Zafer neydi? Zafer nasıl bir şeydi?

Serkan Yıldız

8 ay önce

Zafer Neydi? Zafer Nasıl Bir Şeydi? 

Kaybedilmiş bir zaferden daha kötüsü hiç kazanılmamış bir zaferdir.

Kaybedilmiş zafer ve o zaferin sahipleri en azından denemiştir, çabalamıştır, mücadele – kan ve ter akıtmıştır. Ama hiç kazanılmamış zafer öyle midir?

Başından pes edilmiştir. Bırakılmıştır. Havlu atılmış ve hiç müsabaka olmamıştır.

Bir amaç uğruna çabalarken son anda dönülmüştür. Oysa amaç gerçekten ‘Zafer’ midir?

Kazanılması gereken; alkışmadalyakupa ya da herkesin sizi ayakta alkışlaması mıdır?

Bu mudur amaç kavgalarda, savaşlarda?

Bu mudur sizi ayakta ve dimdik tutan?

Eğer buysa siz ya çevrenize ya da çevrenizde size güvenenlere ihanet içindesinizdir. Çünkü denklem basittir; ‘Zafer asla vaat edilecek bir hülya değildir’

Siz zaferi hedeflersiniz ama muhtelif tesadüflerle bunun elinizden kaçması sizi suçluhain ya da beceriksiz yapmaz.

Denemişsiniz…

Olmamış, birçok faktör devreye girmiş ve olmamış. Bu sizi suçlu yapmaz. Bu ancak sizi bir sonrakinde tecrübeli yapar.

Kavgalar, kaybedile kaybedile kazanmayı öğreten bu dünyadaki ender eğitim sistemlerinden biridir.

Kaybedeceksiniz…

Hatta her şeyi kaybedeceksiniz ki bir sonrakinde öncelikleriniz belli olsun.

Zafer, vefasız bir insan gibidir.

Biraz ihmal ederseniz hemen sığınacak başka bir liman bulacaktır. Bu yüzden her zaman, kaybetseniz bile her zaman onun için çabalamalı ve gayret içinde olmalısınız.

Zafer kazanmaya alışılmış arenada, zaferin bir sonraki sefer en çok çaba sarf edenin kucağına oturacağı kesindir.

En yetenekli, en donanımlı, en sağlıklı ya da en müthişi demiyorum!

Buraya dikkat; en çok çaba sarf edenin… Çünkü dediğim gibi zafer, vefasız insan gibidir eğer onun için çaba harcamaz ve ‘ben her türlü onu alırım’ derseniz size öyle bir oyun oynar ki hiç beklemediğiniz mağlubiyetlerle tanışırsınız.

Bu yüzden zaferin mayası; ‘Kandır, terdir, gözyaşıdır.’

Bunlar yoksa zafer de olmaz.

Olmaması ise kimseyi şaşırtmaz.

Bunu vermeyip, kendine – donanımlarına ya da sahip olduklarına fazla güvenenler ise tarihin her döneminde kaybetmeye mahkûmdur.

Tersi durumda olanlar ise ‘Zafer’ kucaklarına yeni doğmuş bir bebek gibi mutluluk verir onlara. Ancak çabalamaz ve emek harcamazsanız başka bir kucağa gideceği kesin olan bir bebektir o…

Bu sebeple ‘kaybetmekten’ korkmayın!

Denememekten korkun!

Düşmana bakıp, gözünüz titremesin, yüreğiniz titreşmesin.

Atın adımı ileri!

Çekinmeyin!

Koca koca devler olsa bile karşınızda, dişlerinden zehir, pençelerinden kükürt aksa bile korkmayın!

Atın adımı ileri!

Deneyin!

Korkmayın!

Attığı her adımda yeri göğü inletse bile titremesin bacaklarınız.

Toparlanın, sakin kalın ve eğmeyin boynunuzu ve belinizi.

Belli mi olur?

Belli mi olur?

Kim bilir, belki sivri dişlerinin arasından akan zehir salyalarına düşüp uçuruma yuvarlanacak?

Belli mi olur?

Kendi irininde boğulup yok olacak?

Kim bilir?

Bu yüzden korkmayın, atın adımlarınızı…

İleri, ta ileri.

Sizlerden ‘Cesur’ olmanızı istemiyorum.

Ki ‘Cesaret’ ile ‘aptallık’ arasında çok ince bir fark vardır. Ancak şu an bulunduğumuz yer aptallıktan çok uzaktır. Bulunduğunuz cenah; Denemek ve bahtına güvenmektir.

Bir canavar, ince bir köprüde üzerinize doğru yürüyor.

Kaçacak yeriniz yok.

Arkanız sarp kaya, önünüz dibi görünmez uçurum…

Ne yapacaksanız?

Bırakın, bırakın kendinizi, marşlar ve türküler içinde, gülerek gidin ölüme!

Ne kaybedecekseniz?

Ama bir de kazanırsanız!..

Ne kaybedecekseniz?

Ya kazanırsanız!..

Bu dev, eninde sonunda sizi yiyecek!

Ki burası bir film seti değil!

Yüksek ihtimal öyle olacak.

Büyük ihtimal yem olacak ve yok olacaksınız!

Gelgelim; Ya olmazsa?

Ya devin ayağı kayar ve o korktuğunuz sarp uçurumlara kendi düşerse?

Elbette yenemeyeceksiniz ama tercih belli; Ya ölüm – Ya denemek?

Korkmayın!

Atın adımları!

Atın! Korkusuzca!

Hatta koşarak!

Şaşırtın onu!

Ulan bu ne yapmaya çalışıyor?” desin?

Budur zafer anı!

Zafere en yakın olduğunuz an düşmanı şaşırtıp – onu dumur ettiğiniz – edebildiğiniz andır.

Şaşırır…

Kalır, dona kalır ve şans sizin lehinize döner.

Korkmayın, kaybedeceğiniz bir şey yok!..

Kalmadı.

İpten bir köprü üzerindesiniz.

Arkanız yok, önünüz yok.

Koşun!

Ölüme koşun!

Ölüme koşarak gidin!

Ölseniz bile arkanızdan türküler yakılacak bir ölüm olsun bu!

Efsaneler yazılsın adınıza!

Unutulmayın!

Çünkü bir insan, bu dünyadaki ismini bilen son insan öldüğünde gerçekten ölür.

Unutulmasın isminiz ve siz de ölümsüz olun!

Ve bu dünyada en korkulan, ‘kaybedecek hiçbir şeyi olmayan insandır!’

Neyiniz var kaybedecek?

Neyimiz kaldı elimizde?

Filmde dediği gibi; ‘Evet bugün ölmezseniz bir süre daha yaşarsınız… Ama ölümü beklerken, hasta yatağınızda son nefesinizi verirken, bugünü düşünecek ve keşke koşsaydım üzerine doğru’ diyecekseniz.

Evet, bir süre daha yaşarsınız.

Korkarak, kaçarak, aç ve arkasız, köpekleşerek!

Yaşamak buysa?

Ama koşarak – korkmadan ve adımlarınızı sakınmadan…

Evet, öleceksiniz…

Bu kesin…

Olacak olan bu!

Ama bunun nasıl olacağını siz tercih etmiş olacaksınız!

Lüks budur, özgürlük budur!

Hikâye ve efsane budur!

Ölüm, ölüm her canlının başına gelecek.

Mutlaka ki nasıl yaşadığınız önemli ama bence asıl önemli olan; ‘Nasıl öldüğünüzdür?’ Peki, siz nasıl ölecekseniz?

Yirmi yıl – otuz yıl daha ‘köpekleşerek’ yaşamak mı yoksa bugün ‘Cesur ve Özgür bir birey olarak ölmek’ mi?

Tercih sizin!

Düşman orada!

Bakın!

Duruyor köprü üstünde!

Dev gibi! Cüsseli ve iri. Zehirli. Ve tehlikeli.

Siz ise…

Küçüksünüz… Ama sizin kaybedeceğiniz bir şey yok, kalmamış…

Onun ise…

Ölüm bugün bir kader değildir, alın yazısı değildir.

Ölüm bugün bir tercihtir. Belki ‘Tanrılar’a çekilmiş bir resttir. ‘Tanrı’ olmaktır. ‘Tanrı’ gibi hissetmektir. Çünkü kader onların elindeyse bugün ölümü siz tercih ediyorsanız bu sizi ya ‘Kendi kader hakkını kendi tayin eden’ biri yapar ya da sizi bir ‘Tanrı’ yapar. Ama başka bir seçenek olamaz.

Çünkü bugün oradasınız ve tercih sizin.

Seçenek sizin, soru sizin – cevap da sizin!

Bugün her şey sizin!

Bugünün kazananı; köprü üzerinde kim kalırsa kalsın bellidir ve o da korkmadan adımlarını atandır. İşte bunun için bir seçeneğin yoktur!

Çünkü seçenek bir tercihtir, bir vazgeçiştir!

Ve siz vazgeçmeden koşar adımlarla gidiyorsanız bu en karanlık dehlizlerden çıkmış canavarların üzerine…

Kazanan öyle ya da böyle kesinlikle sizsinizdir…

Siz bunu görmeyecek olsanız bile…

.

Serkan Yıldız, dikGAZETE.com

YAZARIN DİĞER YAZILARI