USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

BAE’nin istihbarat gücü ve Türkiye

19-05-2020

Birleşik Arap Emirlikleri'nin cürmü nedir? 

Libya ve Suriye’de, Türkiye'ye karşı cepheyi destekleyen BAE, gücünü nereden almaktadır ya da gerçekten böyle bir gücü var mıdır? 

BAE, Libya'da Hafter'e sadece ekonomik destek, “İHA”, cephane sağlamakla kalmıyor, Sudan'dan vs. ülkelerden topladığı gençleri, ki bunların çoğunu iradeleri dışında Libya'ya paralı asker olarak gönderiyor.

Gerçekten bütün bunları BAE mi yapıyor?

 Yoksa BAE, bir acenteden mi ibarettir.

CIA'nin istihbarat faaliyetinde bulunmadığı birkaç ülkeden biridir BAE

Neden?

Çünkü BAE aslında bir ülke olmaktan çok, bir Anglo-Amerikan istihbarat ve operasyon üssüdür. 

Abu Dabi yakınlarında ve başka yerlerde, ABD istihbaratının eğitim kampları vardır. Aynı şekilde İngilizler’in de.

Son olarak BAE'nin, Amerika üst istihbarat teşkilatı, ABD Ulusal Güvenlik Ajansı'ndan (NSA) emekli olan istihbaratçılardan yeni bir yapılanma oluşturduğu haberleri yansıdı basına.

Sahi bütün bunları BAE'yi yönettiğini zannettiğimiz ‘emir’, ya da ‘emirler’ mi yapıyor.

Birleşik Arap Emirlikleri'ndeki bu istihbarat üslerinde sadece bildiğimiz klasik anlamda casuslar ve operasyonel istihbaratçılar yetiştirilmiyor. 

İslam ülkelerine değişik kisveler altında dağılmış durumda olan, Müslüman yapılar içine sızmış, İslam dünyasından devşirilerek yetiştirilmiş elemanlar var aynı zamanda. 

Aylardır gündemde tutmaya çalıştığım, ancak nedense manidar bir şekilde en büyük tepkiyi İslamcı yapılardan aldığım “ISRA projesi” de BAE finansmanıyla İngiliz derin devleti tarafından oluşturulmuş benzer bir yapıdır.

 Bunun için İngiltere'de BAE'ye 2002 yılında Al-Maktoum Enstitüsü diye bir enstitü kurduruldu. 

Bu enstitünün başkanı bir İngiliz lordudur. 

Başkan yardımcısı olarak atanan kişi ise Abd al-Fattah El-Awaisi’dir. 

Peki İngilizler bu enstitüye yüksek lisans ve doktora öğrencisi alırken nasıl bir yol izlediler!

 Adayları önce BAE'ye gönderdiler. En az altı ay burada niteliğini bilmediğimiz bir ön eğitimden geçirildiler.

Abd al-Fattah El-Awaisi de bu amaçla BAE'de bulundu. 

Şimdi bu adam Türkiye’de, “İslamcılar”ın desteğiyle bir yapı oluşturdu ve kendisini Ankara'da üst düzeyde kabul ettirdi.  

Görünürde Kudüs konusunda dezenformasyon projesi yürütüyor. 

Bu konuda bilhassa İHH'nın ve diğer vakıf ve derneklerimizin, Artuklu Üniversitesi'nin destekleriyle oldukça geniş bir kitleye ulaştı ve bir yapı oluşturdu. 

-IHH Başkanı Bülent Yıldırım, İngiltere İslamic Research Academy ISRA'nın Türkiye versiyonu Beytülmakdis Çalışmaları Vakfı (İSRA) Başkanı Abd Al Fattah El Awaisi ile stratejik işbirliği protokolünü imzalarken-

Son olarak da SETA bu listeye eklendi.

Ki aynı SETA, “Uluslararası Medya Kuruluşlarının Türkiye Uzantıları” başlıklı bir rapor yayınlamıştı. 

SETA, bu raporda bu kuruluşlarda çalışan Türk gazetecilere dair bilgilere yer vermişti. Ancak aynı SETA, bir İngiliz kuruluşu olan Islamic Research Academy'nin Türkiye uzantısı ile işbirliği içine girmekten çekinmemiş, üstelik bu İngiliz odağı tarafından ürettirilen “Kudüs dezenformasyon projesi”ni sahiplenerek ortak bir kitap yayınlayabilmiştir. (Abd Al-Fattah el-Awaisi-Muhittin Ataman, Al-Quds: Histor, Religion, and Politics, 2019).

Peki bu adam acaba sadece Beytülmakdis ya da “İslamic Jerusalem” projesi üzerinde çalışma yapmak için mi Türkiye'de bulunuyor?

BAE ve İngiltere'deki yapı ile ilişkileri ne şekilde devam ediyor?

Mesela 2005 yılında İngiliz hükümetine Prof. Malory Nye ile birlikte İngiltere'deki Müslüman teşkilat ve cemaatler, onların eğitim yöntemleri ve kurumları hakkında detaylı bir rapor sunarak, bu yapılara karşı alınması gereken tedbirler hakkında önerilerde bulunmuştu. 

Yani Kudüs için çalışmalar yapmak için kurulduğu iddia edilen BAE menşeli al-Maktoum Enstitüsü'nde El Awaisi İngiliz hükümetine İngiltere'deki Müslümanlar hakkında rapor sunuyor. 

Peki Awaisi, Ankara'da acaba sadece akademik maksada matuf olarak mı görev yapmaktadır; ya da benzer şekilde hizmet ettiği odaklara Türkiye'den de raporlar sunmamakta mıdır? 

Hem de onu semirten İslamcı yapılar hakkında da.  

Libya'da Türkiye'nin destekleriyle BAE ve müttefiklerinin hesabı bozuldu -şimdilik öyle görünüyor, inşallah sonuna kadar sürer- ama başkentimizde karargâh kuran elemanları hala aktif haldeler. 

Yani dediğim o ki Libya'ya pirince giderken Ankara'daki bulgurdan olmaktayız.

ABD AL-FATTAH EL AWAİSİ'NİN İNGİLİZ HÜKÜMETİNE SUNDUĞU RAPORDAN:

(İngiltere'de) bu tür Müslüman dini yüksek eğitim kurumlarının artması bazı akademisyenler arasında iki önemli soruyu gündeme getirmiştir. Şöyle ki;

1- İslami faaliyetlerin sadece Müslümanlar tarafından yürütülebileceğini söylemek doğru mudur?

2- İslami faaliyetlerin bir Müslüman kuruma gereksinimi var mıdır?

Bu raporun yazarları (Awaisi ve Nye) her iki sorunun da cevabının kesinlikle 'hayır' olduğu görüşündedir. A.F.Awaisi, Malory Nye, Time of Change, Report … al-Maktoum Institute, Scotland, 2006, s. 38.

-İngiliz hükümetine sunulan rapordan bir kesit. A.F.Awaisi, Malory Nye, Time of Change, Report,  al-Maktoum Institute, Scotland, 2006-

Bu rapor (İngiliz hükümetine) şunları tavsiye eder:

Bu tür Müslüman dini yükseköğretim kurumları, özellikle kalite güvencesi ve daha geniş çok kültürlü toplumsal katılım konularında, İngiliz yükseköğretim sistemine daha aktif bir şekilde entegre olmaları için sıkı bir şekilde teşvik edilmelidir.

Müslüman yüksek din eğitim kurumlarının, faaliyetlerini çok kültürlü bir İngiltere'de nasıl yaşayacaklarını bilen Müslüman İngiliz imamlar (!) ve dini liderler (!) üretmeye ve eğitmeye odaklanmaları teşvik edilmelidir.

Bu rapor, Müslüman dini eğitim kurumları, yani okullar, kolejler ve kurumlar sorununun hükümet düzeyinde daha geniş bir şekilde araştırılması ve incelenmesi gereken bir konu olduğunu yeniden gündeme getirmektedir. 

Bu dini kurumların hükümet düzeyinde daha fazla soruşturulmasına ve gözden geçirmesine ihtiyaç vardır. 

Hükümete, çok kültürlü İngiliz toplumunun ayrılmaz bir parçası haline getirmek için, İslam ve Müslümanlara ait bu kurumları incelemeye tabi tutacak bir komisyon kurulmasını tavsiye ediyoruz. A.F.Awaisi, Malory Nye, Time of Change, Report, al-Maktoum Institute, Scotland, 2006, s. 47.

.

Dr. Ömer Tellioğlu, dikGAZETE.com

İngiltere, Birleşik Arap Emirlikleri ve IHH ortak projesi: Isra-Turkey

https://www.dikgazete.com/ozel-haber/ingiltere-birlesik-arap-emirlikleri-ve-ihh-ortak-projesi-isra-turkey-h468537.html

Kudüs cahilleri ve siyonist propagandaya alet olanlara Tellioğlu’ndan uyarılar!

https://www.dikgazete.com/ozel-haber/kudus-cahilleri-ve-siyonist-propagandaya-alet-olanlara-tellioglundan-h350474.html

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
Ahmet
Ahmet 4 yıl önce
Merhabalar Alper bey, bu yazının sonuna eklenen linkte yine bu sitede yayınlanan; "İngiltere, Birleşik Arap Emirlikleri ve IHH ortak projesi: Isra-Turkey" başlıklı yazı ile projenin bir İngiliz devlet projesi olduğu kanıtlarıyla ortaya konulmuş. Ayrıca Awaisi'nin yazar hakkında "iftira" ithamıyla suç duyurusunda bulunduğu, ancak savcılığın takipsizlik kararı verdiği yönünde bazı şeyler duydum. Eğer bu yazının altındaki linkte yer alan yazıyı okursanız, meselenin sizin için aydınlanacağını zannederim. Yazının linki: https://www.dikgazete.com/ozel-haber/ingiltere-birlesik-arap-emirlikleri-ve-ihh-ortak-projesi-isra-turkey-h468537.html bir de daha önce Gerçek hayat dergisinde çıkmış bir yazı var, oraya da bakabilirsiniz: http://www.gercekhayat.com.tr/aksa-ozel/sira-simdi-musluman-siyonizminde-mi/
4 yıl önce
lukların varsa belgelerini, protokol maddelerini paylaşırmısınız, neler kaleme alınmış? Selamlar hayırlı çalışmalar.
4 yıl önce
Ömer bey merhaba, bugün yazınızda paylaştığınız o 2006 tarihli rapor tatminkar bir karine sayılabilir mi? Yani zaten neredeyse kaybedilme noktasına gelmiş bir müsabakada ne kadar nefesiniz kaldı belli değilken, bu tip "tavizler" denetimi kabul etmek vs. normal görülmez mi, hele de sizin dile getirdiğiniz gibi AngloSakson (yedek amerika) gibi bir merkezde altyapı kurmaya çalışıyorsanız daha baştan diskalifiye olmanıza yolaçmaz mı? Suçladığınız Kurumlar ve Prof. Dr. Abdal Fattah Al Awaisi açısından bakılınca da gerek o rapordaki paragraf gerekse sizin yorumlamanız dışında ulaştığınız reel menfi belgeler yoksa, konunun international olması ve muhatapların da protokol gereği buna uyumlu bir dil kullandığı şeklinde değerlendirilmez mi? Doğal olarak konuyu araştırmış olan siz olduğunuz için muhtemelen bu kanaatinize dayanaklar da vardır, hem o 2019 tarihli kitaptan hem Seta'nın ve İhh'nın imzaladığı protokollerden bu kanıya nasıl vardığınızı daha müşahhas delillerle veya gördüğünüz uygunsuz