USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

Fitnenin son çırpınışı

Fitnenin son çırpınışı
20-08-2025

Prof. Dr. Bedri Gencer yazdı;

Fitnenin Son Çırpınışı

Rejimler Üstü Devlet...

Bir devletin tarihî siyaseti anlaşılmadan güncel siyaseti anlaşılamaz. Devletin tarihî siyaseti ise tarihî tecrübeden kaynaklanan kalıcı saiklar ve hedefler tarafından belirlenir. Tarihî rolü ve coğrafî mevkii, Türk devletine politik rejimleri aşan kalıcı bir beka güdüsü ve gücü kazandırmıştır. Türkler, çok eskiden İç Asya'dan Orta Asya'ya, Ön Asya'dan Küçük Asya'ya (Anadolu’ya) hep gemileri yakarak geri dönmemek üzere ilerlemişlerdi. Kanuni Sultan Süleyman’ın oğlu Şehzade Mustafa’yı 1553’te boğdurtması ve II. Mahmud’un Kavalalı tehlikesine karşı 2 Şubat 1833 Rus ordusunu çağırması misallerinde görüldüğü gibi, Türk devletinin inanılmaz derecede güçlü bir beka saikı vardır.

Türkiye’nin kalıcı beka güdüsü ve gücü tarafından belirlenen tarihî siyaseti, Türkiye'nin sekizinci ve on ikinci cumhurbaşkanları Turgut Özal ve Recep Tayyip Erdoğan gibi liderlerle canlanmıştı. Yani “Neo-Ottomanism” denen tarihî vizyon ile güçlü liderliğin terkibi, tarihî siyasetin canlanmasına yol açmıştı. Özal ile Erdoğan denince ilk akla gelen vasıflar, cesaret ve kararlılıktı. Tanıyanların bildiği gibi, gözünü karartınca Erdoğan’ı hiçbir güç durduramazdı; Şehir Üniversitesi olayı, buna misaldi. Eğer Erdoğan’ın bu satveti olmasaydı FETÖ çoktan Türkiye’yi düşürmüştü.

Recep Tayyip Erdoğan devrinde Ankara’daki Cumhurbaşkanlığı Külliyesi, Türkiye’yi (cumhuriyet), İstanbul’da kullanılan cumhurbaşkanlığı konutları, Osmanlı’yı (imparatorluk) temsil eder. Erdoğan tarafından İstanbul’da cumhurbaşkanlığı konutu olarak kullanılan üç saray, iki köşk (Yıldız Sarayı, Dolmabahçe Sarayı, Beylerbeyi Sarayı, Vahdettin Köşkü, Huber Köşkü) vardır. Cumhurbaşkanlığı’na devr edilen Yıldız Sarayı’nın ismi “Cumhurbaşkanlığı İstanbul Külliyesi” olarak değiştirildi. Pekiyi beş saray ve köşkün içinde Cumhurbaşkanlığı İstanbul Külliyesi olarak neden Yıldız Sarayı seçildi? Yıldız Sarayı’nda dün Sultan Abdülhamid’in, bugün Tayyip Erdoğan’ın hüküm sürmesi tesadüf müydü? Bu, Osmanlı-Türkiye irtibatının, tarihî sürekliliğin işareti değil miydi?

Vahdettin Köşkü’nden Mesaj...

Keza Erdoğan, Fikri Efendi (k.s.) ile Mahmud Efendi (k.s.) ve Hasan Efendi’nin (k.s.) oğullarından oluşan İsmailağa heyeti ile görüşmek için İsmailağa tekkesine gidebilir veya onları Ankara’da veya İstanbul’daki diğer saray ve köşklerde kabul edebilirdi. Erdoğan’ın İsmailağa heyetini Çengelköy’deki Vahdettin Köşkü’nde kabulünde subliminal bir mesaj vardı: Din ü Devletin birlikte tahkimi.

Çok bilen (şeyh, hükümdar vs.), az konuşur. Hatta devlet adamları, yakın çevrelerine hep şöyle söylerler: “Siz bizim bildiklerimizi bilseydiniz geceleri uyuyamazdınız.Erdoğan, İsmailağa heyeti ile görüşmesinde İsmailağa’ya operasyon çekenler hakkında, “Biz her şeyi biliyoruz.” dedi. “Biz her şeyi biliyoruz.”, “Merak etmeyin, işinize bakın, devletimiz vakti gelince gereğini yapacaktır.” demekti. Burada devlet-cemaat (İsmailağa) münasebeti, doktor-hasta münasebetine benzetilebilirdi. “İnsanın neresi ağrırsa canı oradadır.” sözünce bir cemaat için yaşadığı, ana fitneydi, hâlbuki devlet için bu, birbirlerine bağlı fitnelerden bir fitneydi.

Erdoğan, 2024 yılında kısa aralıklarla dört defa 30 Ağustos, 25 Eylül, 1 Ekim ve 26 Kasım tarihlerinde “iç cepheyi tahkim” mesajı verdi. Devlet, bir taraftan dışarıda Türkiye’yi tehdit eden Büyük İsrail projesinin önünü kesecek adımlar atarken, içeride de bir büyük program dâhilinde tedricen iç cepheyi tahkim ediyordu. Gezi Parkı kalkışması 28 Mayıs 2013 tarihinde olmuş, Ayşe Barım ise 12 yıl sonra 27 Ocak 2025'de tutuklanmıştı.

Fitneler İçinde Fitne...

Yani dış kaynaklı bir fitnenin ızdırabını çekenler, devletten öncelikli acil müdahale isteseler de devlet, bir büyük program dâhilinde tedricen gider. Zira “Küfür, tek millettir.” sözünce fitneler, birbirlerine bağlılardır, birlikte çözülürler. Mesela resmin bütününü göremeyenler, “Gezi olayı ile İsmailağa olayı arasında ne alaka var?” diyebilirler. Hâlbuki Ekrem İmamoğlu - İsmail Saymaz - Cübbeli Ahmet bağlantısında bu alaka ortaya çıkar. Dolayısıyla sadece Cübbeli Ahmet’in karanlık bağlantılarının izi sürüldüğünde fitnenin iç ve dış bağlantıları ve uzantıları hakkında yeterli bir fikir edinilir.

Yani Cübbeli, tek başına hareket eden, görünen aktör değildir. Bilahare Ekrem İmamoğlu’nun medya imamı olduğu ortaya çıkan İsmail Saymaz, Mahmud Efendi’nin toprağa verildiği günün akşamı (23 Haziran 2022) televizyonda “Mahmud Efendi son şeyhtir, rabıta ona sürdürülecek.” yalanını ilk ortaya atandı. Cübbeli, 16 Eylül 2024 tarihinde İsmail Saymaz’a İsmailağa’yı yıkma operasyonunu yürüttüğünü itiraf ediyordu (*).

Kalemi Kırılan Cübbeli...

Cübbeli’nin bu itirafı, pervasızlıktan, pervasızlık ise arkasındaki karanlık güçlere duyduğu güvenden, güç zehirlenmesinden kaynaklanıyordu. Fetullah Gülen, Adnan Oktar, Osman Kavala gibi güç zehirlenmesiyle hem Türk devletinin güdüsünü ve gücünü, hem Erdoğan’ın satvetini kestiremeyenlerin hepsi hüsrana uğramıştı. Devlet, Cübbeli’nin 15 Temmuz gecesi, birini arayarak Erdoğan için "Gözünüz aydın, bu da ancak böyle gönderildi." dediğini biliyordu (**).

Cübbeli, bilahare Erdoğan sonrası hayaliyle Ekrem İmamoğlu ile iş tuttu. Erdoğan’ın İsmailağa heyetine “Biz her şeyi biliyoruz.” demesi, İmamoğlu ile birlikte onunla iş tutanların da kaleminin kırıldığı mânâsına geliyordu.

Aslında devletten önce evliyaullah tarafından Cübbeli’nin kalemi kırılmıştı. Mahmud Efendi’nin evliyaya has veciz konuşma üslubunu bilenler, Cübbeli’nin kendisini öven bütün sözleri, onun ağzından uydurduğunu kolaylıkla anlayabilirlerdi. Mahmud Efendi, zamanında uygunsuz işlerinden dolayı “Efendim, Cübbeli’yi ikaz etmiyor musunuz?” diye soranlara, “Ben ona bir şey diyemiyorum, çünkü arkası çok kalabalık.” demişti. Efendi, bununla Cübbeli’nin arkasında karanlık güçlerin olduğunu kasd ediyordu. Merhum Abdülmetin Balkanlıoğlu da “Cübbeli hakkında bildiklerimi açıklayamıyorum.” diyerek Efendi’nin sözünü teyit ediyordu. Dahası Mahmud Efendi, yakınlarına “Vefatımdan sonra bu tarikata en büyük zararı Cübbeli verecek." demişti.

Mahmud Efendi’nin dünürü, sırdaşı ve halefi olan Hasan Efendi de Cübbeli için, “O adamın ateşi azdır ama çok yakar. O, Allah'tan manevî tokadı yemiştir, artık düzelmez, yanıma gelmesin.” buyurmuştu. Abdülmetin Hoca da Cübbeli hakkında şöyle demişti: “Başımızın belası, paraya ve şöhrete tapan adam. Ne Mahmud Efendi ile ne de bu kapı ve değerleri ile alakası var, istismardan başka bir halt yok (***).

Nitekim Cübbeli, 2009 yılında hayattayken Efendi’yi ve İsmailağa’yı terk ederek Rifaî şeyhi Accan el-Hadid’e biat etmişti. Bir kişi, hayatında rabıta etmediği bir şeyhe vefatından sonra nasıl rabıtaya devam ederdi? Cübbeli, vefatından sonra “Mahmud Efendi’ye rabıta sürdürülecek” yalanı ve yaygarası ile İsmailağa’ya savaş açtı. Elbette onun derdi, 2009 yılında hayattayken terk ettiği Mahmud Efendi değil, “Efendi’nin yolunu bozuyorlar.” yalanıyla, ele geçiremediği İsmailağa’yı yıkmaktı. İftira çıtasını yükselterek, İsmailağa’ya, Mahmud Efendi’nin gelinine en azılı kâfirlerin atmadığı iftiraları atması, bütün tuşlara basması, evliya ve devlet tarafından kalemi kırılan Cübbeli’nin son çırpınışlarıdır aslında.

Baltayı Taşa Vurmak...

Cübbeli, bu ümitsiz çırpınışla baltayı taşa vurdu. Hasan Kılıç (1929–2024), Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Avâmil’e kadar okuduğu en sevdiği hocalarındandı. Mesela Anadolu Ajansı’nda bütün kadro değiştiği halde Hasan Efendi’nin torunu Ahmet Faruk Kılıç, İdari İşler Direktörü olarak kalmıştı. Cübbeli, bu yüzden Fikri (Doğan) Efendi’ye en alçak iftiralarla saldırdığı halde Erdoğan’ın hocası diye Hasan (Kılıç) Efendi’ye saldırmaya cesaret edememişti. Ancak şimdi Cübbeli, Erdoğan’ın sevgili hocası Hasan Efendi’nin oğlu Abdullah Kılıç ile kızı Fatma Ustaosmanoğlu'na saldırarak baltayı taşa vurdu.

Abdullah Kılıç, Hayrettin Karaman ile kendi isteğiyle değil, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yönlendirmesiyle görüşmektedir. Fatma Ustaosmanoğlu ise soyadından anlaşılacağı gibi, hem Hasan Efendi’nin kızı, hem Mahmud Efendi’nin oğlu Ahmet Ustaosmanoğlu ile evlendirdiği gelini olarak zi’n-nûreyn (iki nur sahibi) bir hanımdı. O, bu iki büyük velînin kızı ve gelini olma bahtiyarlığıyla ömrünü ilme adamış, “Vaktim olsa gelinim Molla Fatma'nın kaplarını yıkardım ki okuyup okutsun.” diyecek kadar Mahmud Efendi’nin teveccühünü kazanmış bir mübarek hocahanımdır. Cübbeli, ona ve medresesine bu alçakça iftirayı atarak hem bu iki büyük velînin lanetini, hem de Erdoğan’ın gazabını çekti.

Kâfirlerin Atmadığı İftiralar...

Allah’a ve Ahiret Gününe iman eden bir mümin, asla Cübbeli’nin Müslümanlara attığı iftiraları atamaz.

Arkasındaki karanlık güçlere güvenerek Müslümanlara iftirada sınır tanımayan Cübbeli!

Senin arkandaki güçlerin Adnan Oktar’ın arkasındaki güçlerden, Türk devletinden daha güçlü olmadığını gördüğünde iş işten geçmiş olacak.

Hayatı boyunca pis işlerle ve görüntülerle hatırlanan,

İki büyük velînin ömürlerini vakf ettikleri medreselere, melekler gibi pak kızına en azılı kâfirlerin atmadığı iftiraları atmaktan çekinmeyen Cübbeli!

Artık gayretullaha dokundun

Seni feci bir akıbet bekliyor Allah bilir

.

Bedri Gencer, dikGAZETE.com

(*) https://halktv.com.tr/makale/cubbeli-ahmet-hemen-meczuba-bagladilar-yine-cin-laflari-870539

(**) https://t24.com.tr/haber/ismailaga-cemaati-nden-cubbeli-ahmet-e-buyuk-suclama-15-temmuz-gecesi-birini-arayarak-erdogan-icin-gozunuz-aydin-bu-da-ancak-boyle-gonderildi-dedi,1162996

(***) https://www.mirathaber.com/cubbeli-ic-savas-cigirtkanligi-yapiyor/

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?