USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

‘Allahaısmarladık!’

‘Allahaısmarladık!’
11-10-2025

‘Allahaısmarladık!’

Geçtiğimiz günlerde bazı basın yayın organları ve haber sitelerinde; “Çanakkale Savaşı'nda görevli bir subayın günlüğünde savaşın izleri!.. Çanakkale Savaşları'nda görev alan Teğmen İbrahim Naci'nin Çanakkale Cephesi'nde kendi el yazısıyla tuttuğu günlük, savaşın şiddetini ve insani yönünü yansıtıyor” başlık ve spotuyla haberler yayımlandı!..

Bahsedilen İbrahim Naci’nin günlüğü, 2013 yılında ‘Allahaısmarladık’ ismiyle kitap olarak yayımlanmıştı!..

Bir kez daha gündeme gelmesi nedeniyle 5 Mayıs 2016 yılında kitap hakkında, kitabın adıyla bir başka yerde yazdığım yazıyı tekrar yayımlıyorum…

Allah’a ısmarladık; Çanakkale Savaşı’nda 21 yaşında şehit olan teğmen İbrahim Naci’nin 29 gün yazabildiği günlüğü!..

Şehidin akrabalarından biri tarafından orijinali Ahmet Sılay’a verilen defter, Yeditepe Yayınevi’nce 2013 yılında kitaplaştırılmıştı.

Daha sonra yeni baskısı da yapıldı…

Ahmet Sılay’a verilen orijinal hali Lokman Erdemir tarafından Osmanlıca aslından bugünkü Türkçeye sadeleştirilmiş.

Şehidin günlüğüne geçmeden önce üzülerek belirtmeliyim ki; yayına hazırlayan Ahmet Sılay, bilmiyoruz belki günlüğün etkisinden ya da duygusallığından olmalı; ‘önsöz’ olarak başladığı ve daha sonra aynı şekilde Lokman Erdemir’in yazdığı ve Osmanlıca aslından Türkçeye çevrisi ve giriş bölümü olarak belirtilen kitap, henüz günlüğe geçmeden (günlüğü okuyunca da anlaşılacağı üzere İbrahim Naci, İstanbul’dan Çanakkale’ye hangi şartlarda ve nasıl gittiğini yazmasına rağmen) kitabı hazırlayanlar sanki yabancı bir kitabın Türkçesini anlatır gibi veya okuyanların günlükten hiçbir şey anlamayacağını varsayarak, “işte şuradan gitti, buradan yürüdü” gibi gereksiz açıklamalarla yazmışlar da, yazmışlar!..

Dolayısıyla şehit teğmen İbrahim Naci’nin günlüğü, 45. sayfadan başlıyor!..

Defterin elde edilmesi ve 'önsöz' de dahil en fazla 5 sayfa tutacak yazı yerine, yine üzülerek söyleyeyim, günlüğe 40 sayfa fazlalık yüklenmiş!..

Kitabın editörüne, ahengi bozan ve “biz bulduk, biz yaptık, bu bizim eserimiz” gizli vurgusuyla günlüğün önüne geçme amacından başka hiçbir niyet taşımayan 42 sayfayı, okuyucu perspektifi ve sakin kafayla okumasını tavsiye ediyorum!..

Günlüğe hiçbir eleştirimiz yok, olamaz da…

Buyurun günlük…

Ailemin adresi

İstanbul’da Beşiktaş’ta Yeni Mahalle’de Bostanüstü’nde 62 numaralı hanede Musa Efendi.

Bu defter kimin eline geçerse bir şehit hürmetine yukarıdaki adrese göndersin…” diye başlıyor.

… Ölüme doğru adım atan, bir daha dönmek ve dönmemek ihtimalini bile göz önünde bulundurmayarak, bir an evvel hedeflenen yere varmak için telaş eden kendimi bir yokladım. Kalbimde zerre kadar bile korkudan eser yoktu.”

“Uzaktan yanık bir ses işitilmeye başladı. Dinledim. Oh ya Rabbi! Bu şarkı şimdi beni ne kadar etkiledi. Şimdi yine İstanbul’da geçen mutlu günlerim hatırıma gelmişti. Ah!.. Fakat bu ne kadar az devam etmişti.

Ben şimdi nerede idim? Nereye gidiyorum? Şarkıda, “Yandı yürek nar bulamadım” diyordu.

“Yandı yürek nar bulamadım

Gönlüme göre yar bulamadım!”

Ah! Bunu söyleyen acaba benim kalbimi okumuş mu idi?”

“… Ben öyle zannediyorum ki, İstanbul’dan gelecek bir mektup, benim kalbimin bütün hıçkırıklarını teskin edecek, ruhumun sıkıntısını düzeltecek. Evet bütün acılarım ve üzüntü gidecek.

Ah, ey mektup, ey hayat arkadaşım! Sen şimdi neredesin? Bana emelimden, hayatımdan saadetimden haber edecek olan mektup; söyle sen şimdi neredesin? Pek uzak mısın?”

“… Yeni birkaç mezar nazar-ı dikkatimi çekti. İlerledim, baktım. Bunların ekserisinin üzerinde hiçbir işaret yoktu. Bazılarında birer ağaç dalı, iki üç tanesinde de kırık tahtalar vardı. Okudum. Bunlarda muharebede şehit düşen fedakâr subayların isimleri yazılıydı.

Ve şimdi kalben pek sarsılmış bir haldeyim.

… Ve kim bilir bu sararmış, dökülmüş toprakların siyah ve katı sinesine bırakılan bu vücutlar muharebeye nasıl bir geriye dönmek ümidi ile girmişlerdi…”

“…Talih… Bakalım bana aynı akıbeti mi göstereceksin? Yoksa sevdiklerime kavuşmaya müsaade edecek misin? Bu nasip olacak mı ya Rabbi?”

“… Meğer bizim yüzbaşı tayyarenin geldiğini görmüş, ateş ettirecek. Tayyare biraz yaklaştıktan sonra bir kavis çizerek sağa doğru uzaklaştı.

Ve dünkü düşüncelerin verdiği hüzünle defterimi açtım. Acı hatıralarımı kaydediyorum.

Fakat bilmem bu satırları ailem okuyabilecek mi?..”

Yirmi dokuzuncu gün

21 Haziran 1915 / Pazartesi

“Saat 7.00.

Geceden beri düşman taarruz ediyor. Şimdi gidiyoruz. Allah hayreylesin…

Saat 11.00

Muharebeye girdik. Milyonlarla top ve tüfek patlıyor…

Şimdi birinci onbaşım yaralandı.

Allahaısmarladık.

Saat 11.15… İ. Naci”

İçine mi doğdu ne?!. İbrahim Naci’nin günlüğü, ‘Allah’a ısmarladık’ diyerek bitiyor ve şehit oluyor!..

Belki de onun kaleminden her şeyin özeti; özü…

Ve bütün şehitlerin geride kalanlara söyleyeceği son sözü İbrahim Naci söylemiş!..

Hatta sadece söylemeyip, ‘Allahaısmarladık’la söz uçar yazı kalır”ı Çanakkale’nin yüreğine mühür gibi vurmuştur!..

Savaşta bir insanın yaşayabileceği fiziki ve psikolojik git-gelleri zor şartlar altında yalın ve içten gelen ifadelerle kaleme alıp, cephedeki bir insanın haleti ruhiyesini yaşamamızı sağlayan İbrahim Naci ve şehadetinden sonra onun günlüğünü bulup okuyan ve okuduktan sonra duygu dolu, gözyaşı döktüren satırları kaleme alan ama sözünü bitiremeden son kelimesine virgül konulup, yarım kalan ve son sözlerini söyleyemeden o da şehit olan bölük yüzbaşısı Bedri Efendi’nin nezdinde tüm Çanakkale şehitlerini rahmetle anıyor ve İbrahim Naci’nin günlüğü ile Bedri Efendi’nin duygu dolu satırlarını bu vatan için 15-20’li yaşlarda dalından koparılan gül gibi solan yiğitleri, vatanı anlama adına okuyalım diyorum!..

.

Ali Mevlüt Kaya, dikGAZETE.com

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?