Sevdiklerimiz çok mu haklı? -Duygu mu mantık mı?-

Raşit Anaral

3 yıl önce

SEVDİKLERİMİZ ÇOK MU HAKLI?

(DUYGU MU MANTIK MI?)

Çoğu zaman sevdiklerimizi müdafaa etmeye çalışırız... Tabii ki bu bir insanî reflekstir... Yanlış olan, sevdiklerimiz yanlış yapsa da yine onları savunmaya devam etmeli miyiz?

Hayatımıza baktığımızda duygularımız yüzünden başımıza gelmeyen kalmamıştır... 

Başta sevdalarımız olmak üzere, sevdiğimiz her şeyin bir bedeli olduğunu görüyoruz... 

Zaten bedel ödemeden yaşamamız da mümkün değil... 

İşin garip yanı, aleyhimize dönen sevgilerden uzaklaşamıyoruz…

Kısacası bu noktada duygularımız, mantığımıza hükmetmeye başlamıştır... 

Biz yine de duygularımızı tercih ediyoruz...

STADYUMDA DONMA TEHLİKESİNİN SEBEBİ MANTIKLA AÇIKLANAMAZ

Futbol sektörü, kâr peşinde milyonlarca lirayı stoklarken riske giren bu taraftarın fedakârlığından haberi olmuyor... 

Stadyumda maç seyrederken kar altında kalan insanın davranışını mantıkla açıklayamazsınız... 

BİZİ DUYGULARIMIZ  YÖNETİYOR

Sevgi bile aşırı olunca, mantığın üstüne çıkabiliyor... 

İnsanlar pratik hayatta mantıktan çok, duygularıyla hareket etmelerinin yanlışlıklarını bir türlü kabullenemiyorlar... 

Aşırı sevgide, karşınızdaki kişilerin ya da kurumların hatalarını görmek ne yazık ki mümkün olmuyor... 

Çünkü bizi sevki tabiiye yönelten mantık yerine, duygularınız oluyor... 

Bu tür aşırı duygusallık ikliminde oluşan evliliklerin bile ayrılık riskleri taşıdığını biliyoruz. 

AŞIRI SEVGİDE,  MANTIK DEVREDEN ÇIKIYOR

Aşırı duygusallık, bizleri harcamalarımızda bile yanlış yönlendiriyor.

Bu duygusallığın daha çok ağır bastığı kadın ve çocuk davranışlarını göz önüne alan küresel pazarlamacılar, kadın ve çocuk malzemeleriyle ilgili geniş bir pazarı yönetmektedir... 

Erkeklere hitap eden müesseselerden daha çok yaygın olan bu pazarlarda fiyatlar da yüksek tutulur... 

Nasıl olsa cazip malzemelere aşırı talepler, kadınlar ve çocuklardan mutlaka gelecektir. 

AŞIRI SEVMEK DE NEFRET ETMEK DE İNSANI YANLIŞ DAVRANMAYA İTİYOR 

Bazen aşırı sevdiğiniz şeylerin kölesi haline geliyoruz... 

Çoğu zaman o noktada normal düşünüp, rasyonel bir mantık kullanamıyoruz... 

Sigaraya aşırı düşkünseniz, sağlığınız artık ikinci plana itilmektedir... 

Cola gibi zamanla midenizin bozulmasına sebep olan bir içeceği içerken zararını düşünmek bile istemiyoruz...

Olayların bizleri ittiği davranışlar bile kişilere göre değişiyor... 

Demek oluyor ki problemler, olaylardan çok, olay hakkında düşündüklerimizden kaynaklanıyor... 

Davranışlarımıza yön veren düşünceler, sadece eğitimimiz, karakterimiz ve kabiliyetimizle mi şekilleniyor?..

Pratik hayattaki davranışlarımızın çoğu, daha çok duygularımızdan kaynaklanıyor...

Duygularımızı, felsefenin sebep-sonuç ilişkilerini doğru kullandığımızda kontrol altına alabiliriz. 

Yani duygularımızı aklın yönetmesiyle hayatımıza doğru yön verebiliriz. 

Niçin sorusunun olmadığı bir yerde düşüncenin yeri olamaz.

Kant: Felsefe aynı zamanda ahlak yasasıdır. 

Biz aslında karşımızdaki insanı sevmiyoruz; onun bizde uyandırdığı duyguyu, heyecanı seviyoruz. Sevgiyi değil, sevilmeyi seviyoruz. İşte insanın bencilliği bu…" Friedrich Wilhelm Nietzsche

Aşırı nefret ve sevgi siyasi hayatı bile yönlendiren bir etken olmaktadır…

İstanbul seçimlerinde bu konuda eğitimli, tecrübeli ve ülkemizde büyük işler yapmış, mütevazı ve inandırıcı bir belediye başkanı adayına oy vermek yerine, henüz tanınmamış ve sadece laflarında ”sevgi, barış, kucaklamak, hep beraber yapmak” gibi sübjektif kelimeler kullanan birine oy verilmesini mantıkla izah etmek mümkün değil... 

Burada seçimi belirleyen davranışlara baktığımızda, AK Parti’ye olan aşırı nefret ve CHP adayına olan “aşırı sevgi”nin etkisini görüyoruz... 

Siyasette algı operasyonları bir gün içinde bile oluşturulabilir... 

Siyaset yapanları yakından kimse pek tanımaz... Onu bize medya tanıtır…

İsterseler bir adamı bir gecede rezil, diğerini de vezir yapabilirler…

Toplum mühendisliği yapanlar bu işi bilirler... 

Bu nasıl oluşturuluyor?.. 

Farz edelim ki bir “namussuz” adamı seçeceksiniz, medyada, kışın kendi paltosunu bir fakire verdiğini dramatik bir dille anlatmanız yeterli... 

Rezil edeceğiniz bir adamı da mesleğine göre bir hikâye uydurup, bulunduğu yerde hırsızlık yaptığını söylemeniz işi bitirir... 

Yeter ki elinizde yayınlama imkânlarınız olsun...

Bu işin doğrusunu ve yanlışını kaç kişi bilecek ki?

O namussuzu tanıyan, bilen adamların seslerini kaç kişi duyacak ki?..

Kısacası bir yalanın ortaya çıkması için çok uzun bir zamana ihtiyaç olacağından atı alan Üsküdar’ı geçmiş oluyor... 

İzmir’de her defasında seçimi kazanan CHP’nin, İzmir’e doğru dürüst bir alt yapı yapmaması, oy verenler için hiç de önemli değil... 

Bu davranış biçimi, aşırı sevgi ve nefretin mantığı ötelediğini gösteriyor... 

AKRABA VEYA DOSTLARIMIZ HEP HAKLI MI?

Şahısların bir kişiyi sevmesi, o kişi hakkında söyleyeceklerini de beraberinde getiriyor... 

Nefret ettiğimiz kişiler hep kötüdür(!) sevdiklerimiz ise iyi kişilerdir... Aslında sevdiklerimizin de nefret ettiklerimizin de iyi ve kötü tarafları vardır... 

Her nedense dostlarımız ve akrabalarımıza toz kondurmayız, velev ki hatalı olsalar bile... Zaten yanlış olan da bu davranış biçimidir... 

Ortada bariz bir yanlış varsa bunu da erkekçe çıkıp söylemek gerekir... 

Ola ki dostlarımız ve akrabalarımız da biraz ders alsınlar...

Dürüst insanlar, sevdiklerine de güçlü insanlara da yalakalık yapmamalı…

Hele hak ve adalet konusunda haksızın karşısında haksız olduğunu söyleyebilmelidir... 

Şayet bunu yapmayıp, onların haksızlıklarına hoşgörü gösteriyorsa, insani hasletlerini de kaybeder...

Bir insan sahtekâr insanlara destek ve moral niçin verir?

Ya onlardan faydalandığı için ya korktuğu için ya da onların kendini dışlayacağından çekindiği için bu yanlış hareketi yapar... 

Bu yüzden toplumdaki yanlış insanlar, daha da şımarır ve çevresine de kendi şahsına da zarar verir... 

Yanlış insan, kendi desteklendiği müddetçe bilinçli veya bilinçsiz olarak çevresine hep tepeden bakar, ta ki birileri ona haddini bildirene kadar...

Toplumda yanlış kişileri durduracak irade olmadığında, kişiler kendi zararlı davranışlarını düzeltme ihtiyacını da duymayacaktır... 

Yanlış yapanları ister çıkar için isterse sevdiğimiz için desteklemek, dürüst bir insan için söz konusu olamaz. 

Toplumda haksıza haksız denilemediği için hak ve adalet yerine gelmediği gibi bizler ahlak değerlerimizden de taviz vermiş oluruz... 

Her şahıs bir toplumda birer etik denetleyici olmadan toplumdaki yanlışlar düzelmez. 

Dostlarımız, akrabalarımız, sevdiğimiz insanlar, tuttuğumuz partimiz haksızlık veya hatalar yapabilir... 

Şayet bu hataları dile getiremezsek, bu zararlı davranışları daha da artırmış oluruz... 

Peki hoşgörü denen tavizleri kime göstereceğiz?..

Hoş görü ve tolerans ancak bilmeden cahilce hata yapanlara ve gençlere gösterilmelidir...  

Olgun yaştaki insanlara ve de bilerek kendi menfaati için hainlik yapanlara tolerans gösterilemez... Çünkü hak ve adalet terazisi, bizim yüzümüzden yara alır...

Akrabaların, arkadaşların, partidaşların, kısacası sevdiklerimizin haksızlıklarını savunmak, hak ve adaleti zayıflatır... 

Hak ve adaletin olmadığı yerde ise sadece mağdurlar değil, bütün toplum zarar görecektir.

.

Raşit Anaral, dikGAZETE.com

YAZARIN DİĞER YAZILARI