USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

Allah’a ve yetkililere sesleniyorum: Adalet arıyorum!.. Şiddetli isyanım var!..

Allah’a ve yetkililere sesleniyorum: Adalet arıyorum!.. Şiddetli isyanım var!..
21-06-2025

Allah’a ve yetkililere sesleniyorum: Adalet arıyorum!..

Şiddetli isyanım var!..

“Aslında hiçbir şey yasadışı değildi çünkü artık yasa diye bir şey yoktu!” George Orwell

Bu yazıyı bir yıldan fazladır devam eden ve iddia makamı bir mütaala daha vermezse Temmuz ayında sonlanacak davamdan sonra Adalet Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu ile Cumhurbaşkanı sayın Recep Tayyip Erdoğan’a başvurumdan sonra yazacaktım fakat bir haberi görünce öne çekmek durumunda kaldım.

Birkaç gün önce gördüğüm haberde, “Konya İl Sağlık Müdürlüğü’nde devir teslim töreni” başlığı vardı.

Haber; 9 yıldır görev yapan ve hakkında torpille eleman aldığına dair ulusal basında birçok haber çıkan şahsın, süresinin dolması nedeniyle görevi teslim edişiyle ilgiliydi!

Şahsa tekrar geleceğiz ama önce şunu belirtelim ki, olay anlaşılsın!..

15-06-2024 tarihinde yine burada, “Ateistlerin dikkatine!.. Ve Sağlık Bakanı Koca’dan bir talep bir de öneri!.. başlıklı yazı yazmış ve biraz da üstü kapalı bahsetmiştik! (*)

Olay netleşince daha rahat yazabiliriz…

Annemin rahatsızlığı için gittiğim Konya’nın Bozkır İlçesi’nde; tıpkı Yatağan’da görevli Uzman Çavuş Ali Aladağlı’ya, Muğla’da hastanede 14 Mart 2022 yılında kurulan kumpasın daha geniş fakat acemicesi bana kurulmuş ve davacıyken, iddia makamı tarafından sanık durumuna düşürülerek, yargılanmaya maruz bırakılmıştım ve halen de yargılanıyorum!

Öncelikle şunu ifade etmeliyim; bu davada sözlü ya da yazılı muhatap olduğum ve bana, “Biz devletiz, AK Parti bizim arkamızda, en iyi Müslüman biziz” havasıyla, parası ancak tütün almaya yeten Karl Marx’ın özel kalemi muamelesi çeken; AK Parti ve hükümeti kullanan, küt bıyıklı ve gümüş yüzüklüler bilmelidir ki; ben dinin kitabını yazmışım ve kitaplarımı başta çalıştığım gazete olmak üzere ulusal gazeteler, okuyucularına promosyon olarak dağıtmış!..

Bana gümüş yüzük göstermek ve küt bıyıkla Müslümanlık olmuyor; Müslümanlık adalet ve hakkı gözetlemekle oluyor! Allah’ın, “anneniz babanız dahi olsa adalet üzere şahitlerden olun, adaletli olun, ahlaklı olun” düsturundan habersiz, adaletsizlik yapan ve bana zulmedenler ancak müşrik dini üzere olanlardır!..

Alayınıza Müslümanlık ve adalet dersi verecek bilgi, birikim ve kapasiteye sahibim evellah! ‘Google’a adımı yazarsanız bunun belgesini de görürsünüz!..

Dönelim başa…

Bazı şeyleri küçük detaylarla belirteceğim ki; sonra hepsini birleştireceğiz.

Bahsettiğim yazıda annemle gittiğimiz karakolda 90 dakika bekletildiğimizi belirtmiştim. Nedenini şöyle açıkladılar: “Sizin ifadenizi alacak polis, hastaneye başhekimle görüşmeye gitti, gelince alacak!”

Beklerken, şu an ismini vermeyeceğim fakat daha sonra bakanlığa başvurumda aktaracağım ve olayı öğrenmiş biri, beni telefonla aradı.

Başhekimle görüştüm. Kamera kayıtlarını seyretmiş. Kadının şahsına ve ailesine küfretmişsin” dedi.

Küfretmediğimi, polisi benim çağırdığımı, kamera kaydını birlikte izlememizi, eğer küfrettiğimi ispat ederse özür dileyip, davacı olmayacağımı; suçlunun personeli olduğunu söyledim.

5 dakika sonra döndü. Başhekim aynen şunu demiş: “Suçlu da olsa, haksız da olsa 20 yıllık personelimi o şahısa yedirmem!..

90 dakika sonunda polis üniformalı şahıs (başhekimin aparatına polis demek içimden gelmiyor), gelip annemle benim başıma dikildi ve “Haydi anlat, kadına ne yaptın bakayım” dedi.

Burada ” dedim. “Evet”, dedi. “Ben bekleme alanında ifade vermem” dedim. “Ben istediğim yerde alırım” dedi. İfade vermeyeceğimi, savcılığa sevketmesini söyledim.

İfade odasına alındık. Hastaneden geldiğini ve başhekimle kamera kayıtlarını izlediğini belerterek; “Kadının, anasına avradına küfrettiğimi” söyledi. İtiraz ettim. “Yalan söyleme!.. Sana mı inanayım gözlerime mi?” dedi. “Benim inancımda yalan söylemek büyük günahtır” dedim. Israrla küfrettiğimi söyledi. Sonunda, “ben küfrederken, kadın ne yapıyordu” dedim: “İşte orasını görmedim” dedi.

Ben, doktorun film/röntgen barkodunu verdiği halde kadının çektirmediğini söyledim ve suçlayıcı ifadeler kullandım. Bunun üzerine ifade yazanı engelleyerek bana; “Kafana göre ifade veremezsin. Benim çizdiğim daire içerisinde ifade verebilirsin ancak” dedi.

İfade vermiyorum o zaman” dedim. Neticede, o an için sorun çıkarmama adına ifadeyi verdim.

Diğer yandan; hastanede ben polis odasına giderken, sonradan araştırınca ‘Acil’de tanrıçalığını ilan eden ve başkaca vukuatları olan Sevim Sevinç Ala isimli personelin, arkamdan iki defa “Orospu çocuğu, orospu çocuğu” dediği ki; kameranın kör noktasını tespit etmiş, orada tartışma esnasında bana küfür ettiği için, “Kes sesini işine bak” demiştim!

90’ına merdiven dayamış annem de, yanında kendisine “orospu” denilmesini sindiremediği için davacı olmak istedi.

Benim ifademi alan şahıs, anneme; “Teyze, önümüz kış, bu yaşta gidip gelemezsin, boş ver davacı olma” diye ısrar etti!

Ben müdahale edince de, “Teyzeye karışma, davacı olmak istemiyor” dedi! (Bu konuşmalar için İçişleri Bakanlığı’na başvurumuzda kamera kayıtlarının dinlenmesini talep edeceğiz.)

Annem de davacı oldu ve oradan ayrıldık!

Bu arada; ben yazdığım yazı harici CİMER aracılığıyla Sağlık Bakanlığı’na da başvurmuştum.

Gelen cevapta; yukarıda bahsedilen sağlık müdürünün kurumunun müfettişlerince yapılan incelemede, annemin tedavisinin düzenli şekilde yapıldığı belirtilerek; “ilgili kurum kamera ve ses kayıtları incelenmiş, olayın tanıklarının ifade ve görüşlerine başvurulmuş, görevli personellerimizin  hizmet sunumu ve iletişim konularında  her hangi bir ihmal ve kusurunun olmadığı mutalaa edilmiş olup, uygunsuz söylem ve davranışlarınızdan dolayı hakkınızda yapılan beyaz kod başvurusu üzerine konu hakkında adli işlem başlatılmıştır” denildi!..

Fakat ilginç olan, “uygunsuz davranış ve söylemimin ne olduğu” kamera kayıtları incelenmesine rağmen belirtilmemiş. Hastane başhekiminin ya da karakoldaki şahsın söylediği şekilde “küfrettiğim” belirtilebilirdi!

Hem ben hem de annem, Sevim Sevinç Ala’dan davacı olduk ve artık mahkeme gününü bekleyeceğiz. Ben oradan ayrıldım…

Zaman geçiyor, bilgi yok. Bilgi alabilmek için telefon ediyorum, bilgi vermiyorlar hatta fırça atıyorlar!..

Günler geçti… 20 Eylül 2024’teE-Devlet’ten dosya sorgulaması yaptım…

Hakkımda açılmış bir dava gördüm… Sevim Sevinç Ala ile ilgili filan değil, İbrahim Tayyip A… isimli ve doktor olduğunu öğrendiğim birine bana dava açtırılmış!..

İlginç olan hem davalıyım hem de davacıyım ama benim ne şahısla ilgim var ne de davacı olmakla!.. Aynı zamanda dava, Adli Tatil döneminde yani Ağustos ayında açılmış ve 15 Ekim 2024 tarihinde de duruşmam var!..

Duygularımı tarif edemiyorum!..

Öyle başkalarının duyguları gibi değil… Ben 17 Ağustos 1999 Marmara Depremi’nde yaralandım… Önceden depresyon gibi sorunlar yaşarken, depremden sonra Ruh ve Sinir Hastalıkları bölümünde psikolojik tedavi görmeye başlamıştım… Tansiyonum var ve 19’larda geziyor!..

O dönem Ankara’da görev yapan ve yıllık izinde olan birini (Adalet Bakanlığı ve HSYK’ya bilgisini vereceğim) aradım ve annemin de davacı olmasından dolayı annemi de alıp, savcılığa gitmesini söyledim. Gitmişler… İddia makamına ulaşması mümkün olmadığı gibi, engellemeyle karşılaşmışlar ve görüşmek istemiyor!..

Ancak kimliğini ibraz edince, görüşebiliyorlar!

İddia makamının söylediği şu; “delil yetersizliğinden davamızın reddedildiği ve itiraz etmemiz gerektiği…”! Ayrıca annemin de davacı değil, tanık olarak göründüğü!..

Hemen itiraz etmek istedim fakat bir şok daha!.. İtiraz 7 gün içinde yapılabiliyor ve davamın reddedildiğine dair tebligatın kanunen E-Devlet’te görünen adresime yani mevcut ikatmetgâhıma yapılması gerekirken, 2019 yılı başlarında boşalttığım yere yapıldığını öğreniyorum. Dolayısıyla hem itiraz hem de Sevim Sevinç Ala’ya bir daha dava açma hakkım elimden alınıyor!..

Şu an iddianamede adresim 2019 yılında boşalttığım yer olarak görünürken, ceza mahkemesinin kayıtlarında mevcut adresim geçiyor!..

Davacı annemin nasıl tanık olduğunu öğrenmek için ilçe polis amirliğini aradım. Kendi ismimi ve neden aradığımı söyleyerek polis üniformalı şahsın ismini soruyor ve görüşmek istediğimi söylüyorum. Vermiyorlar. Sürekli olarak “dışarıda, görevde” diyorlar…

Bir akşam telefona o baktı sesinden tanıdım!..

Durumu izah ettim… “O ben değilim” diyor!.. “Benim annem davacı olmuş, sen nasıl onu tanık yapıyorsun ya da hangi yasaya göre böyle bir hakkın var?” dedim. Hala, “O ben değilim ama bazen aynı dava olduğu için birleştiriyoruz” diyor. “Anneme orospu demiş, sen bunu nasıl birleştiriyorsun” dedim. “Ben o değilim yarın ona söyleyip seni arattıracağım” dedi. 2024 Ekim ya da Kasım ayından bu yana hala arayacak!..

Burada bir parantez açmalıyım…

Olayın en başından itibaren hastane, polis ve diğer muhataplar tarafından sessiz oluşumuzdan kaynaklı “yabancı, öküz, yalancı” muamelesi ve haksızlık yapılmıştır!..

İlk duruşma tarihinde Bozkır’a gitmek zorunda kalıyorum… Annemi de mahkemeye götürdüm…

Ve ilk duruşmada hastane başhekimiyle iddia makamının Sevim Sevinç Ala’yı kurtarma kumpasıyla karşı karşıya olduğumuzu söylüyorum!.. Benden davacı olan kişiden de davacı olduğumdan haberim olmadığını ekliyorum!

Beni kurşuna dizseler umrumda değil!.. Haksızlık ve adaletsizlik yapılıyor!..

Davacı, genç bir doktor… Daha ilk duruşmada başhekim tarafından aparat olarak kullanıldığını anlıyor ve kayıtlı ifadesinde diyor ki; “Hemşire hanım bana geldi. Bu şahsın, gidersem doktorun ağzını burnunu kırarım dediğini söyledi ve Beyaz Kod verelim dedi. Ben de Beyaz Kod verecek bir durum yok. Dediğini yaparsa ben veririm dedim.”

Ben söz hakkı isteyerek; olayın röntgen çektirmemekten kaynaklı olduğunu ve kendisinin röntgen için hemşireye barkod gönderip göndermediğinin sorulmasını istedim. Hakim sordu… “Hemşireye barkod verdim” dedi ve devam etti: Hemşire beni Beyaz Kod için zorladı, ben de verdim… Kimseden davacı ve şikayetçi değilim; buraya bir daha gelmek istemiyorum!..”

Benim, bu gencin aparat olarak kullanıldığını ve bu davanın tutarsızlığını vurgulamam üzerine hakim; davacıya tekrar; “Hemşireye barkodu verdin mi?!” diye sordu. Davacı önce verdim demişti bu defa, “Orada bir karışıklık oldu efendim” dedi…

Duruşma ertelendi…

Ben Sevim Sevinç Ala’nın bana “orospu çocuğu” dediğinden, annemin tanık olarak dinlenilmesi için dilekçe verdim ve oradan ayrıldım!

Bu arada; bir süre sonra talimatlı ifademin alınması için adresimin bulunduğu ilde bir ceza mahkemesine yazı gönderildiğini öğrendim…

Sıkıntı olmasın diye ertesi gün mahkemenin yazı işlerine gittim…

Bozkır İlçesi’ndeki mahkemede duruşmaya katıldığımı ve ifade verdiğimi söyledim. Ve yine şoke olduğum bir durumla karşılaştım…

İki kişi; “Bize talimat gönderilmiş. Çağrılınca geleceksin” dediler. “İfadeyi verdim, niye geleyim ki” dedim. Karşılık şu: “Biz çağıralım, sen gelme de gör!..”

Aradan birkaç gün geçti ve semtin karakolundan sürekli aynı polis tarafından taciz edilmeye başlandım: “Şu tarihte ifadeye gitmezsen, polis zoruyla götürüceğiz!..

Kanunen böyle bir durumun olmaması gerektiği için araştırdım ve sonuç şu çıktı: İddia makamı imzalı talimatlı ifade yazısına iki tane not düşmüş. Birinde TCK 53. Madde uyarınca belli haklardan yoksun bırakılmam… İkincisi: “NOT: SEVİM SEVİNÇ ALA, ALİ MEVLÜT KAYA hakkında hakaret suçundan kovuşturmaya yer olmadığına dair ek karar verilmiştir.” Başka özel talimat verdi mi bilmiyorum fakat TCK Madde 53 kısaca şudur: “Belirli suçlardan hüküm giyen kişilerin belirli haklarını kullanmaktan yoksun bırakılmasını düzenler. Bu yoksunluk, genellikle mahkûmiyet süresince uygulanır ve bazı durumlarda, koşullu salıverilme sonrasında da devam edebilir.”

Ben tutuklu ya da mahkûm olmadığım için böyle bir talimat kanuna aykırıdır!..

Bozkır’a mahkemeye gidip, durumu izah ettim ve tacizden de ikinci kez başka mahkemeye ifade vermekten de kurtuldum!..

İkinci duruşmada annem tanık olarak ifade verip olayı ve küfrü anlattı!

Sevim Sevinç Ala’nın tanık olarak dinlenmesine karar verildi!

Olay anında Sevim Sevinç Ala’ya, “sizden davacı olacağım” demiştim. O da “ben de senden davacıyım” karşılığı vermişti. Bu, sürekli aklımın bir köşesinde duruyordu. Ama davacı olmamış ya da yaptırılmamıştı!.. Duruşma gününe kadar tanık olarak dinlenecek kişi hakkında bilgi ve belge toplama peşindeyken; iki yalancı şahitle ifade verip benden şikayetçi olduğunu öğrendim!

Duruşma günü hanımefendi mütevazi tavırlar sergiliyor; ifadesinde röntgenden filan bahsetmiyor, benim “doktorun ağzını burnunu kıracağım” dediğimi, hakaret ve tehdit ettiğimi bunun üzerine doktorun Beyaz Kod verdiğini belirtiyor ve çok farklı şeyler söylüyor; ardından da annemin kendisine teşekkür ettiğini söylediği gibi, benim kendisine de bağırdığımı ve hakaretler ettiğimi söylüyor.

Kendisinin yalancı olduğunu haykırdım!..

Sözlerinin tamamını değil, yarısını benim söylediğimi ispatlaması halinde ‘Orospu çocuğu’ dediği için orospu çocuğu olduğumu kabul edeceğimi ve özür dileyeceğimi söyledim!

Gıkı çıkmadı!..

Ama ben, “kendisinin ve şahitlerinin yalancı olduğunu belgeleriyle ispatlayacağım” dedim ve ispatladım!

Ayrıca davanın seyrini değiştirebilecek ve İbrahim Tayyip A…nın Beyaz Kod’u, “hemşirenin zoruyla ben verdim” sözünün de gerçek olmadığını ispatlayacağımı fakat bunun “hanımefendiye sorulmasını talep ediyorum” dedim.

Hakim; “Beyaz Kod’u kim verdi” diye sordu. Sevim Sevinç Ala, boğuk bir sesle, “Ben verdim” dedi. Tekrar sordu; yine “Ben verdim” dedi.

Ben, “İbrahim Tayyip A…, hemşirenin zorlamasıyla Beyaz Kod’u ben verdim demişti. Ben onun vermediğini ispat ettiğim gibi, hanımefendi de kendisinin verdiğini itiraf etti. Dolayısıyla siz beni İbrahim’in Beyaz Kod’undan yargılıyorsunuz, Beyaz Kod’u kim verdiyse ondan yargılamanız gerekir” dedim ve Beyaz Kod şartlarını açıklayıp, kod gerektirecek fiili bir durumun oluşmadığını, İbrahim Tayyip  A…’yı gıyabında tehdit ettiysem, bunun iki şahitle ispatlanması gerektiğini; bu davanın net bir şekilde kumpas olduğunun ortaya çıktığını ve çöktüğünü söyledim!

Bu arada; bir kez daha şoke oldum!..

İddia makamının hazırladığı iddianamede, benim söylediğim ve kamera kayıtlarında görüldüğü, duyulduğu iddia edilen sözler; Sevim Sevinç Ala’nın hem beni şikayet için gittiği polisteki ifadesinde hem de buradaki ifadesinde benim için söyledikleriyle bire bir uyuşuyordu!.. “İddianameyi Sevim Sevinç Ala hazırlamış” diye yemin etsem, başım ağrımazdı!..   

Uzattım biliyorum… Konu önemli ve bir parantez daha açmalıyım!..

Hakkımda açılan davadan daha çok delil ve belge olmasına rağmen benim açtığım davanın reddedilmesi ve annemin davasının karakolda değiştirilerek tanık olarak geçirilmesi ve bana haksız bir şekilde dava açılmasından sonra psikolojim iyice bozuldu. Kullandığım ilaçlar etki etmemeye başladığı gibi, fiziki olarak da rahatsızlıklar baş gösterdi.

Önce dilimde sürekle sancı yapan yaralar, sonra hareketlerimde filan kısıtlanmalar!.. Bilinen iki rahatsızlığım vardı… Biri psikolojik diğeri de tansiyon… Davamın reddedilmesiyle başlayan bu durum gece uyuyamama, sinirsel tepkiler… Ama ağzımdaki yara çekilir gibi değildi!.. Biri eğitim araştırma diğeri üniversite hastanesi olmak üzere iki hastanenin neredeyse bütün polikliniklerine gittim. Tahlil ve incelemeler normal çıkıyordu! Diş polikliniğinin tavsiyesi üzerine kaplamamı söktürüp yeniden diş yaptırdım… Geçmedi!.. En son stresten olabileceği kanaatine varıldı!

Bir süre sonra durumumu bilen aile hekimime sıkıntılarımın devam ettiğini, antidepresan ilaçlarımın oluşturduğu ağız kuruluğumun son dönemde arttığını söyledim. “Kan testi yapalım” dedi.

Ruh ve sinir hastalıkları tedavim ise, devam ediyordu… Hem tavırlarımdan hem de ilaçların etkisizliğinden bahsetmemden dolayı doktorum; bendeki değişikliği farkettiğini belirterek; “Seni yatıralım buraya” dedi. Sıkıntılarımı anlattım… Mahkemeden bahsettim… Rahatsızlığımla ilgili mahkemeye bir belge filan sunmam gerektiğini söyledim. “Bizden talep olursa, veririz” dedi. “Fakat elinde bir belge olmasını istiyorsan, diğer rahatsızlıklarınla birlikte sağlık kuruluna rapor için başvur” dedi. “Beni yatırmayın da, ilaçlarımın dozajını artıralım” dedim…

Öte yandan; önce aile hekimi daha sonra uzman tarafından yapılan tahlil ve incelemelerde stres kaynaklı olabileceği belirtilen diyabet ortaya çıktı. Raporlu ilaç kullanmaya başladım…

Haksızlığa uğramayı kaldıramadım ve çöküş devam etti!..

Psikolojik tedavi gördüğüm hastanenin sağlık kuruluna hangi yolu denediysem randevu alamadım… Bir eğitim ve araştırma hastanesinden aldığım randevu sonucu heyet doktorlarının kontrollerinin ardından sağlık kurulu, bana yüzde 72 engelli raporu verdi!..

Tek sebebi uğradığım ve kaldıramadığım haksızlıktır!..

Rapordan sonra psikolojik tedaviyi de bıraktım!..

Ne olacaksa olsun!..

Duruşmalarda neredeyse 4 ay sonrasına gün verilirken, üçüncü duruşmanın ardından 12 gün sonrasına gün verildi ve sonucun açıklanacağını düşündüm!.. 12 gün sonra tekrar gittim…

Ceza almaktan ve hapis yatmaktan korkmuyorum… Benim isyanım ve itirazım yargılanmaya değil, davacı olduğum bir olayda sanık durumuna düşürülmeme ve suçsuz olduğum halde suçlanmama!.. Daha önce söylediğim gibi, suçluya dava açma hakkım elimden alınmıştır” dedim.

Gerçekten de cezadan filan korkmuyorum…

Dava harici, yapılan hukuksuzlukla ilgili 2 sayfalık yazılı ifadem olduğunu, 5 dakika talep ederek, okumak istediğimi söyledim!..

İddia makamı için Adalet Bakanlığı ve HSYK’ya başvuracağımı yüzüne bir kez daha söyledim!..

Sonucun açıklanmasını beklerken, en ilginç gelişme yaşandı ve iddia makamı mütaala verdi!..

Bana; “Daha önce polis ve hastaneden gelen CD’ler boş çıktı. Tekrar talepte bulunacağız, ona göre karar vereceğiz” dedi!..

Beynimde şimşekler çaktı!..

Ben de kendisine, “CD boştu da, siz iddianameyi neye dayanarak ya da Sevim Sevinç Ala’yı konuşturup, onun ifadesinden mi hazırladınız ve kamera kayıtlarında onun değil de, sadece benim sesim olduğunu nasıl tespit ettiniz” diye sormadım!..

Bu mütaalayla zaten kumpas ifşa edilmiş oldu!..

Aynı şekilde il sağlık müdürlüğü müfettişlerinin CİMER’e gönderdiği bilgiye göre de; sözde kamera kayıtları yalnız benim sesimi kaydediyor. Anneme bakılmadığını, Sevim Sevinç Ala tarafından serum verilmesinin engellendiğini daha sonra Ramazan isimli polisin girişimiyle bir başka görevli tarafından serum verildiği; ardından da kolundaki serum çıkarılmadığı ve annemin zorladığı için kanama olduğunu kaydetmiyor!.. (Bu konuda annemin ve orada o gün görevli olan Ramazan isimli polisin dinlenmesini de talep edeceğiz.)

Bir tek beni görüyor ve benim; “Gidersem doktorun ağzını burnunu kırarım” dediğimi ve bana küfreden Sevim Sevinç Ala’ya; “İşini yap, kes sesini” dediğimi kaydediyor! Onun sırtını dönerek bana ettiği hakaret ve küfürleri kaydetmiyor!..

Ben, başhekimin ayrı, karakolda ifade alanın ayrı, iddia makamının ayrı ve farklı olarak duyduğu sözlerin ve yine iddia makamının CD’ler boş sözünden sonra kamera kaydı filan olduğuna inanmıyorum!..

Bundan sonra mahkeme ne karar vereceği umrumda değil fakat kendisini şikayet edeceğimi söylediğim için iddia makamı, formülünü bulursa, bana hapis cezası bile verdirebilir!..

Şunu net ifadelerle söylüyorum… Benim yüzde 72 engelli durumuna düşmeme ve haksızlığa uğrama sebep olan bu davada kim varsa (mahkeme hakimi hariç) hakkımı almak ve adalet için tamamıyla ilgili yukarıda da belirtiğim gibi bağlı bulunduklara bakanlıklara ve cumhurbaşkanlığına başvuracağım… Sonuç alamazsam Anayasa Mahkemesi’ne başvuracağım… Oradan da sonuç alamazsam Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuracağım…

Bu haksızlığı gidermek için ölümü göze aldım!..

.

Ali Mevlüt Kaya, dikGAZETE.com

 

(*) Ateistlerin dikkatine!.. Ve Sağlık Bakanı Koca’dan bir talep bir de öneri!..

https://www.dikgazete.com/yazi/ateistlerin-dikkatine-ve-saglik-bakani-koca-dan-bir-talep-bir-de-oneri-6947.html

 

.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?