USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

İslam’ı Kur’an’dan mı okuyoruz?

İslam’ı Kur’an’dan mı okuyoruz?
15-10-2025

İSLAM’I KUR’AN’DAN MI OKUYORUZ?

Başlığa baktığımızda aklımıza şöyle bir soru gelebilir: “İslam, Kur'an'dan başka yerden okunabilir veya öğrenilebilir mi?”

Bu soruya verilecek tek cevap şudur:

İslam'ın kitabı Kur'an'dır. Allah, Kur'an'da son inen ayetle (Maide, 3) dini tamamlanmış, eksiği ve fazlası olmadan insanlara göndermiş olduğunu açıkça beyan etmektedir. İçinde asla şüphe olmayan Kur'an, insanlar için hayat rehberi ve kullanma kılavuzudur. Dini öğrenmek isteyenin tek kaynağı da Kur'an'dır. Kur'an'ı bize getiren Resulullah da sadece Kur'an'a uydu ve insanları da Kur'an'a tabi olmaya çağırdı. Bu gerçekten hareket ettiğimizde dine ait her şeyin Kur'an'da mevcut olduğunu görüyoruz.”

Kur’an’la ilgili birçok tefekkür ürünü eseri okuyucuyla buluşturan kadim dostum Prof. Dr. Muhammet Nurdoğan, bu kez de "İslam'ı Kur’an’dan Okumak" ismini verdiği eserinde İslam dininin Kur'an'dan öğrenilmesi hususunun temel bir ilke olduğu belirtiyor. İslam’ın tarih boyunca gelenek, hurafe, mezhep, tarikat vs. gibi pratik yorumlarıyla ekseninden kaydığı tespitini örnekleriyle ortaya koyan Nur Doğan, dinin saf haliyle anlaşılması gerektiğini savunarak İslam’ın Kur’an merkezli okunmasını öneriyor.

Nur Doğan, İslam dininin gelişinden bu yana inananların dinin asıl ve tek kaynağından uzaklaştıklarından dolayı Kur'an'a dönüşten başka çare olmadığının altını şu önemli cümlelerle çiziyor;

"Ne yazık ki günümüzde inananlar olarak İslam’ı Kur'an'dan okumuyoruz. Biz İslam’ı gelenekten, görenekten, hamasetten, atalar dedeler kültlerinden, hurafelerden, Elçi’nin vefatından asırlar sonra kulaktan kulağa aktarılmış rivayetler yolu ile üretilen hadislerden, mistik telakkilerden, evliya menkıbelerinden, keşif ve keramet masallarından, cemaatçilik, tarikatçılık, mezhepçilik anlayışlarından; rüya tabiri, şifalı bitkiler, ilmihâl, siyer, megazi kitaplarından; birer modern ideoloji niteliği ile karşımızda duran sözde İslami hareketlerin temel esprilerini ve ilkelerini ihtiva eden yayınlardan; romanlardan, hikâyelerden, şiirlerden, takvim yapraklarından, gazete köşelerinden, dergi sayfalarından, edebiyat tarihimizin malı olmuş dinî-tasavvufi-edebî eserlerden vs. okuyoruz. Ne yazık ki ancak esaslı bir şekilde Kur'an'dan okumuyoruz... Evet, biz İslamiyet’i başka her yerden okuyoruz; ama Kur'an'dan okumuyoruz.”

Özellikle İslam hakkında kaleme aldığı eserlerinde tefekkür eksenli, kültürel ve metin temelli yaklaşımlar üzerine analizler yapan biri olarak tanınan Prof. Dr. Muhammet Nur Doğan, “Kur’an merkezli din”, “İslam’ın kültürel sapmaları” gibi konular üzerine konuşmaları, videoları ve yazıları ile de kültürel hayatımıza büyük katkılar sağlıyor. Bu gayretle kaleme alındığı açık olan "İslam’ı Kur'an'dan Okumak" isimli kitap, İslam hakkında yapılan ve kaynağı rivayetler olan geleneksel yorum ve kültürel sapmaları eleştiren bir perspektifle hazırlanmış.

Yazarın, Kur'an merkezli savunduğu tezler, dinin gelenek ve hurafelerle örüldüğü din anlayışına sahip olanlar için sarsıcı gelebilir. Çünkü rivayetlerle örülmüş bir uydurulmuş din anlayışı çerçevesinde yapılan ezberlerin bozulması insanlar tarafından kabul edilmesi oldukça zordur. Resulullah'ın Mekkelilerin ileri gelenleri tarafından reddedilmesinin sebebi de bu gerçektir.

İslam'ın din adına uydurulmuş unsurlarından arındırılarak Kur’an’daki saf haliyle anlaşılmasının her çevrede kabul görmemesi, tarihte çok karşılaşılan bir gerçek olarak hafızalarımızda yerini almıştır.

İslam dinine bizzat kendi müntesipleri tarafından büyük haksızlık yapıldığı için yanlış anlaşıldığını savunan yazar, Kültür ve iletişim asrı olarak nitelenen 21. yüzyılın ilk çeyreğini hızlı adımlarla idrak ettiğimiz şu yıllarda, Allah’ın insanoğlu için hidayet ışığı olsun diye gönderdiği evrensel tevhid dininin son halkası olan İslam dünya ölçeğinde tartışmaların, çarpışmaların, yanlış anlamaların odağı haline getirilmiş ve bu dine büyük haksızlık yapılmıştır.” diyerek bu hatanın düzeltilmesinin yegâne yolunun Resülullah gibi İslam’ı yeniden Kur'an'dan okumaya bağlı olduğunu savunuyor.

Her sayfası insanda bir tefekkür ufku açan kitabın temel düşünce çizgisini, Dinî anlayışta gelenek, kültür, mezhep yorumlarından arınarak Kur’an’ın mesajını doğrudan okumak gerekir. Çağın iletişim kültürü, modern kavramlar ve düşünsel dönüşümlerle birlikte Kur’an’ın anlaşılma biçimlerinin yeniden değerlendirilmelidir.” şeklinde özetlemek mümkündür.

Yazarın, kitabın “Kur’an’ın Anlaşılması” başlıklı bölümde dikkat çektiği bazı kilit fikirler mevcuttur.

Bunların başında “Kur’ani kavramların bulanıklaşması” iddiası gelmektedir. Yazar, İslami düşüncenin Emevilerden başlamak üzere erken devirden itibaren ortaya çıkan sosyal, siyasi ve kültürel etkileşimler nedeniyle Kur’an’da kullanılan temel kavramların zihinlerdeki netliğinin giderek bulanıklaştığını savunmaktadır.

Ayrıca, Kur’an’ın temel kavramlarının özgün muhtevalarından uzaklaştığı, kültür içi öğelerin, geleneklerin, mezhep, tarikat gibi düşünce geleneklerinin müdahalesiyle değiştirilmiş, yorumlanmış ya da şekil değiştirmiş halde algılandığını iddia ediyor.

Metin ve tarih bağlamı açısından Kur’an’ın indiği Arap toplumu, dil özellikleri, dönemin kültürel, sosyal, siyasi şartları ile Resul’ün muhataplarının hayat şartları gibi tarihî bağlam faktörlerine daha fazla dikkat edilmesi gerektiği fikri öne çıkardığını savunan yazar bunların ihmal edilmesi, Arapça söz varlığı, dilsel anlatım öğeleri gibi unsurların görmezden gelinmesi gibi hadiselerin, Kur’an’ın mesajının tam olarak anlaşılamamasına yol açtığını savunmaktadır.

Toplumlarda kültür ve gelenekler ile Kur’an yorumunun etkileşim içinde olduğunu belirten yazar, “Kültürel İslam” kavramından bahsederek bunun eşittir İslam sayılmasının sakıncalarına değiniyor. Bunu yaparken İslam’ın yorumlanışında toplumun kültürel birikiminin, geleneksel ritüellerin, hurafe veya folklorik inanışların etkisiyle Kur’an’ın öz mesajının gölgelendiğinin altını kalınca çiziyor. Ayrıca kültürel değerlerin/dinî pratiklerin Kur’an kavramlarının anlaşılmasına katkısı olabileceği gibi aksine mesajı saptırıcı bir etki de yapabileceğini vurguluyor. Bu tür kültürel yorumların din sayılmadığı müddetçe sakıncası olmadığını da belirten yazar, Kur’an’ın verdiği mesajın doğru anlaşılması için, Kur’an’ın Arapçası, orijinal metin dili; bazı kelimelerin anlam genişliği, mecaz kullanımlar, benzetmeler, edebî anlatım öğeleri gibi özellikleri düşüncesiyle dilin özgün yapısına sadık bir yaklaşım öneriyor. Ayrıca yine önemli bir konu olarak kavramların tercüme ile veya yorumla başka dillere aktarılırken orijinal bağlamdan koparılmaması; çeviri yapılıyorsa bile çeviri tercihlerinin bilinçli olması gerektiği üzerinde duruyor.

Yazar, Müslümanların şuurlanarak Kur’an kavramlarının özünden uzaklaşan yorumlarını ayıklamalarını istiyor. Gelenek ve kültürden kaynaklanan yorum, hurafe ya da yanlış aktarımlar gibi durumların farkına varılması gerektiğinin inanan insanlar için inandıkları dinin doğru anlaşılması adına kaçınılmaz olduğunu savunuyor.

Kitap, Kur’an merkezli birçok analiz yaparken Kur’an’ın insanlara sunduğu çözüm yollarını da açıklıyor. Bunu yaparken yalnızca sorunları tanımlamakla kalmıyor; aynı zamanda Kur’an’ın anlaşılması için bazı yöntemsel öneriler de sunuyor.

Kur’an kavramlarının tarihsel gelişimini takip etmenin, klasik dönem tefsirlerinin, mezhep yorumları ve kültürel aktarım süreçleri gibi evrelerin Kur’an’ın anlaşılmasına katkı sağlayacağı açıktır. Bunların toptan reddedilmesi İslam medeniyetinin anlaşılmasının önünde büyük bir engel teşkil edeceği de açıktır. Yazarın, bunların Kur’an’ın aslından uzaklaştığını söylerken toptancı davranarak hepsini reddetmesi aslında kendi ortaya koyduğu tezlerin de kendinden sonrakiler için reddedilmesinin kapısını açmaktadır. Kur’an’daki iman, takva, ibadet, adalet vb. asli kavramların tarih boyunca kültür, mezhep ve geleneksel yorumlarla değişime uğradığı gerçeğini kabul etmek, İslamî kültürün ve geleneğin toptan reddedilmesine gerekçe yapılması ne kadar doğrudur, orasını okuyucuların takdirine havale ediyorum.

Kur’an’ın anlaşılmasında dilbilimsel analiz olarak Arapça dilbilim literatüründen yararlanmak, benzetmeler/metafor gibi edebi anlatım biçimlerini dikkatle değerlendirmek gerektiğini savunan yazar, Kur’an’ın Arapça dil özellikleri dikkate alınmazsa yanlış anlamaların kaçınılmaz olduğunu iddia ediyor. Misal olarak da “Cihad” kavramının Kur’an’da çoğu kez “çaba, gayret” anlamında geçtiğini ancak tarih boyunca bunun savaş anlamına indirgendiğini söylüyor.

Kur’an’ı anlama çabaları içinde eleştirel yaklaşım olarak geleneğin tamamını reddetmek değil ama yanlış yorumlara açık olanları sorgulamak; farklı tefsir perspektiflerini karşılaştırmalı okumak lazımdır.

Yazar, Müslüman bireylerin Kur’an’ı sadece kulaktan dolma bilgiyle değil, kendi aklıyla anlamaya çalışması gerektiğini altını çiziyor ve her Kur’an okuyucusunun eleştirel ve aktif bir okuyucu olmasını istiyor. Misal olarak da “Hocalar böyle diyor” demek yerine “Kur’an bu konuda ne diyor?” diye sormak gerektiğini belirtiyor.

Kur’an’ın anlaşılması hususunda temel kavramların saf muhtevalarını yeniden belirleme çabası önemli bir çalışmadır: “İman, takva, ibadet, adalet, rahmet” vb. temel kavramların Kur’an’daki kullanımları üzerinden yeniden tanımlanması; alışagelmiş kullanımlardan sıyrılarak Kur’an’ın kendisinin sunduğu içeriğe dönülmesi gerekir.

Yazar, kavramların anlaşılmasında “Kültür İslamı” anlayışı ile “Kur’an İslamı” anlayışının farklı olduğunu özellikle belirtiyor ve halk arasında yaygın bazı uygulamaların Kur’an temelli olmadığını söylüyor. Misal olarak da; “Nazar boncuğu, türbe ziyaretleri, muskalar, vb.” uygulamaları gösteriyor. Bunların kültürel veya örfe dayalı alışkanlıklar olduğunu belirten yazar, haklı olarak bu kavramların Kur’an’dan referans alamayacağını belirtiyor.

Çok ciddi bir tefekkür ürünü olduğu her sayfasında belli olan “İslam’ı Kur’an’dan Okumak” isimli kitabı okurken bazı eleştirel notlar da aldım. Bunları da okuyucuyla paylaşmanın faydalı olacağına inanıyorum.

Yazar, yukarıda da belirttiğim gibi gelenek ve tefsir mirasına toptan reddetme şeklinde yaklaşmış. Geleneksel yorum mirasını eleştirel olarak tartışmak önemli bir iş olmasına karşılık; mirastan tamamen kopmak da ana metin Kur'an ile bağları zayıflatabilme tehlikesini doğurabilir...

Kur’an’ın orijinal Arapçası, tarihsel bağlamı, Arapça ince ayrıntıları gibi unsurlar göz ardı edilmemelidir. Okuyucu, yorum gücünü kullanırken sağlam Arapça ve tefsir temellerine dayanmalı, kültürel İslami birikimden de istifade etmelidir. Bütün geçmişi toptancı bir yaklaşımla reddetmek, İslam’ın anlaşılmasının önüne set çekebilir.

Kur’an’ın orijinal metni ile çağdaş okuma dengesini kurma zorunluluğu her zaman mevcuttur. Kur’an’ı salt güncel kavramlarla okumak, bağlamı gözden kaçırma riskini doğurabilir; aynı şekilde sadece klasik kavramlarla okumak da anlamın akıl dışı kalmasına sebep olabilir. Eserde bu dengenin bazı yerlerde sağlanamadığı gözlenmektedir. 

Yazar, ayetlerin, indiği dönemin şartlarını bilmeden de Kur’an’ın anlaşılabileceğini belirtiyor. Misal olarak savaşla ilgili ayetleri, o dönemin siyasi bağlamı dışında evrensel hüküm gibi görmek yanlış yönlendirmelere sebep verebileceğini belirtiyor. Hâlbuki Kur’an, bazı ayetlerin indiriliş sebeplerini (Nüzul sebebi) bilmek Kur’an’ın anlaşılmasına katkı sağlayabilir. Çünkü Kur’an, 23 seneye yayılan bir süreçte yaşanan hadiselerle ilişkili indirilmiştir. Burada haklı olarak şöyle bir sorunun cevapsız kaldığını görüyoruz: “Bir ayeti anlamak için önce onun hangi olay üzerine indiğini bilmek mi gerekir, yoksa Kur’an’ın kendi bütünlüğü yeterli midir?

Yazar, Ehl-i Kitab’a ilişkin, “Eleştirilmiş ama olumlu yönler de var.” yaklaşımı getiriyor; ancak her Ehl-i Kitap topluluğu veya kişi aynı değildir. “Ehl-i kitabın olumlu yönleri nelerdir? Olumlu yönleri Kur’an’dan referans alabilir mi?” Bunlar ortaya konmadan genellemeler yapmak okuyucuyu yanlışa sürüklediği gibi ciddi tenkitlerin gelmesine de sebep olabilir.

Orijinal muhtevanın her yorumunun, çevirinin, dilin ve insanların seviyeleri, bilgi düzeyleri ile sınırlı olduğu açıktır. Burada ister istemez şöyle bir soru akla gelmektedir: “Kur’an’ı mutlak saf haliyle anlamak mümkün mü, yoksa özellikle Müteşabih ayetlerde yorum kaçınılmaz mı?, Kur’an’ın hangi ayetlerinin muhkem, hangi ayetleri Müteşabih olduğu tespit edilmiş midir?”  Yazar, bu sınırları ne ölçüde kabul ediyor, ne ölçüde idealize ediyor? Kitapta ileri sürülen bazı tezlerin ayaklarının yere basması için bu sınırların belirlenmesi olmazsa olmaz bir düstur olarak ortada durmaktadır.

Yukarıda da yer yer belirttiğim gibi geleneksel yorumların tamamını “sapma” olarak görmek yerine, bazılarının toplumsal, kültürel ve örfi değerler taşıdığı da göz ardı edilebilir.

Herkes orijinal Arapça bilmediği için tercümeler üzerinden Kur’an bilgisine ulaşmak zorunda; bu durumda çeviri tercihlerinin öznelliği, yorumların sınırlarını belirler. Yazar, bu zorluklara nasıl çözümler öneriyor; çeviri kullanımında hangi kriterleri kullanıyor?

Kur’an’ın anlaşılmasında Kur’an’ın temel kavramlarının kökenlerini araştırmak şarttır. Bu hususta sözlüklere, klasik tefsirlere, modern dilbilim çalışmalarına başvurulabilir. Yine hadisenin tarihsel bağlamı incelemek, siyer, tarih, hadis kaynakları gibi asli olmayan kaynakları da incelemek gerekir. Yazar, bütün bunlara gerek olmadığını iddia ediyor ve Kur’an’ın Kur’an tarafından açıklandığını ileri sürerken eserinde bir paradoksa düşerek Kur’an adına birçok açıklamalar getiriyor.

Yazar, her Müslümanın kendi aklı ve vicdanıyla muhasebe yapması, verilen bir hükmün evrenselliğini sorgulaması, Kur’an’ın iç bütünlüğünün dikkate alınması ve tek bir ayeti bağlamından koparmadan, ilgili ayetlerle beraber okunmasının gerekliği üzerinde duruyor.

Kur’an’ın anlaşılması meselesinde okuyucuya düşen sorumluluk ağır olabilir. Metne derinlemesine nüfuz etmek, tefsir literatürünü, dilbilimi, tarihsel bağlamı takip etmek; bu herkes için pratik olmayabilir. Bu açıdan alimlerin / bilenlerin farklı olması kaçınılmaz bir gerçektir. Tarih boyunca Kur’an hakkında çalışma yapanların emeklerini görmezden gelmenin yanlışlığı da ortadadır.

Hülasa etmek gerekirse; yazarın kitaptaki temel hedefi, “Kur’an’ın özünü, kültürel tortulardan ve yanlış yorumlardan ayıklayarak, dili ve bağlamıyla orijinal aslından yeniden anlamak.” şeklinde özetlenebilir. Yazar bunu yaparken okuyucuyu hem eleştirel düşünmeye hem de sorgulamaya davet ediyor.

Muhammet Nur Doğan tarafından ciddi bir tefekkür eseri olarak ortaya koyduğu “İslam’ı Kur’an’dan Okumak” isimli kitabın, okuyucuya eleştirel düşünme becerisi kazandırmayı amaçlaması ve sıradan bir iman-pratik yaklaşımının ötesine geçip düşünsel derinlik isteyenlere kaynak sunması takdire değer görünüyor.

Bugün Müslümanlar, düştükleri yerden kalkmak istiyorlarsa yazarın da belirttiği gibi İslamiyet’i yeniden Kur’an’dan okumak ve yaşamak zorundadır. Yoksa indiği andan günümüze kadar üzerine yığılan hurafelerden, asıl metinle çatışan geleneksel yorumlardan örülen farklı bir anlayışı din zannederek yaşanmış olur; ancak bu dinin adı asla İslam olmaz.

.

Selim Çoraklı, dikGAZETE.com

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
halim
halim 10 saat önce
doğruluk ve dürüstlük kalmayan ülkede ahlak, ahlak olmayan millette islam arıyorsun ya hocam pes doğrusu kolay gelsin.