
Prof. Dr. Bedri Gencer yazdı:
KININDAN ÇIKAN KILIÇ
Ağaçların Üstündeki Orman
Dünya büyük dönüşümlere hamile. Bir devlet, normal zamanlarda uluslararası politik aktördür. Ancak son Osmanlı aydınlarının "seyl-i hurûşan" (coşkun sel) tabiriyle ifade ettikleri tarihin hızlandığı zamanlarda tarihî aktör olur. Biz, bunu Türkiye misalinde “Dış Politikadan Tarihî Siyasete” geçiş süreci olarak analiz etmiştik (*). Bir devletin düşmanları, hatta dostları dahi istemese, kader hükmünü icra eder, tarihin seyri, o devleti tarihî rolünü oynamaya zorlar. Devletimiz, Osmanlı kılıcını kınından çıkardı. Buna inanmayanlar, insanların ve devletlerin ömürlerinin 120 yıl olduğunu söyleyen Hipokrat ile İbni Haldun’a inansın. Hicrî 120 yıl doldu. Devran dönecek, Allah nurunu tamamlayacak. Bu, Müslümanların rövanşı değil, mazlumların rövanşı olacak.
Marifet, tarihin hızlandığı bu süreçte ağaçların üstündeki ormanı, hadiselerin yerleştirileceği büyük resmi görebilmektir. Elbette büyük resmi görmek, âfâkî komplo teorileriyle hadiseleri açıklamak demek değildir. Ancak tarihî seyrin özgül devirlerini ayırabilmek, böylece sebep-netice, parça-bütün münasebetini kurabilmekle büyük resim görülebilir. Ağaçlar-orman misali, büyük resmi görmenin tarzı ve imkânı hakkında fikir verir. Ne kadar ağaçların üstüne çıkarsak ormanı o kadar iyi görebiliriz, bunun gibi, ne kadar hadiselerin üstüne çıkarsak büyük resmi o kadar iyi görebiliriz. Buna göre insanlar, uzaklaştıkları kadar tarihî devirleri iyi görebilirler ama ağaçların arasında ormanı göremeyen bir kişi gibi, yaşadıkları çağın hadiseleri arasında büyük resmi görmekte zorlanırlar. Tarihin iyice hızlandığı son iki asırda, büyük resmi görmek çok daha zorlaşmıştır. Erken modern çağı (1500-2000) ikiye ayırarak büyük resmi görebiliriz:
1- Osmanlı Çağı-kadim siyonizm-Şark Meselesi-Turkofobi (Türk korkusu)
2- Osmanlı Sonrası Çağ-modern siyonizm-İslâm Meselesi-İslamofobi (İslâm nefreti)
Buna göre Post-Osmanlı Sonrası Çağda Müslüman Türkiye’nin oynayacağı tarihî rol, Osmanlı Sonrası Çağda Siyonist İngiltere’nin oynadığı tarihî oyuna vukufla anlaşılabilir. İngiltere tarafından oynanan oyuna karşı Türkiye tarafından oynanacak rol, hızlanan tarihin seyrini belirleyecektir. Siyonist İngiltere tarafından İslâm dünyasında iki asırdır yürütülen Başsız Din projesi beş ayaktan oluştu:
1- Peygambersiz İslâm
2- Muaviye’siz Ashâb
3- Halifesiz Ümmet
4- Mezhepsiz Din
5- Şeyhsiz Tarikat
Son Şeyh Hilesi
Bu büyük resme göre Mahmud (Ustaosmanoğlu) Efendi’nin (1927-23 Haziran 2022) vefatından sonra İsmailağa’da yaşanan fitne, cemaat, tarikat, hatta din olayı değil, “Din ü Devlet Hilafet ü Ümmet” olayıdır. Siyonist güç, şeyhli tarikatı abili örgüte dönüştürme projesini Türkiye’de “Süleyman Hilmi Tunahan son şeyhtir.” yalanıyla Süleymancılar üzerinde uyguladı. Süleymancılar, abili örgüte dönüştürülecek diğer şeyhli tarikat cemaatleri için model olacaktı. Aslında asıl hedef İsmet Efendi Tekkesi idi. Zira siyonist güç için İsmet Efendi Tekkesi, İstanbul’da ekümenik, Anadolu’da siyonist projelerin önünde sed idi.
Söz konusu güç, Süleyman Hilmi Tunahan’ın (1888–1959) vefatından bir yıl sonra vuku bulan Ali Haydar (Gürbüzler) Efendi’nin (1870–1960) vefatından sonra da “Ali Haydar Efendi son şeyhtir.” yalanıyla İsmet Efendi Tekkesi’ni kapatmayı denedi. Ama Mahmud Efendi’nin İsmailağa Camii’ne imamlıkla birlikte aynı zamanda İsmet Efendi Tekkesi’ne de şeyh olmasıyla bu oyun bozuldu.
Nakşibendiyye’nin büyükleri tarafından bu kapının (İsmailağa) kıyamete kadar açık kalacağı müjdesi verilmiş, Mahmud Efendi de “Bu tarikat, Allah Teâlâ’nındır. Ondan sevgili Habibine, ondan bize kadar elden ele (halifeler silsilesiyle) gelmiş, Kıyamet'e kadar böyle devam edecektir.” (Risale-i Kudsiyye Şerhi ve İzahı I/262) diye bu müjdeyi bildirmişti.
Toktamış Ateş ne demişti:
“Türkiye’de bir tane devrimci bilirim, Mahmud Efendi. Adam, sessiz sedasız Kemalist İnkılâbı ayaklar altına aldı. Devrime karşı devrim yaptı.”
Kenan Evren ne demişti:
“Güya bize kudretli paşa diyorlar. O kadar iş yaptım, bir cami imamının tayinini yapamadım.”
Evren, 12 Eylül darbesinden sonra Mahmud Efendi’yi İstanbul İsmailağa Camii’nden Eskişehir Kurşunlu Camii’ne sürmek istemiş ama esrarengiz bir şekilde bunu başaramamıştı. Allah dostuna karşı kudretli paşanın hükmü nedir ki? Mahmud Efendi’nin cenaze namazına sadece erkekler olarak üç milyon kişi katıldı. Kenan Evren’in cenaze namazına ise bir avuç asker katıldı. Ne demişti büyükler:
“Bir mum ki hak yaka
Cihan üflese sönmez.”
Mahmud Efendi ve has müridleri (Hızır Ali Muradoğlu, Bayram Ali Öztürk, Abdülmetin Balkanlıoğlu), hak yolda pek çok suikasd ve suikasd teşebbüsüne uğradılar ama Allah’ın izniyle kervan, yoluna devam etti. Siyonist gücün hedefi, Fener Patrikhanesi’nin önünü açmak için İsmailağa’yı dağıtmak, bunun için de Mahmud Efendi’ye “Ben son şeyhim, halife bırakmadım.” dedirtmekti.
Şeyhli Tarikattan Abili Örgüte
Karanlık güçler, bu maksatla 15 Ekim 2007 gecesi, kaldığı Darüşşafaka Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezi’nde Mahmud Efendi’nin otomobilini kurşunladılar, dört gün sonra (19 Ekim 2007) “Halife bırakmadım.” demeye zorladılar ama dedirtemediler. Efendi, 2002 umresinde Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz tarafından Hasan Efendi ile Mustafa Efendi’nin halife olarak tayinine istinaden, “Sizden sonra ne olacak?” sorusuna verdiği “Nasib neyse o olacak.” cevabıyla nebevî müjdenin tecelli edeceğini bildirdi. Ve ertesi günü (20 Ekim 2007) Hasan Efendi ile Mustafa Efendi’yi halife bıraktığına dair 18 Ekim 2002 tarihli vasiyetini sekiz şahide imzalatarak siyonist planı bozdu.
Siyonist güç, vefatından sonra, Süleymancılarda olduğu gibi, “Mahmud Efendi son şeyhtir.” yalanıyla, İstanbul’da ekümenik, Anadolu’da siyonist projelerin önünde ana sed olarak gördüğü İsmailağa’yı şeyhli tarikattan abili örgüte dönüştürme operasyonuna girişti.
Devletimiz ise bu arada “Süleyman Efendi son şeyhtir.” yalanıyla abili örgüte dönüştürülen Süleymancılara operasyona başladı. Süleymancılara operasyona başlamışken, devletimizin İsmailağa’yı şeyhli tarikattan abili örgüte dönüştürme operasyonuna seyirci kalması düşünülemez. Mesele, operasyonun elebaşları değil, arkadaki yapıdır, buzdağının ucu değil, gövdesidir. O yüzden devletimiz, imhal eder, ihmal etmez.
Hasan Sabbah ile haşhaşîlerinin suyu ısındı. Lütfen bu yılın başında (16 Ocak 2025) yazdığımız, “Dış Politikadan Tarihî Siyasete Türkiye” (*) başlıklı yazımızı tekrar okuyun. Devletimiz, “Kazablanka’da Son Akşam” filminin lansman hazırlığını yapıyor. Heyecanla bekliyoruz!
.
Prof. Dr. Bedri Gencer, dikGAZETE.com
(*) https://www.dikgazete.com/yazi/n-a-7596.html
https://x.com/MuhittinOdemis/status/1924162452402422202