USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

Bolluk çağının mutsuzluğuna çare: Minimalizm

25-01-2021

Bundan on yıl kadar önceydi. 

Bir arkadaşım, eşi ve uzak bir şehirde üniversitede okuyan oğlu, misafirimiz olmuşlardı. 

Laf lafı açmıştı ve konu ülkemizde yayın yapan TV kanal sayısına gelince bizim üniversiteli, “bugün evde neredeyse 1000 kanal gezdiğini fakat  seyredecek bir şey bulamadığını” söylemişti. 

Belirttiği kanal sayısı, abartılı olabilir fakat o kadar kanal içinden seçim yapamaması, seçeneklerin çok olmasının karar vermeyi zorlaştırması açısından önemliydi. 

Günümüzde dizi ve film yayınlayan platformlardaki seçeneklerle, sorunun daha vahim hale geldiğini söyleyebiliriz.

Bolluk çağındayız ve bize, “tüketimi arttırmak için ihtiyaçların sınırsız olduğu” dayatılıyor.

Oysa ihtiyaçlarımız sınırsız değil fakat biz isteklerimize sınır koyamıyoruz

Yaşadığımız tüketim çılgınlığı, asıl bizim tükenmemize neden oluyor. 

Seçenek bombardımanına tutuluyoruz, afallıyoruz ve “hangisini seçsem, neye karar versem, bu gün ne giysem, bu gün ne yesem” gibi tuhaf sıkıntılar, daralmalar yaşıyoruz. Üstelik fazla eşyalarımızı koyacak yer bulmak ve muhafaza etmek için çekilen sıkıntılar da cabası. 

Yapılan bir araştırmada, Amerika’da fazla eşyaların muhafazası için depo kiralayan firmaların bir yıllık cirosunun, Hollywood’un bir yıllık cirosundan fazla olduğu ortaya çıkmıştır.

Ülkemiz için böyle bir araştırma yapılmasa da “Google”a “fazla eşya için depo kiralama” yazdığımda karşıma 1000’e yakın seçenek çıktı. 

Amerika’dan bir diğer ilginç örnek ise çöp torbalarına bir yılda harcanan para miktarının 90 ülkenin milli gelirine denk olması. 

Depo kiralayıp, saklamaya değer görmediklerini çöpe atıyorlar ve bunun için kullandıkları çöp torbalarına bu tutarda harcama yapıyorlar. Ülkemizin de son yıllarda bu konudaki sicili pek parlak olmasa gerek. 

Düşünce ve kültür hayatımızın önemli ismi Cemil Meriç, eşya bağımlılığımızı ve gün be gün azalan insanlığımızı çok güzel ifade etmiş:

“İnsanlar sevilmek için yaratıldılar, eşyalar ise kullanılmak için. Dünyadaki kaosun nedeni eşyaların sevilmeleri ve insanların kullanılmalarıdır.” 

Satın aldığımız ürün ve hizmetlerin içinde gerçekten ihtiyacımız olanların oranı maalesef çok düşük.

İhtiyaçlarımızdan çok, isteklerimiz doğrultusunda hareket ediyoruz. 

Alışveriş hastalığı” diye bir hastalığın olduğu hepimizin malumu. Çoğumuzun gardırobunda bir yıldır giymediği en az bir eşyası vardır. 

Belki giyerim” diye sakladığımız ve hiç giymediğimiz giyecekler, “bir gün lazım olur” diye sakladığımız ve çoğunlukla lazım olmayan eşyalar, hepimize biraz tanıdık gelecektir. 

İhtiyaç olur” diye sakladıklarımızın önemli bir kısmı, zamanında ihtiyaç sahiplerine verilse, bizi daha çok rahatlatacak elbette.

Daha çok harca!.. Daha çok çalış!.. Daha çok kazan!.. Yeni harcamalar için daha çok çalış!..” bu döngü, böyle sürüp gidiyor.

Gidiyor gitmesine fakat bazı bünyeler buna yenik düşüyor ve bu tuhaflıklara uygun tuhaf bir virüs hızla yayılmaya başlıyor: Mutsuzluk virüsü - Affluenza. 

Refah (affluence) ve grip (influenza) kelimelerinin birleşiminden oluşan bu isim, tüketim çılgınlığı karşıtları tarafından verilmiştir, “israf, kaygı, borçlanma ve fazla çalışma sorunu” olarak tanımlanmıştır.

En son teknolojik gelişmelerin ve pandemiden kaynaklanan kaygıların etkisi ile Mutsuzluk Virüsü hızla yayılıyor. 

Bunu depresyona giren kişi sayısının ve antidepresan kullanımının artmasından da anlayabiliriz. 

Uzmanlar, ülkemizde artışın en çok  antidepresan ilaçlarda olduğunu ve neredeyse bakkaldan alınacak hale geldiğini belirtiyorlar. Üstelik sanıldığı gibi faydalı olmadığını, yan etkileri nedeni ile zararının daha fazla olduğunu söylüyorlar. 

Kişinin kendisini geliştirmesinin yanında psikologlarla konuşup dertleşmesinin daha faydalı olacağını ve bunun yaygınlaştırılmasını öneriyorlar.

Affluenza’dan kurtulmanın çaresi ise hayatı sadeleştirmek, diğer ismi ile MİNİMALİZM. 

İçinde olduğumuz balonun yükselmesi için fazlalıkların aşağıya atılması gerektiği gibi sadeleştirmek de bağımlılıktan kurtulmamızı ve özgürleşmemizi sağlayacaktır. 

İşe, gardırobumuzdan giymediğimiz eşyaları çıkartmakla başlayabiliriz.

Buna “gardırop detoksu” deniyor. 

Bununla kalmayıp, örneğin bir ay boyunca, belirlediği beş kıyafetten başka kıyafet giymeme kararı alıp uygulayanlar da var. 

Bazı ünlü zenginlerin tek renk tişört giymesi de bu uygulamaya örnek gösterilebilir. 

Fazla kullanılmayan ev eşyalarında da detoks uygulanabilir.

Bazılarımız farklı bir bakış açısı ile baktığında evini bir zücaciye dükkanını hatırlatacak kadar süs eşyası ve objelerle doldurmuş olduğunu fark edecektir.

Taşınıyormuşsunuz gibi eşya elemesi yapabilirsiniz. “Gerçekten buna ihtiyacım var mı?” sorusunu sormanız elemeyi kolaylaştıracaktır. 

Aynı soruyu, daha büyük bir ev ya da daha lüks araba için, hatta daha büyük içecek, daha büyük porsiyon yiyecek için de sorabilirsiniz. 

Her odaya bir televizyon almak hatta akşamları saatlerce televizyon izlemek zorunda değiliz. 

Kendimize kalan sürede yeni hobiler edinebilir, spor yapabilir, sevdiklerimizle güzel vakitler geçirebiliriz. 

Bu sayede; hem stresimiz azalacak, hem tasarruf yapmış olacağız, hem de önemsiz şeyleri hayatımızdan çıkartarak,  önemli şeyler için yer açmış olacağız.

Sanıldığının aksine minimalizm sadece zenginler için ya da belli konumdaki kişiler için değildir. 

Evde, iş yerinde, okulda, görev ve unvanı, gelir düzeyi fark etmeksizin herkes için uygulanabilecek bir metottur.

M. Serdar Kuzuloğlu, bilişim ve teknoloji alanında güzel tespitleri olan bir gazeteci-yazar; bir konuşmasında çok ilginç bir anketten bahsetmişti: 

Bir şirkette, çalışanların hepsine,  çalışma arkadaşına 2.500 lira kendisine 3.000 lira ücret verileceği ve kabul edip etmediği sorulur. Bunu tüm katılımcılar kabul eder. 

İkinci teklif, arkadaşına 7.000 lira, kendisine 5.000 lira ücret verilmesi olur. 

Bunu kabul eden çıkmaz.

Oysa ikinci seçenekte maaşı ilkine göre 2000 lira artmaktadır. Arkadaşının kendisinden fazla ücret almasındansa 2.000 lira daha düşük ücrete razı olmaktadır. 

Bolluk çağında olmamıza rağmen bizi mutsuzluk virüsüne bulaştıran bir diğer sebep ise bu anketteki davranış biçimidir. Bazı insanlar ne kadar çok şeye sahip olurlarsa olsunlar, şükretmeyi değil hep başkasındaki “daha fazla”ya bakarak mutsuzluğu seçmektedirler.

.

Hüseyin Burak Uçar, dikGAZETE.com

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
Mehmet Temizel
Mehmet Temizel 3 yıl önce
Sayın Hüseyin bey teşekkürler ???? çok güzel yazı olmuş. Tam anlamıyla günümüzü anlatttınız. !!!
İbrahim
İbrahim 3 yıl önce
Hüseyin Bey ne güzel anlatmışsınız. Anlayana ????
Gülay Özbaş
Gülay Özbaş 3 yıl önce
Çağımızın önemli bir yarasından sözetmişsiniz.Düşündürücü ve öğretici bir yazı dizisini,çok sade ve akıcı bir dille anlatmanız da çok hoş.Teşekkürler
Veysel EKİNCİ
Veysel EKİNCİ 3 yıl önce
Yine güzel bir konuya değinmişsiniz Hüseyin Bey, tebrik ederim. Gençler bin bir heves ve masrafla evleniyorlar. Evliliklerinin en tatlı, en mutlu, en güzel yılları yaptıkları masraflar ve aldıkları eşyaların ödenmesi stresi altında geçiyor. Sevgiliye verilecek sevgi, dolaylı olarak eşyaya karşı strese evriliyor ve huzursuz bir zaman geçiyor. Oluşan stres kavga, kaos ve boşanmaları doğuruyor. En önemli faktör: el ne der, ayıp olur,kınarlar, başkalarından neden az olsun, benimkisi en iyi.olsun şeklindeki saplantılı algılardır. İmkanlar kıt, istekler sınırsız; bu dengeyi yönetmeye iktisat deniyor... Sınırlı bir hayatta, sınırsız arzuların karşılanması imkansızdır.Böyle bir ihtimal sıfır olduğuna göre, çabalamak da beyhudedir. Elde olana sabredip, daha fazlasını elde etmek için de çalışmak elbette güzeldir.Onemli olan eldeki ile yetinmeyi bilmektir. " İnsan önce para kazanmak için sağlığını harcar, sonra da sağlığını kazanmak için parasını harcar" sözü konuyu çok özet bir sekilde anlatıyor aslında. Saygılar...
Bir dost
Bir dost 3 yıl önce
İhtiyacı olmayan elmayı yiyerek başlamıs insanoğlu ve insankızı hayatı. Cazip gelmiş demek ki, yasak olan, doymak bilmeyen nefise. Günlük yaşantısı da öyle insanın. Böyle bir benzetme dogru olur mu bilmem. Adem Babamızın aklına giren Şeytan, daha cok tuketmemizi isteyen reklam. Uretimden daha etkili reklam sektoru. Yazar yazısında cok isabetli bir konuya deginmis. Cok başarılı bir yazı olmuş kanaatimce. Okuyucu, ben de dahil bu guzel yazidan birseyler çıkarır ve bunu bundan sonraki alış-veriş aliskanligimizin degisiminde uygulariz.
Feridun
Feridun 3 yıl önce
Her zamanki gibi çok güzel bir makale olmuş Hüseyin Bey emeğinize sağlık...Minimalizm makaleyi okumak bile rahatlık veriyor birde fazlalıkları attığımızı düşünemiyorum. Makalelerinizin devamını büyük bir heyecan ve merakla bekliyoruz inşAllah...
Mesut
Mesut 3 yıl önce
Aslında nereden nereye gittiğimizin resmi 3 gün aç kalan üzerinde 1 hırkadan fazlası olmayan peygamberin ümmeti olarak ümit varız Rabbim bu bilinçle bilinçlenmeyi herkese nasip etsin.Komsusu açken tok yatan bizden degildir
Özkan
Özkan 3 yıl önce
Çok keyifle ve sık sık "evet, maalesef bende böyleyim "diyerek okudum.Cogumuzun içinde olduğu bir kısırdöngüye bir çok yönüyle değinilmiş.
Özlem KALAY
Özlem KALAY 3 yıl önce
Azla yetinmeyi öğrendiğimiz zaman huzurda bize gelecektir. Günümüz şartlarında zor olsa da bu şekilde yazılar okuyarak kendimizi ve etrafımızı uyandırmamız hepimiz için faydalı olacaktır. Teşekkür ederiz.
Fatih TUNCA
Fatih TUNCA 3 yıl önce
Çok güzel bir konu. Minimal yaşayarak tasarrufta edebiliriz. Tam anlamıyla konunuzla alakalı değil belki ama zaten tasarrufta ihtiyacın olmayanı almayarak değil ihtiyacın olandan yapılır.
Gamze Topçu
Gamze Topçu 3 yıl önce
İleride daha büyük sorunları beraberinde getirecek maalesef Çağın hastalığına ne güzel değinmişsiniz
Emine Akkaya
Emine Akkaya 3 yıl önce
Zamanın en büyuk sorunlarından biri hatta en büyük sorunu
Selda erkan
Selda erkan 3 yıl önce
Çağımızın en kötü hastalığı bu bence.. doyumsuzluk. Kaleminize sağlık.cok teşekkür ediyorum
Kadri Gülkökü
Kadri Gülkökü 3 yıl önce
Sonuç olarak "yiyiniz içiniz ama israf etmeyiniz" her şeyde bu böyle olmalı. Yüreğine sağlık.
Nazan
Nazan 3 yıl önce
Maalesef yeni nesil daha çok doyumsuz ve mutsuz.Herşeye ulaşmaları daha kolay.Bunun için de kıymet bilmiyorlar.Bilinçli tüketen çocuklar yetiştirmemiz lazım
Süleyman kocapınar
Süleyman kocapınar 3 yıl önce
İnsan nefsi ile hakikat arasında gidip geliyor dolayısı ile bunun doğru olduğunu, gerçek olduğunu bile bile yine yanılgıya düşüyor. Aslında en büyük düşman doymak bilmeyen nefis...dizginlenebildiği takdirde aslında cennet bile aradığı şey değil...Ancak rıza-i ilahi ancak o zaman huzura erecek...ne demiş büyük üstad necip fazıl ne cennet tasası ne de cehennem sadece Allahın rızasındalar...yorum amacından sapmış olabilir ancak nefsin önemli bir rolü olduğu için değindim:) yazarın kalemine sağlık.. devamını dört gözle bekliyoruz...
İlker
İlker 3 yıl önce
Elinize sağlık gene harika bir yazı olmuş ben sonuna kadar sizinle aynı fikirdeyim bu konuda.
Cumhur Karasu
Cumhur Karasu 3 yıl önce
Önemli olanın çok şeye sahip olmak değil, az şeye ihtiyaç duymak olduğunu, sahip olduklarımız arttıkça mutluluğumuzun eksildiğini çok geç öğreniyoruz. Bir kez daha hatırlattığınız içim teşekkürler.
Selma Köroğlu
Selma Köroğlu 3 yıl önce
Bugün çok güzel bir konuya değinmişsiniz. Çağımızın hastalığı giyim eşya bolluğu.Tabiki durum bizim evdede o kadar olmasada aynı sayılır. Özellikle gençlerin giyim tutkusu. Bunu okuduktan sonra evdeki eşyaları elden geçirmeye karar verdim. Teşekkürler düşüncelerinize kaleminize sağlık.????????
Nurullah
Nurullah 3 yıl önce
Bu hafta ki yazı çağımıza çok güzel ışık tutuyor. Elinize sağlık gerçekten yazılarınız insanların silkinmesine ve neyi daha doğru yaparıma ışık tutuyor. Takip ve uygulamaları denemeye devam..
Mehmet Zeki AKTAŞ
Mehmet Zeki AKTAŞ 3 yıl önce
Bolluk çağı değil hocam o konuda ayrılıyoruz.
MEHMET TEMİZEL
MEHMET TEMİZEL 3 yıl önce
SAYIN HÜSEYİN BEY GÜNÜMÜZÜ ÇOK GÜZEL İFADE ETTİNİZ. AYNEN KATILIYORUM DAHA FAZLASI BİLE VAR. ELİNŞZE SAĞLIK ÇOK GÜZEL BİR YAZI OLMUŞ. SELAMLAR !!!
Necla Dursun
Necla Dursun 3 yıl önce
Farkındalık oluşturmak ve bu yaşam stilini benimsemek için teşvik edici bir yazı olmuş. Detoks uygulamasi son yıllarda çokca başvurulan bir yol. Bunu; sosyal medyaya, yediklerimize, enerji ve zaman çalan arkadaşlara vb bir çok alana uygulamak mümkün.
Nuh
Nuh 3 yıl önce
"Bu hayatta mutlu olmanın yolu beklentiyi düşük tutmaktır. Yoksa kanatlarından vurulmuş kuşa dönersin" demiş Sabahattin Ali. Baş düşmanımız kapitalizm maalesef.
FİKRET GÜNEŞ
FİKRET GÜNEŞ 3 yıl önce
Allah az verip aratmasın çok verip azdırmasın inş. Haddimizi bilelim
Koray Üstün
Koray Üstün 3 yıl önce
Hüseyin bey, her iki yazınızıda keyifle okudum. Kendimi ve hayatımı tekrar gözden geçirmeme ve aksiyon almama vesile oldunuz. Bu hatırlatmalar ve terapi için teşekkür ederim.
Timur Ünsal
Timur Ünsal 3 yıl önce
Çok güzel bir yazı. Kaleminize sağlık.
Şerafettin Dalar
Şerafettin Dalar 3 yıl önce
Minimalizim,sanırım çok önemsenmesi gereken bir kavram ve kişisel hayatın her alanında uygulanmasını öğrenmemiz gereken huzuru,mutluluğu beraberinde getirebilecek güçlü bir yaşam tarzı gibi görünüyor. Konuya dair değerli tespitiniz için teşekkür ederim????????????????
Sevgi
Sevgi 3 yıl önce
İsteklerimizin sınırsızlıgı ile ihtiyaçlarımızı karıştırdığımız çağda yaşıyoruz ... şükretmekten çok diğerlerinin görünen yüzü mutluluğuna imrenerek yaşamımızı yitirmeden kendi mutluluğumuza odaklarınırsak asıl mutluluğu bulabileceğiz. Elinize kaleminize sağlık ????????
Yıldıray Yıldız
Yıldıray Yıldız 3 yıl önce
Hüseyin bey kaleminize sağlık, her hafta farklı konularla hayatımıza dokunuşlar yapmaya devam ediyorsunuz, çağımızın hastalığına dair güzel açıklamalarda bulundunuz, okuyanların tebessümlerini hisseder gibiyim tebrik ederim.