USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

Otizme dair… Babalar neler yaşıyor!

Otizme dair… Babalar neler yaşıyor!
13-02-2022

Hayatın her aşaması, insanoğlu için bir imtihan değil midir?

Sorunun cevabını bulmak için çok geçmişe gitmeye ve hafızamızı sıra dışı zorlamamıza gerek yoktur, sanırım. 

Sağlık, hastalık, varlık, yokluk, gençlik veya yaşlılık vs.vs… Bunun için aynaya bakmamızın yeterli olacağı kanaatindeyiz.

Saçımızın bir teline düşen ak veya kar, yağmur, güneş gibi mevsimsel değişikliklere bağlı düşüncenin doğuracağı sonuçlar bile, insanoğlu olarak her birimizin üzerinde farklı bir etkileşim gösterebilmektedir. 

Tüm bu imtihanları “pazılın bir parçası” şeklinde düşünürsek, özel gereksinimli (engelli) bir bireye sahip ailelerde, bu imtihanın bir başka alanı/parçası da yer almaktadır. 

Araştırmalar, 1985 yılında 2 bin 500 vatandaştan birinin otizmli doğarken, günümüzde bu rakamın 50’nin altına düştüğü şeklinde olduğunu gösteriyor. 

Hareket, egzersiz ve sporun özel (otizmli) çocuklar üzerindeki olumlu yansımalarını, yine bu satırlarda paylaşıyor, ilgili ve yetkililerin dikkatini bu hususlara çekmeye çalışıyoruz. 

Niçin? 

Daha çok çocuk ve ailesine imkânlar tanınsın, onların hayatlarını daha kaliteli sürdürmelerine katkı sağlansın diye. 

Bu ve benzeri konularda tutarlı ve yeniliğe açık olmak, yani fikir sahibi olabilmenin yolunun bilgi sahibi olmaktan geçebileceğini önemseyenlerdeniz. 

Onun için de yardımımıza kitaplar yetişiyor. 

Bu hususta imdadımıza Özgür Yayınevinden çıkan ve “Yaşamın Diğer Bir Penceresi/ Otistik Çocuklara Sahip Çocuk Babaları ve Duyguları” isimli kitap yetişiyor. Bugün siz değerli okuyucularımıza, Prof. Dr. Füsun Akkök ve Öğretim Görevlisi Bilge Uzun Özer imzası taşıyan kitaptan bölümler paylaşacağız. 

Amacımız, fikrimizle birlikte bakış açımız/yaşantımıza katkı sağlayacak kitapların kütüphanemizde de yer alması. 

Dileriz sadece bizler değil, hayatın içinde olan herkes okur ve üzerimize düşen dersi/dersleri alanlardan oluruz….

OTİZME DAİR…

Bu kitapta; duygularını, yaşantılarını paylaşmaya çalıştığımız babalar, otistik özelliğe sahip çocuk babalarıdır… Bu nedenle, siz okuyucularımıza ‘Otizm’e dair kısa bilgi vermeyi amaçladık. 

Otizm, sosyal ve iletişim becerilerinin gelişmesini olumsuz yönde etkileyen, sosyal ilişkilerde ve konuşmada güçlük; sessiz iletişimde, oyun oynama hayal gücünü kullanmada zorlanma ve değişikliklere karşı tepki ve direnç gösteren bir gelişim bozukluğudur. 

Otistik çocukların ailelerinin dikkatini çeken ve onları etkileyen özelliklerden biri konuşmanın gecikmesidir. 

Konuşma geriliğinin yanı sıra, bu çocuklarda söylenen sözcükleri tekrarlama ve kelime uydurma gibi konuşma bozuklukları da görülebilir. 

Her çocuğun kendine özgülüğünü hatırlatarak, otistik bir çocuğun genel özellikleri şöyle belirtilebilir;

- Başkalarına karşı ilgisizdir, 

- Göz temasından kaçınır,

- Başkaları ile kendiliğinden iletişim kurmaz,

- İsteklerini bir yetişkinin ellerini kullanarak belirtir, 

- Diğer çocuklarla oynamaz,

- Sürekli bir konu üzerinde konuşur, sebepsiz şekilde ağlar, güler ve sebepsiz davranışlarda bulunur,

- Anlamsız sözleri üst üste tekrarlar, 

- Nesneleri tutup, sürekli döndürmekten hoşlanır, değişikliklerden hoşlanmaz, 

- Yenilik gerektiren oyunları oynayamaz.

Otizmin nedeni tam olarak bilinmemektedir. 

Genetik faktörler, bazı hastalıklar, çeşitli çevresel faktörlerin otizme yol açtığı literatürde belirtilmektedir. 

Ailenin, otizme ilişkin bilgi sahibi olması, çocuğunun özeliklerini tanıması ve kabul etmesi, çocuğunun tedavisi için en önemli çıkış noktası olmaktadır. 

Eğitim ve tedavi çalışmalarında, ailenin de aktif olarak içinde yer aldığı bir ekip çalışması gereklidir. Uygun eğitim ve tedavi ortamlarında, her çocuk kendi özellikleri ve sınırlıkları ölçüsünde gelişim gösterir…” 

AİLELER NELER YAŞIYOR?

Aileler farklı özellikleri olan çocukları olduğunda ilk duyduklarında, öğrendiklerinde yaşadıkları duygular çok karmaşık duygulardır.

Ailelerin yaşadıkları hem benzerlik hem de farklılık göstermektedir. Ailelerin tepkilerini açıklayan çeşitli modeller vardır. 

Bunlardan en bilinen ‘Aşama Modeli’ olarak belirtilen ve ailelerin çeşitli aşamalardan geçerek kabul ve uyum aşamasına geldiğini varsayan modeldir. 

İkinci model ‘Sürekli Üzüntü Modeli’. Bu yaklaşıma göre, aileler gerek aile içi yaşantıları, gerekse toplumsal tepkilere bağlı olarak sürekli kaygı ve üzüntü içerisindedir. 

Çocuğun durumuna üzülen bir anne ya da baba, aynı zamanda çok çabalayan ve çocuğunun gelişimi için uğraşan bir anne baba da olabilir. 

Üçüncü model olan ‘Kişisel Yapılanma Modeli’. Farklı özelliği olan bir çocuğun doğumu, bu oluşmuş yapılara uymadığı için aile yoğun bir kaygı yaşar; bu şok dönemin ardından aile tekrar bir yapılanma sürecine girerek, kendilerine ve çocuklarına ilişkin farklı yapılar oluşturmaya başlar. 

Dördüncü model ise ‘Çaresizlik, Güçsüzlük ve Anlamsızlık’ modelidir. Yeni bir bebeğin doğumunda tüm anne ve babalarca bir duygu olmakla beraber, yakın çevrenin farklı özelliği olan çocuğa karşı tepkileri, anne babanın tepkilerinin, duygularının şekillenmesinde temel teşkil eder. 

Tüm bu modeller bize ailelerin neler yaşadıkları konusunda ipuçları vermektedir. Her ailenin kendine özgü olduğu, yaşadıklarının ve gelişimlerinin kendine özgü olacağı da hep hatırlanmalıdır…

BABALARIN YAKLAŞIMINA İKİ ÖRNEK…

Özürlü bir bireyin anne babası olmak çok zor, bunları anlatmak, yaşadıklarımızı anlatmak daha da zor.

Bedenim B’den önce B’den sonraki hayatım var, ama hayat devam ediyor. 

Üç çocuğumuz daha var ve yaşamak zorundayız ve B’yi yaşatmak zorundayız. ‘Hayat’ derler ya ‘Sürprizlerle ve acılarla doludur’, bir gecede hayatım tersine döndü ve bu tersliği bir yıl anlayamadık, bir yıl sonra anlayabildik, ama biz bizlikten çıkmıştık. 

Örneğin birileriyle, arkadaşlarımla konuşurken gülmem gerekiyordu, gülemiyordum. Çünkü hep, eğer gülersem ‘Benim çocuğum hastanede yatarken ben gülersem etraftakiler ne der?’ diye kaygılanıyorum. 

Ağlamam gereken zamanlarda ağlayamıyorum, biri gördüğü zaman ‘Hep ağlıyor’ derler diye, anlatacağınız hep ikilem içinde yaşıyorum.” 

“Babalar sevgisini, ilgisini, özlemini, üzüntülerini sözlü olarak belki dile getiremeyebilirler. Mutlaka içlerinde çok büyük fırtınalar kopuyordur, dile getiremeyebilseler bile. 

Ben şanslıyım, zorda olsa dile getirebiliyorum. Babalar sert gözükür, uzlaşılmaz, yaklaşılmaz, erişilmez gözükür, halbuki babalar hiç de öyle değildirler. 

Onların o suskunluğunda, içe atmalarında çok daha farklı duygular yüklüdür. Ama bu işte başarıya ulaşılmak isteniyorsa, aile bir bütündür. 

Baba da ailenin bir parçasıdır. Babanın desteği alınmalıdır ve hatta sadece anne baba değil, ailede kim varsa bu çabaya katılmalıdır.

.

Ahmet Gülümseyen, dikGAZETE.com

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?