nedeniyle kriminalize etmeye çalışmasıdır.
Türkiye’nin artan kapasitesi: İstihbarat, diplomasi ve savunma gücü…
Türkiye’nin 2015 sonrası dış politika performansının omurgasını üç unsur oluşturmuştur:
1. İstihbarat kapasitesindeki dönüşüm (MİT)
Bölgesel saha hakimiyeti, Askerî-diplomatik koordinasyon, Ukrayna, Kafkasya, Libya ve Suriye’de görünür etkinlik, Hakan Fidan ve İbrahim Kalın’ın yürüttüğü “çok kanallı diplomasi”.
2. Savunma sanayiinin caydırıcı gücü
TB2, Akıncı, Kızılelma, Koral, Siper, TCG Anadolu,
Mavi Vatan deniz stratejisi,
Uluslararası bağımlılık yaratan ihracat zincirleri.
3. Enerji–lojistik merkez ülke stratejisi
Türkiye’nin geçiş noktası olma avantajı,
Kuzey–Güney ve Doğu–Batı hatlarında kesişim noktası olması.
Bu unsurlar, Türkiye’yi “denge kurucu ülke” konumuna taşımıştır.
Türkiye’nin karşı karşıya olduğu riskler:
Türkiye'nin ulusal çıkarları açısından öne çıkan başlıca riskler şunlardır:
- Doğu Akdeniz’de askerî ve enerji eksenli çevreleme girişimi,
- İsrail’in Türkiye’yi birincil tehdit olarak kodlamasının ABD üzerinden baskıya dönüşmesi,
- Suriye’nin geleceğinde Türkiye’nin dışlanma çabaları
- Hamas dosyası üzerinden Türkiye’nin diplomatik itibarının hedef alınması,
- İsrail–Türkiye ilişkilerinin yapısal olarak kırılgan hâle gelmesi.
Türkiye açısından stratejik fırsatlar:
Bu süreçte Türkiye’nin elini güçlendiren fırsatlar da mevcuttur:
- Enerji ve ticaret hatlarında merkez ülke olma potansiyeli
- Gazze sonrasında ana arabulucu rolü
- Libya–Kafkasya–Orta Asya–Afrika ekseninde genişleyen jeopolitik alan
- Savunma sanayiinin bölgesel askeri dengelerde eşitleyici rolü
- ABD–Rusya arasında Türkiye’ye özgü manevra alanı
- Körfez, İran, Rusya ile çok yönlü dengeleme imkânı
Türkiye’nin diplomasi, savunma ve enerji politikalarında eş zamanlı ve bütüncül bir strateji yürütmesi, bu fırsatların somut kazanıma dönüşmesini sağlayacaktır.
Türkiye; çevrelenen değil, denge kuran ve alan açan bir bölgesel güçtür…
İsrail–Yunanistan–Kıbrıs üçgeni, ABD’nin bölgesel çıkarları ile birleştiğinde Türkiye’nin stratejik alanını daraltmayı hedefleyen bir hat olarak ortaya çıkmıştır.
Ancak Türkiye:
- Çok yönlü dış politikası,
- İstihbarat-diplomasi entegrasyonu,
- Savunma sanayii üstünlüğü,
Enerji düğüm noktası rolü sayesinde Doğu Akdeniz’de pasif bir aktör değil; oyun kurucu bir bölgesel güç hâline gelmiştir.
Türkiye artık “çevrelenen ülke” olmaktan çıkmış, alan açan ve denge kuran merkez ülke konumuna geçmiştir.
Bu durum, bölgede özellikle İsrail ve Yunanistan’ın güvenlik algılarında ciddi bir tedirginlik yaratmaktadır.
Çevrelenen değil, denge kuran bir Türkiye!
Bugün Türkiye’nin karşısında kurulan bloklar var. Ama bu bloklar tek başına belirleyici değil. Çünkü Türkiye artık kendisini edilgen bir pozisyonda konumlandırmıyor. Diplomasi, istihbarat, savunma ve enerji politikalarını aynı masada buluşturan bir devlet aklı, Ankara’nın elini her zamankinden daha güçlendirmiş durumda.
Bu yüzden Doğu Akdeniz’deki tabloya bakarken akılda tutulması gereken cümle şu: Türkiye, artık çevrelenen bir ülke değil; alan açan, denge kuran ve oyunu yeniden kuran bir bölgesel merkez güçtür.
Selam olsun; Küresel şeytan ve deccaliyet düzenine dur diyen insanlara.
.
Mehmet Yıldırım, dikGAZETE.com
https://israelradar.com/israels-security-horizon-requires-new-defense-strategy/
https://www.jpost.com/opinion/article-873919
https://www.israelhayom.com/2025/11/14/turkey-israel-tensions-escalate-gaza-hamas/
https://slpress.gr/ethnika/i-stratigiki-sxesi-me-israil-strimoxnei-tin-tourkia/