
Kuzey Kafkasya’da doğum büyüsü!
Kuzey Kafkasya’da doğum eylemi, büyüsel ritüeller ve sözlü formüller eşliğinde kutsal bir tören olarak gerçekleştirilirdi. Doğum sancıları başladığında, doğumu kolaylaştırmak için benzeşim ilkesine dayalı taklit büyü teknikleri kullanılır, evdeki sandıklar, dolaplar, kilitler açılarak niyet ve irade odaklanırdı. Aynı ritüel doğum yapan kadının kendisine de uygulanır, Vaynahlar, Karaçaylılar, Balkarlar, Çerkesler, Osetler, Salatav Avarları (Burtunay, Almak köyleri), Akuşinler (Gapşima, Ginta, Tantı köyleri) gibi halklarda saç örgüleri çözülürdü.
Doğumda hazır bulunan kadınlar, düğümleri ve kemerleri çözer, giysilerin düğmelerini açardı. Vaynahlar, doğum kolaylığı için dua ederken, düğümleri çözerken şöyle derdi: “Sen de böyle kolayca doğur.” Aynı anda Allah’a sessizce doğumun iyi geçmesi için dua edilirdi. Doğum için düzenlenmiş odaya, koruyucu tılsım olarak baltalar, oraklar, çıplak hançerler gibi nesneler getirilirdi, zira gümüş ve metal eşyaların doğum yapan kadına koruyucu etkisi olduğuna dair inanç tüm Kafkasya’da yaygındı. Örneğin; Andalal köyü Çoh’ta doğum yapan kadının yanına çıplak bir kılıç (şaşka) konulurdu. Gidatlı topluluğunda, üzerinde Arapça dualar yazılı bir şaşka saklanırdı; bu kılıcın, doğumu kolaylaştırdığına inanılırdı. Zor doğumlarda bu kılıçla kadının karnına hafifçe sürülürdü.
Osetlerde ise doğum yapan gebenin yanına giren kadın, etek ucunu sallayarak “Etek ucum kadar hafif doğur” diyerek giysisinden kolayca kopardığı bir kumaş parçasını gösterip: “Bu kumaşı ne kadar kolay kopardıysam, sen de o kadar kolay doğur.” şeklinde teskin ederdi. Başörtüsünün ucunu tutarak şöyle denirdi: “Bu örtüde kaç ip varsa, o kadar iyilik, o kadar mutluluk, o kadar kolaylık gelsin; bebek ister kız ister erkek olsun, uzun ömürlü olsun.”
Kadınlar çarıklarla yere vururken şöyle derdi: “Ben nasıl rahatça yere vuruyorsam, sen de öyle kolay doğur.” Odaya girenler çarıklarının topuklarını içe katlar ve kapıdan şöyle seslenirdi: “Torbanın ağzı kadar geniş.” Gelenlerden biri kapının eşiğine bir nal bırakırdı. Çerkeslerde doğumda bulunan tüm kadınların elbiselerinin yakaları ve etek uçları yırtılırdı; çünkü her türlü sıkı, kapalı şeyin doğumu engellediğine inanılırdı: “Bu kıyafetleri ne kadar hızlı açtıysak, Allah da senin işini o kadar hızlı kılsın!”
Adıgeler “kötü ruhlar”a karşı koruma olarak iğ ve tarak kullanılırdı. Zor doğum durumlarında, mamık (ebe) iğ ile doğum yapan kadının saçına dokunurdu, tarak ise kötü ruhların yaklaşamaması için yakına konurdu. Doğumu kolaylaştırmak için Vaynah ebeler, bel masajı yapar, kadının karnına taze ve ılık tereyağı sürer, hafifçe masaj yaparlardı. Çeçenlerin uygulamalarında ise odanın köşelerinde balık kemiği yakılırdı zira balık kemiği dumanının doğumu kolaylaştırdığına inanılırdı. Kasılmalar arasında ebe, doğum yapan kadını odada dolaştırır, sıcak ayak banyoları yaptırır, karnını dairesel hareketlerle ovar, sırt ve beli yağla ovalar, sancıları azaltmak için belirli noktalara baskı yapardı. Zayıf doğum faaliyetlerinde kadının oturmasına, yatmasına, hele hele uyumasına kesinlikle izin verilmezdi.
Bazen doğum yapan kadın, halı veya keçeye konulup sallanırdı; Tlyarata Avarlarında keçe üzerine alınırdı. Bu da işe yaramazsa, bazı halklarda kadın dışarı çıkarılır, köprüde uzun uzun yürütülürdü. Mesela Irganay köyünde hamile kadının dereden geçmesi sağlanırdı, çünkü suyun akışkanlığının ve yumuşak hareketlerinin doğuma etki edeceğine inanılırdı. Doğum çok uzarsa, Vaynahlarda ebe, kadını keçeye veya battaniyeye yatırırdı, diğer kadınlar köşelerden tutup kadını sağa sola çevirir, bazen kadını sırt sırta taşıyarak sallarlardı; kadına esneme hareketleri yaptırılır, sonra belinin altına bir yastık konur ve burada bir süre yatması sağlanırdı.
Bu yazının temelini oluşturan araştırmayı yapan ve bilgileri derleyen Naima Neflyasheva'ya teşekkür ederim. Siz ne düşünüyorsunuz? Bildiğiniz buna benzer başka ritüel var mı?
.
Abdullah Ali Güzel, dikGAZETE.com