USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

Batının tasarladığı büyüme projeleri ve İttihat Terakki örneği

22-10-2021

Önceki iki makalede, batı düşüncesinin doğuya karşı nasıl işlediğini uzun uzadıya anlattık. 

Anglosakson düşüncesi ile Latin düşüncesinin farklı olduğunu ancak her ikisinin bakış açısının da kibir ile kendilerini üstün görmek mantığı ile süslü olduğunu belirttik. 

Anglosakson ekolünün ABD kanadı, biraz daha kaba, paldır küldür, İngiliz ekolünün ise daha ince olduğunu belirtmeliyiz. 

Bu ekolün Latin ekolüne göre ikinci bir ayrı özelliği de şudur:

Anglosakson ekol, Hegelist mantığa göre düşünür, harekât planını düalist mantık sarmalına göre yapar. 

Yani “zıddını-hasmını-“ kendi yaratır.

Anglosakson yani Amerikan ekolünün kabalığına bir örnek vermek gerekirse daha geçtiğimiz günlerde ABD’nin eski Dışişleri Bakanı Mike Pompeo bir açıklama yaptı dedi ki; “Batı Şeriaİsrail halkının haklı vatanıdır.

İsrail’in eski Adalet Bakanı ve Yeni Sağ Partisi lideri Ayelet Şaked, “Yahudi halkının kadim vatanlarında yaşamaya yasal ve ahlaki hakları vardır. demişti. 

Bu iki demeç arasında ne fark var?

Kabalık, dik kafalılık ve anlayışsızlık bakımından hiçbir düşünce tarzı Amerikan düşünce tarzı ile yarışamaz. (“Tam bir öküz” denebilir.)

90’lı yıllarda Büyük Ortadoğu Projesini (BOP) yaptılar, Orta Doğu’ya müdahale edecekler. 

Bu müdahaleye, ilgili devletler, halk ve civar ülkeler karşı çıkacak, yani direniş olacak, kendilerine karşı savaşan silahlı guruplar ortaya çıkacak, bu durumda ne yapmak lazım, düalist mantığa göre ”tez-antitez-sentez” olması için karşı gurupları kontrol altına almak lazım.

Başka devletler işe karışır, direnişçilere destek verir, hadiseler çığırından çıkar, kontrol edilemez, başarısızlık mukadder olur bunu önlemek lazım. 

Bunu başarmak için ne yapmak lazım? 

Kendi kontrolünüzde karşıt guruplar, mukavemetçiler, direnişçiler oluşturmak lazım. 

Bunlar ne yaptılar? 

Langley’de El Kaide, İŞİD, DEAŞ, BAKO HARAM, EL ŞEBBAB benzeri cihatçı yapıları kurdular [1], fikriyatını hazırladılar, bu iş için liderlik ve para ayırdılar. 

Irak ve Suriye’ye saldırdılar DEAŞ ortaya çıktı, tam da istedikleri gibi hareket ederek bölgeyi teröre sürükledi. 

İslam’ın ismini lekeledi.

Amerikalı Yahudi Tarihçi Michael Rubin, "Taliban hiçbir zaman pratik olarak bölünmemiştir" dedi. 

Rubin ayrıca, CIA'in Taliban'ı bölmek için 1 milyar dolar harcadığını ancak başarısız olduğunu ifade etti. 

Bu günlerde, Brett McGurk denen adamları Türkiye’ye karşı savaşmak üzere PYD’ye silah, bilgi, istihbarat vererek Büyük İsrail Planı için çalışıyor. 

Büyük Kürdistan”ı kurmak için uğraşıyor. 

Acaba sahiden Kürtleri seviyor olabilir mi (!?).

Acaba bu zatın, Yahudi ajanı olduğunu Kürtler biliyor mu? 

İki yüzlü, acımasız bir İslam düşmanı olduğu biliniyor mu? Acaba kime iyilik etmeyi düşünüyorlar?

ABD-İngiliz dualizminde her iki karşıt gurupla dost olduğunuz için her iki tarafı istediğiniz gibi yönlendiriyorsunuz, her iki tarafı çatıştırıyorsunuz, her iki taraf hakkında en iyi istihbaratı sağlıyorsunuz, tıpkı kukla oynatır gibi. Bu şeytani hile, ne zamana kadar devam edecek?

Eninde sonunda yenilecekler, çünkü batının üstünlüğü çağı bitiyor, güneş batıyor.

17,18 ve 19. yüzyıl boyunca hatta 20. yüzyılı da bu analize dâhil edebiliriz; en donanımlı istihbarat örgütü İngiliz istihbaratıdır.

İngiliz istihbaratı, diplomasiyle oyunu, şeytanlıkla kurnazlığı, aldatma ile asaleti birbirine mezcetmiş, bir taraftan entelektüel üstünlük kurmuş, diğer taraftan kendisine hayran bırakmış ve eksantrik mili gibi her yöne dönen ahlaki hiçbir çizgisi olmayan bir örgüttür. 

Girdiği her yerde toplumu kaosa sürüklemiş, çıktığı zaman mutlaka uzlaşmasız bir mesele bırakmıştır. 

Hindistan, Pakistan ayrılıyorken Keşmir; Filistin’den çekiliyorken Arap-İsrail sorununu bırakıp gitmiştir. 

Sonuç olarak İngiltere, hiçbir yerden bölmeden, iç savaş çıkartmadan gitmemiştir.

İngiliz intelligence’sinin Türkiye’yi ilgilendiren yönü şudur: İngiliz istihbaratı, girdiği her yerde en gizli, en deşifresi güç örgüttür.

Sistemle iç içedir, düzenin savunucusudur, düzenin değerlerini en şiddetli şekilde savunur, siz onu asla fark edemezsiniz. 

Çünkü siz de aynı düşüncedesinizdir. 

Bütün iyilikleri ve değerleri sizden daha fazla desteklerler. 

Siz İslam’ın yayılması için küresel çapta bir teşkilat mı kuracaksınız, İngiliz istihbaratı en öndedir. 

Fetullahçı yapılanmada olduğu gibi…

Siz büyük bir güç merkezi olmaya mı karar verdiniz, İngiliz istihbaratı sizin yanınızdadır. 

Onu fark edemezsiniz. Çünkü size bu yönde en inandırıcı aklı, onlar verir. 

Böyle yaparken aynı zamanda hasımlarınızı size karşı örgütlemeye başlamıştır. Çünkü hasımlarınız da İngiliz istihbaratının farkına varamaz, hasma karşı onlara yardım ettikleri için onlar da çok müteşekkirdir.

Osmanlı’yı borçlandırarak, Mısır’ı, Kıbrıs’ı elinden alarak felakete sürüklerken, Berlin Kongresi’nde “Osmanlı’ya yardım eden dost ülke” imajı bırakabilmiştir.

Hâlbuki sırasıyla Türkiye’ye çok büyük kötülük eden İngiliz Başbakanları şunlardır; Edward Smith-Stanley, Benjamin Disraeli, William Ewart Gladstone, Robert Gascoyne-Cecil, Arthur Balfour, David Lloyd George, Winston Churchill

İngiliz istihbaratının en kabiliyetli ajanlarından biri “Vambery”dir. Vambery, II. Abdülhamid gibi vesveseli ve herkesten şüphelenen, idaresi zor bir padişahın güvenini kazanmış tek yabancıydı.” [2]

1896’da ise Vambery, amacına ulaşamayınca İngilizlere şunu söylüyor [3]: Artık II. Abdülhamid devrilmeli. İngilizler, Osmanlı Devleti’nin dağılmasını hızlandırıp, muhalefeti usulüne uygun bir biçimde desteklemeli.

1900 başlarına geldiğimizde İngiliz istihbaratı 18. yüzyıl boyunca Osmanlı topraklarında mantar biter gibi misyoner okulları açmış, devlet aleyhtarı bütün fikir hareketlerinin merkezi olmuş, ancak yönetime ebedi dostluğunu kabul ettirmeyi ihmal etmemiştir. 

Dr. Rıza Nur, hatıralarında “hürriyet ve eşitlik isteyen Tıbbiye talebelerinin nümayiş yaparak İngiliz Elçiliği’nin önüne geldiklerini, İngiliz sefirinin arabasına at olduklarını, tezahürat yaparak elçinin başlarına geçmesini istediklerini anlatır.”

İngiliz, adamı işte böyle inandırır, böyle aptallaştırır, böyle eşek yapar sırtına biner.

İngiliz istihbaratının Mason teşkilatları (küresel çapta üyelerinin menfaatlerini esas alan bir yapı) üzerinden Türkiye’ye nasıl sızdığı ile ilgili olarak İttihat ve Terakki Partisi’nden söz ederek bu makaleye son vereceğim.

İttihat ve Terakki Partisi, Selanik’te kurulmuş masonik bir partidir.

Bir parti kitle partisi haline gelince yabancı parmağının tesiri azalır ama bir milli yapı, gizli ve teşkilatlı müessese tarafından yönlendiriliyorsa teşkilatın başına ne kadar milli adamları getirirseniz getirin, akıntıya karşı gemiyi yüzdüremezsiniz, doğru rotayı bulamazsınız, yabancı teşkilatın kontrolünden kurtulamazsınız, motor ve dümen hangi yönde çalışırsa çalışsın yan yatmış gemiyi dalgaların tesirinden kurtaramazsınız.

Oryantalist keşfin amacı ne idi, halkın zihninde kökleşmiş emelin ne olduğunu tespit etmek ve ona göre bir yapı kurmaktır. 

Ömer Seyfettin’in hikâyelerinde görüleceği üzere halkın gönlünde eskinin ihtişamlı günlerini aramak var. 

Kâfirler karşısında yenilmenin, geri çekilmenin, vatan topraklarını kaybetmenin acısı var. 

O zaman kurulacak partinin adı ne olmalı?

İttihat ve Terakki”.

İttihat” ne demek; birleşmek, bütünleşmek, tek vücut olmak,terakki” ne demek; yükselmek, ileri gitmek, gerilikten kurtulmak, çağı aşmak.

Batıya meydan okumak!

Ne kadar çekici, ne kadar cazip bir isim! 

Bu partiye katılmanın yemini nasıl?

Kur’an ve silah üzerine el basarak,Vallah Billâh” diyerek yemin etmek.

Her şeyi milli, her hedefi büyük bir parti, ancak arkasında Makedonya ve Selanik Mason Locaları, onun gerisinde strateji ve taktiği veren İngiliz İstihbaratı var… 

Bu “birleşme ve yükselme partisi” ne yaptı dersiniz?

1908’den 1918’e kadar iktidarı ele geçirdiği 10 senede Devlet-i Aliye’yi batırdı. (Enver Paşa’nın kendi deyimi ile: “Turan olacağımıza viran olduk”!..)

Devleti, Balkan Savaşı, Trablusgarp Harbi ve l. Dünya Savaşı’na soktu. 

Balkanlar, Libya, Mısır, Yemen, Arabistan dâhil, vatan topraklarını kaybetti, 5 milyon 500 bin Kilometrekareden fazla yüzölçümü olan bir devleti dağıttı. 

Bütün bunu nasıl yaptı? 

İttihat ve Terakki” adıyla, yükselme ve büyüme hayaliyle, dünyaya meydan okuma mantığıyla… 

Kim yaptı?

İngiliz istihbaratı yaptı. 

Hangi motivasyonu kullandı: Birleşme ve bütünleşme… Büyüme ve yükselme, eski ihtişamlı günlere dönme!

Bir teşkilata yabancılar sızmışsa, özellikle yabancı veya devşirilmiş istihbaratçılar yön veriyorsa o teşkilat, gayesi ne olursa olsun yıkıcı olacaktır. 

İngiliz istihbaratının, Türkiye’yi yerinde çakılıp mıhlayan zihniyet devrimi ile ilgili yaptığı işleri bir sonraki makalede yorumlayacağım.

Bundan sonraki makalede Büyük Arnavutluk, Büyük Arabistan, İslam Halifesi Şerif Hüseyin, Turan hayali Enver Paşa, Büyük Kürdistan, Arap Birliği, Büyük Ermenistan projelerini İngiliz istihbaratının nasıl yönettiğini anlatacağım.

Rienhard Gehlen, 2. Dünya Savaşı’nda Alman istihbaratının Doğu Şubesi Başkanı’dır. 

Aynen şöyle demiştir:

Almanya işgale uğradı ama bizim teşkilatımız, Rusya ve Doğu Bloğu ülkelerinde çalışmaya devam etmektedir, halen haber toplamaktadır. Hiçbir şey kaybetmeden varlığını sürdürmektedir.”

Bu cümlenin ne manaya geldiğini bundan sonraki makalelerde açıklayacağım.

Gehlen’in bu ifadesi neden önemlidir.

Fransa, İngiltere sözde Afrika’dan çekilmiştir ancak istihbarat örgütleri tıkır tıkır işliyor, bu devletler sözde bağımsız devlet olarak kalmaya devam ediyor.

.

Suat Gün, dikGAZETE.com

[1] Cemile Bayraktar, “DEAŞ Müslümanlardan başkasıyla savaşmıyor,” Şarkul Avsat, 10 Ekim, 2021 

[2] Mim Kemal Öke, Saraydaki Casus kitabından...

[3] Burada Vambery’in amacı Osmanlı Devletini gönüllü olarak, padişah fermanı ile müstemlekeleştirmek. (Bu zatın bir Yahudi olduğunu unutmamak gereklidir.)

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?