
DEĞİŞİK BİR YAZI
Bugüne kadar yazdığım yazılarda akademik alana yatkınlığı tercih ettim. Yazıların köşe yazısından öte biraz daha makalemsi tarafının olmasına özen gösterdim. İstisnalar kaideyi bozmaz elbette. Bugün ise Kemal Sunal’ın başrolde oynadığı “Düttürü Dünya” filmini örnek göstererek yazıyorum.
7 Ekim 2023’ten bu yana İsrail’in bölgedeki saldırılarının şiddetlendiğine şahit olduk. Dünyanın her yerinden katliamlara tepki gelirken net bir davranış modeli geliştirilemedi. Somut caydırıcı bir eylem oluşmayınca İsrail, saldırılarını daha da şiddetlendirdi. Çadırları tüm dünyanın gözü önünde bombaladı. Çadırlarda yer alan sivillerin diri diri yakıldığı basına yansıdı.
İsrail, Gazze’de düzenlediği soykırımla alt ve üst yapıyı da tamamen imha etti. Kuş bakışı olarak ele alınan fotoğrafta, Gazze’nin harabeye döndüğü görülmektedir. Tüm bu zorluklara rağmen hala Kassam Tugaylarına ait tünellerin içinden çıkan savaşçıların mücadelesi, önce video kaydına alınıyor, oradan sisteme yükleniyor, akabinde video; zaman alıcı bir kurgu ile dünyaya servis ediliyor. Bu videolardan yola çıkarak dahi aylardır yardım malzemesi girmeyen Gazze’nin elindeki imkanları nasıl kullandığı anlaşılabiliyor.
Dünyanın en ciddi istihbarat servislerini elinde tutan İsrail’in Gazze’de kurşun yemesi, kuşkusuz bir ‘PR’ kaybına neden olmaktadır. Gazze’nin kuzeyden ve güneyden birkaç parçaya ayrılması, yeni tampon bölgelerle direniş örgütlerinin bağlantılarını kesmeyi amaçlansa bile henüz istenilen seviyeye ulaşılmış değil.
Hani bazı haberler vardır, medyaya servis edilir ama arkasındaki el, nabız ölçmek için bekliyordur. İsrail de 7 Ekim’den beri kendi iç dinamiklerini ve dış politikayı şekillendirme amacı güderken bazı bilgileri gazetecilerin kulaklarına fısıldamaktadır. İsrail’deki esir ailelerinin Netanyahu karşısındaki duruşu, İsrail’deki işgalcilerin ne istediği de fısıldanan haberlere verilen tepkilerle ölçülmektedir. Uzun süredir devam eden soykırımda, direniş güçlerinin tünelleri aktif olarak kullanması ve İsrail’in buna dair bir çözüm bulamaması İsrail’de işgalciler arasında dengesizliğe yol açmaktadır.
Dolaylı ateşkes müzakerelerinde İsrail’den farklı seslerin çıkması, Hamas’ı köşeye sıkıştırmak isteyenlerin Müslüman kimlikleriyle İsrail’in yanında saf tutması, perdenin aralanmasıyla görülüyor.
Filme geri dönecek olursak… Filmin sonunda yıkılan ev, aslında Gazze olarak adlandırılan bir metafor şeklinde ifade edilebilir. Osman karakteri, Gazze’ye ve ahalisine yardım etme görüntüsü veren Müslüman ülke yönetimlerindeki çıkarcı liderleri temsil etmektedir. Mahalle ahalisi, yıkılan evi alkışlarla kutlarken, filmin kahramanı da klarnetiyle kutlamayı ‘ti’ye alıyor. Evin kadınları, Osman karakteri tarafından geçici süre barınma amacıyla evlerinde misafir ediliyor. Son günlerde kamuoyuna yansıyan hicret kavramının burada ne kadar da usturuplu durduğuna şahit oluyoruz.
Gazze’de başka seçeneğin kalmadığını ima edenler, Filistinlilerin geleceğinin yer değişiminde olduğunu ve Gazze’nin de terk edilmesi gerektiğini söylüyor. Osman karakterinin, yıkılan evin yerinden alacağı kar payının hicret kavramını ortaya atanlarla sembolik bir bağı akıllara gelmiyor değil.
Gazze’nin erkekleri ise ellerindeki imkanlarla mücadelesini sürdürüyor. Tıpkı filmin bitiş anında kendini sokağa atan Kemal Sunal ve engelli oğlu gibi. Gazze, ahalinin alkışlarıyla sokağa atılıyor, kadınlarına geçici barınma merkezleri, erkeklerine ise soba borularından kendilerini korumak için askeri teçhizat sağlanmaları bekleniyor. Gazze ise elindeki imkanlarla dünyaya Ferahnak makamında sesleniyor. Ne hikmettir ki Hicret her seferinde filmin de başrolünde yer alan Mehmetlere düşüyor.
.
Mahmut Muslihan, dikGAZETE.com