
Son Yüzyılın Dönüştürme Projesi: FETÖ, Hristiyanlaştırılmış İslam Modeli ve Zihinsel İstiklâl
Son yüz yıl boyunca Türk milleti yalnızca darbelerle, krizlerle değil; çok daha sinsi, çok daha derin bir projeyle karşı karşıya kaldı:
İslam’ı dönüştürme, parçalama ve kontrol altına alma projesi.
Bu proje sadece 100 yıllık bir plan değildi. En az 300 yıllık bir aklın ürünüydü.
Ve daha da geriye gidilirse, yaratılışın ilk gününe, şeytanın Adem’e secde etmeyişine kadar uzanan bir hikâyenin modern tezahürüydü.
1717’de Londra’da kurulan Büyük Mason Locası ile birlikte Batı aklı, “tek dünya dini, tek dünya devleti” hedefini kurumsallaştırdı.
Osmanlı’ya sızan Jön Türkler, İttihatçılar ve sonrasında Cumhuriyet kadroları, bu planın ilk fazını oluşturdu.
Hilafetin kaldırılması, dinin hayattan tasfiyesi, Batı’ya dayalı seküler kimlik inşası bu sürecin parçasıydı.
Bu, Toynbee’nin Herodian tanımıyla birebir örtüşen bir kopuştu:
Kendi medeniyetine düşman, Batı’ya hayran seçkinler zümresi…
1924–1950 | Herodian Dönüşüm:
Cumhuriyet’in ilk yıllarında hilafetin kaldırılması (1924), medreselerin kapatılması, tekke ve zaviyelerin yasaklanması, Latin alfabesi, miladi takvim gibi Batı’ya dönük reformlarla halkın dini ve kültürel hafızası kesintiye uğratıldı.
Devlet, İslam'ı bireysel alana hapsetti; kamusal alanda Batılılık esas alındı.
1950–2000 | Zealot Tepkisi:
Çok partili hayata geçiş ve dini serbestlik rüzgârları, halkın dinine dönmesini sağladı.
Ancak uzun süreli baskılar ve kültürel travma, bu dönüşü çoğu zaman şekilciliğe, tepkiselliğe ve bağlamdan kopuk yapılara dönüştürdü.
Cemaatler güçlendi ama düşünce zayıfladı.
İnanç duygusallaştı, hikmet ve tefekkür geri planda kaldı.
Toynbee’nin tanımıyla bu da Zealot fazıydı:
Ritüele saplanan ama ruhu kuruyan dini hareketler...
1980–2016 | Hibrit Sentez: FETÖ ve Sahte Halifelik Projesi
1980 darbesi sonrası yükselen Fetullahçı yapı, 1990’larda medya ve eğitim aracılığıyla büyüdü.
2000’lerde devlet içinde paralel bir yapılanmaya dönüştü.
2013’te MİT Krizi, 17-25 Aralık darbe girişimleri derken 15 Temmuz 2016’da doğrudan işgal denemesi yaptı.
Ancak FETÖ yalnızca Türkiye’ye yönelik bir tehdit değildi.
Bu yapı, 160 ülkede örgütlenmiş küresel bir operasyondu.
CIA, İngiliz istihbaratı ve Batılı vakıflar tarafından desteklendi.
Hatta Genelkurmay’a gelen bir İngiliz yetkilinin “FETÖ’yü biz kurduk ama Amerikalılar ele geçirdi” dediği dahi kulislere yansıdı.
FETÖ, görünüşte eğitimci ve dindar; gerçekte istihbarat bağlantılı, küresel bir “sözde halifelik” modeliydi.
Gülen, bir “Papa” gibi tasarlanmış, İstanbul merkezli ama Batı’ya bağlı bir İslam merkezi kurulmak istenmişti.
Bu, Vatikan benzeri bir kontrollü İslam projesiydi.
Amaç, gerçek hilafeti boğup, yerine Batı denetiminde, görünüşte İslami bir yapı kurmaktı.
Bu proje sadece Türkiye’de değil, İslam dünyasının farklı coğrafyalarında da uygulandı:
– Pakistan’da Tahir-ul Qadri, Kanada’dan destek alarak “ılımlı İslam” adıyla Batı uyumlu bir din modeli sundu.
– Irak’ta Kesnizani Tarikatı, ABD işgali öncesinde Kürt bölgelerinde örgütlendi, işgalcilere istihbarat sağladı.
– Afrika, Orta Asya, Balkanlar, FETÖ okulları aracılığıyla şekillendirildi. Genç elitler Batı’ya entegre edildi.
Bütün bu yapılanmalar, “tek dinli, Batı’ya sadık bir dünya sistemi” kurma hedefinin parçalarıydı.
Hristiyanlaştırılmış Mezhep Modeli:
Bu yapıların arka planında Hristiyanlıktaki mezhepsel bölünme modeli İslam dünyasına tatbik ediliyordu:
– Katolik modeli: Laik ama “dindar” görüntülü seçkinler
– Ortodoks modeli: Donmuş, şekilci, tefekkürsüz yapılar
– Protestan modeli: Modern, eğitimci görünümlü ama Batı’ya hizmet eden hibrit örgütler
– Ve hepsinin üstünde: Vatikan modeli bir sözde İslam merkezi…
15 Temmuz 2016 | Büyük Kırılma:
Tüm bu zincir 15 Temmuz gecesi kırıldı.
O gece sadece bir darbe değil, 300 yıllık bir plan bozguna uğradı.
Millet sadece vatanını değil, dinini, aklını ve geleceğini savundu.
Sahte hilafet çöktü.
Vatikan modeli ifşa oldu.
FETÖ dağıldı.
Hakikat yeniden yükseldi.
2016’dan Sonra | Zihinsel İstiklâl Çağı:
Bugün artık ne Batıcı taklitçiliğe,
Ne şekilci bağnazlığa,
Ne de küresel hibrit sahtekârlara ihtiyacımız var.
İhtiyacımız olan şey:
– Tefekkürle beslenen akıl,
– Hikmetle yoğrulmuş ruh,
– Örfüne, töresine, geçmişine bağlı bir duruş,
– Geçmişi ileriye taşıyan bir irade,
– Çağı yakalayan ama kökünden kopmayan bir vizyon…
Zihinsel istiklâl işte bu dirilişin adıdır.
Orijinaldir.
Bize aittir.
Taklit değildir.
Ve artık mesele sadece Türkiye meselesi değildir.
Bu millet, İslam dünyasının sancaktarı olmalıdır.
Hakikati keşfetmeli, bu dirilişe öncülük etmeli,
Mazlumların birliğini kurmalı,
Gerekirse gerçek hilafeti, yani ümmetin aklına, vicdanına ve adaletine dayalı birliği yeniden inşa etmelidir.
Eğer dünyada Vatikan varsa, İslam dünyasında da Halifelik yeniden olmalıdır.
Ama bu kez Batı’ya değil;
Allah’a bağlı, hakikate sadık, halka yaslanan bir hilafet...
Kur’an bunu zaten haber verir:
“Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse (bilin ki), Allah onların yerine öyle bir topluluk getirir ki, Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler. Mü’minlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı güçlü ve onurludurlar. Allah yolunda cihad ederler. Hiçbir kınayıcının kınamasından korkmazlar. Bu, Allah’ın lütfudur; onu dilediğine verir. Allah’ın lütfu geniştir, her şeyi hakkıyla bilendir.” (Maide, 54)
Bu ayet, bugün Türk milletine sesleniyor olabilir.
Zaman gelmiştir.
Sorumluluk bizdedir.
.
Barbaros Nasün, dikGAZETE.com