Paralel kullara tek soru!

Yunus Fırat

9 yıl önce

Amerika’nın Pensilvanya’sındaki “Aranan terör örgütü elebaşı”nın “İlk beddua”sının ardından gündeme gelmiş bir soruydu bu. 

Sonrasında, “Kim paralelse Allah onun…” diye tekrarlanan başka bedduaları da oldu arada!

Kimi elemanlarının pılı-pırtıyı bile toplayamadan; arkalarında bıraktıkları mal varlıklarına da bakmadan, apar-topar yanlarında milyon dolarlar götürseler de ülkeden kaçıp gitmelerinin ardından…

Kendisine bağlı yayın organları ve enformasyon sağlayan elemanlarının da eski performanslarının artık çok uzağında kalmış olmalarının ardından…

“Kafa-kol”a alıp hem “örgüt” sayesinde “adam” ettikleri hem haraca bağladıkları “adamlar”ın da artık bu “gereksiz” ödeme yükü altından kurtulmalarının ardından…

Bir yandan haraç öder gibi aylıklarından “himmet payı” kesilen, bir yandan da bulundukları/yerleştirildikleri, mevki/makamlarla kendilerinden her türlü “iş” beklenenlerin bu “iş”ten artık bir-bir yüz çevirmeye/kurtulmaya bakmaya/başlamaya çalışmalarının ardından…

Ve…

“Örgüt’ün üst düzey sorumluları” hakkında teker teker arama/yakalama kararlarının ardından…

Son olarak da “Fethullah” diye yıllarca yedirdiği adının bile aslında “H”sının olmadığı, hakkında çıkan kararla bir kere daha iyice tescillenen şu “Fetullah Gülen’in yakalanmasına…” dair kararın ardından gelen o “son beddua” da olmasaydı... Bunun için belki hâlâ “kendisine gönül bağlamış bir takım garibanlar”ın da var olduğu, onlar için hâlâ belki o "ihtiyar"ın bir anlam ifade ettiği gerçeği bir kerre daha gözden kaçabilirdi.

İşte öncelikle o tayfaya yönelik bir sorudur bu!

Bunu daha daha başkaları da kendi kendisine iyice sorup tartmalı aynı zamanda!

“Resulullah hiç beddua etmiş miydi!..”

Soru budur!

“Tabanı ibadet, ortası ticaret, tavanı ihanet içinde…” diye tarif edilen o yapının “zavallı paralel kullar”ı, yıllarca haksız ve çalıntı bir ifade ile üzerine asılan “Hocaefendi” hatta hatta “Efendimiz..” diye bakıp/baktırıldıkları, şimdilerin “aranan adam”ının sadece kendi ülkesine, mensubu olduğu millete karşı değil, yıllar boyu “Peygamberimiz…” diye diye anlattığı, “iki cilt kitap” olarak da satıp okuttuğu “Alemlerin Efendisi… Resûl-ü Kibriya… Rahmeten-lil Âlemîn… Selatullah… Selâmullah…”a karşı da nasıl bir kibir ve ihanet içinde olduğunu bu tek cümlelik soru ile de anlayabilirler!

Soru basit:

“Resulullah hiç beddua etmiş miydi!..”

Hani sürekli O’nu referans vererek “Kıtmir”lik yapmaya çalıştığını gösteriyordu ya bu!.. Sırf o sebepten… *** (FETÖ lideri, son bedduasında, yine belalar okudu ve "Bütün terör örgütlerinin Allah belasını versin!.. Terör örgütü olmayana, 'terör örgütü' diyenlerin Allah belasını versin!.. Paralel olmayana 'paralel' diyenlerin de Allah belasını versin!.." dedi.)

YAZARIN DİĞER YAZILARI