USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

Hamas’sız Gazze, Taliban’sız Afganistan, Mollasız İran... Trump’ın Planı, Filistin’in Dayton’u!

Hamas’sız Gazze, Taliban’sız Afganistan, Mollasız İran... Trump’ın Planı, Filistin’in Dayton’u!
08-10-2025

Hamas’sız Gazze, Taliban’sız Afganistan, Mollasız İran... Trump’ın Planı, Filistin’in Dayton’u!

Gazze halkı, 17 yıl boyunca abluka altında açlık, yoksulluk ve savaşla mücadele etti. Ancak en acı verici olan, bu sürede yalnızca İsrail’in değil, Arap ve İslam dünyasının da büyük ölçüde sessiz kalmasıydı. Bu trajik tablo, yalnızca güncel bir savaşın değil, uzun süredir devam eden bir işgal, kuşatma ve uluslararası yalnızlaştırma sürecinin sonucuydu.

İsrail’in Filistin üzerindeki politikaları 1948’den bugüne kadar hiçbir zaman yalnızca jeopolitik ya da ekonomik çıkarlarla sınırlı kalmadı. İsrail, bu mücadeleyi teolojik kutsal metinler üzerinden meşrulaştırdığı bir “kutsal savaş” olarak gördü. 70 yılı aşkın süredir işgal ajandasından geri adım atmayan İsrail’in stratejisini anlamadan Gazze’deki Hamas direnişini, ABD’nin bölgeye dönüşünü ve uluslararası dengeleri yorumlamak mümkün değildir.

Aksa Tufanı ve yeni dönüm noktası…

Filistinliler, İsrail’i en iyi tanıyan halk olarak tarih boyunca farklı direniş biçimleri geliştirdiler. Bu direnişin en somut ifadesi Hamas’ın mücadelesi oldu. 7 Ekim’deki “Aksa Tufanı” harekâtı, bu direnişin bir dönüm noktasıydı. Hamas lideri Yahya Sinvar’ın şu sözleri, bu dönemin özünü ortaya koyuyordu:

Filistinliler olarak haklarımızı, kaderimizi tayin hakkımızı ve Gazze, Batı Şeria ve Kudüste tam egemen bir Filistin devleti kurma hakkımızı vermezseniz, sizi dünyanın öfkesi ve uluslararası izolasyonuyla karşı karşıya bırakacağız.”

Bu sözler, Gazze halkının verdiği mücadelenin yalnızca bir savaş değil, aynı zamanda bir siyasal ve ahlaki direniş olduğunu gösterdi. Sonuçta İsrail, tarihinde görülmemiş bir karşı koyuşla karşı karşıya kaldı. Buna rağmen Arap ve İslam ülkeleri ile Avrupalı liderlerin büyük kısmı sessizliğe büründü.

Avrupa’da ise özellikle sosyal demokrat çevrelerin son iki yıldır süregelen protestoları dikkat çekici. Filistin direnişi, ilk kez bu denli Hristiyan, sol-liberal kitlelerden destek buldu. Kışın soğuğunda, yazın sıcağında sokaklarda “Gazze için adalet” çağrıları yükseldi. Buna karşın Türkiye ve Arap dünyasında beklenen heyecan görülmedi.

ABDnin baskı politikaları ve Hamas’sız Gazze” planı…

ABD ve İngiltere, son 17 yılda Arap rejimlerini baskı, tehdit ve çıkar ilişkileri yoluyla İsrail ile “normalleşme”ye zorladı. Bu sürecin temelinde, Batı dünyasının “Hamas’sız Gazze, Taliban’sız Afganistan, Mollasız İran planı yatıyordu. Bu strateji, İsrail’in Gazze üzerindeki “Hamassız yönetim” hedefinin önünü açtı. Aynı zamanda Batı, İslam dünyasında Şii-Sünni-Selefi ayrışmalarını derinleştirerek 1967 ve 1973’teki Arap dayanışmasını parçaladı. Son çeyrek yüzyılda Suudi Arabistan, Mısır, Ürdün, Irak, Suriye, Lübnan, Yemen gibi ülkeler mezhep savaşlarıyla sarsıldı. Bu tablo, Hamas’ın yalnızca İsrail’e karşı değil, bölgesel güçsüzlüğe karşı da direndiğini gösterdi.

Trump Planının ana hatları...

Donald Trump’ın 2017’de Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıması, ABD’nin Ortadoğu’ya dönüşünün sembolüydü. 2025 seçimleri sonrasında gündeme gelen “Gazze Barış Planı” ise İsrail’in 17 yıldır başaramadığı “Hamassız Gazze” hedefini yeni bir çerçevede dayattı.

Planın ana hatları şöyle:

- Hamas’ın silahsızlandırılması,

- İsrail güçlerinin aşamalı çekilmesi,

- Hamas’sız bir yönetimin kurulması,

- Arap güçlerinin Gazze’ye yerleşmesi,

- Kesintisiz insani yardım sağlanması,

- Filistin Yönetimi’nin devrede olacağı geçici bir yapı.

Hamas’ın bu planla ilgili verdiği kararda, Gazze halkının yorgunluğu, açlık ve ilaçsızlıktan ölme noktasına gelmesi etkili. Hamas, Filistin’in geleceğini ve ulusal birliğini merkeze alarak yaptığı açıklamalarda savaşın bitirilmesi, yardımların ulaşması, işgalin reddedilmesi ve yerinden edilmeye karşı direnişin sürdürülmesi gerektiğini vurguladı. Gazze’nin idaresini, Filistinli teknokratlardan oluşan ulusal mutabakat yapısına devretme iradesi, tarihî bir fedakârlık örneğiydi. Bu yapı, Batı Şeria yönetimiyle koordineli olmalıydı. Hamas, Filistin’in bir parçası olan Gazze’nin “Filistinli olmayan hiçbir güç” tarafından yönetilmesine izin vermeyeceğini açıkça ilan etti.

Hamas, sadece askeri anlamda değil, ahlaki olarak da “direniş ahlakı” denilebilecek bir örneklik ortaya koydu. İnanç, cesaret, bilgelik ve alçakgönüllülük gibi değerler, bu mücadelenin temelini oluşturdu. İsrail’in küresel algı gücü, ekonomik yatırımları ve siyasi ilişkileri bu direnişin karşısında sarsıldı. Bugün 193 BM üyesinden 147’sinin Filistin devletini tanıması, bu ahlaki ve diplomatik başarının somut bir göstergesidir.

Trump’ın Planı, Filistin’in Dayton’u, Hamas’sız Gazze...

Trump’ın planı, görünürde barışı amaçlasa da “Hamas’sız Gazze” formülüyle İsrail’in işgal politikalarını kalıcılaştırma riski taşımaktadır. İsrail Savunma Bakanı Katz’ın, “Savaş sonrası Gazze’de kontrol noktalarında kalmaya devam edeceğiz” açıklaması, bu endişeyi doğrulamaktadır. Bu durum, Bosna’da imzalanan Dayton Anlaşması ile benzerlik taşımaktadır.

Bosna lideri Aliya İzzetbegoviç, bu anlaşma nedeniyle gördüğü eleştiriler üzerine “Dayton bir uzlaşmaydı ve uzlaşmalar adil değildir” demiş ve eklemişti:

Bazen ‘anlaşmayı imzalamasaydık’ diye düşünürsek, barış sayesinde hayatta kalanları hatırlamalıyız. Devam eden bir savaşta sakat kalacak binlerce gençle ilgili bir mesele bu. Onlar için barış iyi, çünkü çok ölüm vardı. Halkımızın sayısı küçük ve her gün ölülerimizi ve sakatlarımızı sayarak devam edemezdik. Dayton barışı’, bizim için ister iyi olsun isterse kötü, kaderimizdi.”

Bu sözler, bugün Gazze için de geçerlidir. Aliya’nın dediği gibi, bazen barış kötü olsa bile hayatta kalanlar için tek kurtuluştur. Bütün bunların dışında Gazze direnişi, 20. yüzyılın Vietnam, Afganistan ve Küba örnekleriyle karşılaştırılabilecek bir direniştir; fakat ahlaki temelleriyle onlardan ayrılır. Bugün Hamas, süper savaş teknolojisine sahip İsrail ve ABD’ye karşı yalnız bırakılmıştır. Arap Birliği, İslam İşbirliği Teşkilatı ve Dünya Müslüman Âlimler Birliği gibi kurumlar meşruiyetlerini büyük ölçüde yitirmiştir Arap-İslam dünyası, siyasetini, kültürünü, bilimi ve inancını yeniden tanımlamak zorundadır. Yeni bir dil, yeni bir yol ve yeni bir ufuk olmadan ne Gazze’nin direnişi ne de ümmetin onuru korunabilir.

.

Osman Atalay, dikGAZETE.com

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?