Devletlerin güvenliği için kurulan İstihbarat/Haber alma örgütlerinin klasik misyonu, izleme/dinleme/takip gibi veriye dayalı İstihbaratları toplamaktır.
Toplanan bu verilerin ne şekilde kullanılacağına ise Devlet veya Hükümet yetkilileri karar vermektedir.
Dolayısıyla kurumsal yapıda görevli olan bir istihbaratçı için, insiyatif kullanmak gibi bir seçenek mümkün değildir.
İstihbaratçılığın tarihsel geçmişine bakıldığında; teolojik altyapıya sahip, beşeri ilimlerde de ciddi birikime sahip kurumsal olmayan yapılar görülmektedir.
Bu tarz yapılarda yetişen bir İstihbaratçı, çalışma yöntemini ve hedeflerini kendisi belirlemektedir; çünkü böylesi bir misyonu sahiplenecek kişinin idealist olması gerekmektedir.
*
Günümüzün klasik istihbaratçı profili ise; kurumsal bir yapıya bağlı olan, teknik istihbaratı yoğun kullanan, kendisine ait idealleri/hedefleri olmayan, sadece verilen görevi yerine getiren ücretli çalışandır.
"Beşeri İstihbarat" ise bunun tam aksine bir profili yansıtmaktadır; bu tarz bir istihbaratçı, sadece yaşadığı topluma değil tüm insanlığa karşı kendisini sorumlu hisseder ve amaçlarını bu önceliğe göre belirler.
Ayrıca bu tarz bir istihbaratçı, yaptığı çalışmalar için hiçbir maddi karşılık beklemeden, tüm imkanlarını seferber edecektir.
*
Peki kim bu insanlar, Beşeri İstihbarat misyonunu bu topraklarda kimler üstlenmişti?
Dervişler/Azizler/Erenler gibi işinin ehli insanlar olabilir mi?
Hakikat ilmini/bilgisini taşımak ve gerekli kişilere aktarmaktan daha yüce bir misyon olabilir mi?
Kimin iyi kimin kötü niyetli olduğunu göstermek için topluma kim ayna tutabilir?
Kurumsal yapılara/Siyasilere/Hükümetlere hizmet veren ücretli çalışanlar mı?
Yoksa tüm insanlığa hizmeti kendisine görev seçen idealist insanlar mı?
(Kurumsal bir yapıya dahil olduğu halde, bu evrensel ideali taşıyan istihbaratçılar da vardır mutlaka, onlara haksızlık etmemek adına bu detayı da belirtmiş olalım)
.
Cengiz Han Güven, dikGAZETE.com