BİR MEDENİYET HAREKETİ: AHÎLİK VE SAVAŞ
Kadın erkek yalın kılıç savaştı Civanmertlik nice engeli aştı Namertlerin aklı fikri dolaştı Bacı kardaş direndiler Moğol’a Nihayet AĞÇAYAhîlik, temelde Kur’an ve Sünnet’e dayanan, sosyal sorumluluğu ön planda tutan, yüksek ahlaklı bireyler yetiştirmeyi amaçlayan; Osmanlı döneminde en ileri düzeye ulaşmış, sosyal, kültürel, iktisadi ve askerî yönleri bulunan, en önemlisi de uygulamada başarıya ulaşmış toplumsal bir düzendir.
Ahîlik, yalnızca bir esnaf teşkilatı değildir; teşkilat üyelerinin eğitimine de büyük önem vermiştir. Bu eğitim, sadece mesleğin en ince ayrıntılarına kadar teorik ve pratik olarak öğretilmesiyle sınırlı kalmamış; akşamları zaviyelerde dinî, ahlakî, sanatsal ve askerî eğitimler de verilmiştir.
Ahîlik kurumunda askerî eğitim, Anadolu Selçukluları ve Osmanlı Devleti'nin ilk dönemlerinde önemli bir yer tutmuştur. Bu eğitimlerde; silah kullanımı, haberleşme yöntemleri, destek ve ikmal hizmetleri, açlığa ve susuzluğa dayanıklılık, sır saklama gibi konular öğretilmiştir. Hedef, iyi bir asker olmayı sağlayan tüm davranış ve becerileri kazandırmaktır.
Anadolu’da ahîler, buhran dönemlerinde devlet otoritesinin yokluğunu hissettirmeyecek şekilde güç kullanımı ve idarî örgütlenme örnekleri sergilemiş; devletin güçlü olduğu dönemlerde ise fitne ve fesattan uzak durarak devlete sadakatin en güzel örneklerini vermişlerdir.
Ahîlik yoluna giren bireyler, temel meslekî ve dinî eğitim aldıktan sonra askerî eğitimlerini hem teorik hem de pratik olarak tamamlardı. İhtiyaç hâlinde cepheye gider, kadın-erkek demeden savaşarak vatanı savunurlardı.
Ahîlik, askerî ve siyasî alanda da etkili olmuştur. Ahî birlikleri, toplumun huzuru için uzlaştırıcı bir tutum benimsemiş; teşkilata dâhil olan esnaf ve sanatkârlar sadece meslekî ve ahlâkî değil, askerî eğitim de almışlardır. Anadolu’nun dört bir yanında hızla yayılan bu teşkilat, özellikle köyler ve uç bölgelerde büyük nüfuz kazanmış, 13. yüzyılda devlet otoritesinin zayıfladığı bir dönemde, şehir hayatında sadece iktisadi değil, siyasî anlamda da önemli rol oynamıştır.
İdari teşkilatın henüz yeterince gelişmediği ilk dönemlerde, özellikle Moğol istilası sırasında şehir ve kasabalarda mahallî yönetimi üstlenmişlerdir. Tokat ve Sivas’ı ele geçiren Moğollara karşı Ahîler, Kayseri’yi başarıyla savunmuş; bu savunmada Ahî Evran ile Bacıyan-ı Rum’un lideri Fatma Bacı bizzat savaşmıştır. Selçuklu döneminde ortaya çıkan bazı yerel ayaklanmaların bastırılmasında da organize bir güç olarak görev almışlardır.
Ahî teşkilatına mensup bireyler, yalnızca işinin ehli, helal-haram bilen esnaflar yetiştirmekle kalmamış; toplumun o anki ihtiyacına göre hareket etmişlerdir. İhtiyaç maddî yardım ise onu, askerî katkı ise onu yerine getirmişlerdir.
Ordunun geçeceği şehir ve kasabalardaki Ahî birliklerine önceden haber verilirdi. Ahîler, bulundukları bölgelerden geçecek orduya gerekli malzemeleri hazırlar; fırıncı, ayakkabıcı, nalbant gibi sanatkârlar hizmet vermek üzere görevlendirilirdi. Gerektiğinde komşu şehir ve kasabalardaki Ahî birliklerinden destek alınarak hazırlıklar tamamlanırdı. “Halktan alınıp da orduya sunulan her türlü malzemenin bedeli ya Ahî orta sandıklarından ya da Hazine-i Hümâyun’dan mutlaka ödenirdi." Bu sistem sayesinde ordu, ikmal kademelerini arkasından sürükleyen değil, önceden organize olmuş, yol boyunca hazırlanmış çevik bir askerî güç niteliğine kavuşmuş olurdu.
Bütün bu fonksiyonlar, Ahîliğin vazgeçilmez değerlerinden biri olan toplumsal sorumluluğun birer tezahürüdür.
.
Hikmet Kara, dikGAZETE.com