Eskişehir’e eski sefer

Ulvi Alacakaptan

3 yıl önce

İnsanlar ve Soytarılar olay olmuş; iki turne yapmışım, teklifler, çağrılar sel gibi.

Eskişehir’e gideceğiz, günü birlik.

O ne!..

Oyundan önce duyurular yayınladı, bir konuşma koymuşlar; muhtemelen Şevki Yılmaz ve “Refah Partisi sunar!..” sloganları filan.

Kriz!

Parti adına oyun oynamıyoruz; konuşmaya da izin vermiyoruz.

Gurubun büyük kısmı “Biz gelmiyoruz!” diye kazan kaldırdı.

Organizatörlerle konuşuyorum.

Bu şartlarda gelemiyoruz!..” diye!

İl Başkanı yalvar-yakar: 

- Yapmayın! Bütün biletler satıldı. Minibüsler tutuldu, köylerden de akın akın insanlar gelecek.

Ekibe dönüyorum:

- Arkadaşlar burum böyleyken böyle. Gidelim oyunumuzu oynayalım… Hesabını da soracağım söz!

Hayır; ekip genç, uzlaşmasız ve taze ünlü.

Çevreden bir kaç tanıdık topladım; provaya, gidiş yolunda da devam ettik.

Salon hınca hınç, iğne atsan düşecek yer yoksunluğuna kapılacak; alel-usul bir oyun oynadık.

Sonrasında il merkezinde, Başkan’ı sağdan sola, soldan sağa bir fırçaladım; dostum “sinemacı Raşit” bile:

Ya hu çok yüklendin adama” dedi.

İstanbul’a döndük.

Fatih’te önce İbrahim Sadri’ye, sonra Barbaros Ceylan’a rastladım.

Benzer hayretlerini dile getirdiler.

- Abi inadım inat dedin, gittin oynadın ha?

İkisine de benzer cevapları verdim.

- Bunun inatla ilgisi yok! Tiyatro, sizin için geçici bir heves, benim mesleğim; sürdüreceğim.

Ne yazık ki haklı çıktım.

İbrahim Sadri, çevremizdeki en yetenekli yazar ve oyuncudur.

Şimdi usta bir ekran ünlüsü oldu.

Barbaros Ceylan müzikçimizdi.

Goncagül, “İrani” idi, yıllarca Milli Gazete’de yazdı.

Belki hâlâ!

Ben iş adamı olacağım; böylece müzikle daha rahat uğraşacağım” dedi.

Yapamazsın!” dedim.

Ne yazık ki haklı çıktım.

Sanat, kuma kabul etmez!

Barbaros, ekibimizin en olgun, en yeteneklisiydi.

Birgün, annemin Barbaros Bulvarı’nın hemen girişinde, cadde kenarındaki ev/muayenehanesinde otobüsü bekliyoruz, turneye çıkacağımız, “Abi” dedi Barbaros:

- Bizim ilk oyunlar öncesi ayaklarımız titriyordu, seyirciden çekiniyorduk, “başarılı olacak mıyız” diye? Şimdi ise seyirci beğenmiyoruz, bir havalardayız. N’olacak halimiz?

- Eee başta “bakir”diniz artık bekaretinizi kaybettiniz, geri gelmez, dikilebilir.

- Nasıl yani, sende de oluyor mu Abi?..

- Olmaz mı? Seyirci alkışıyla insanı yoldan çıkarır. İğfal eder. Bu cinsel bir gönderme değildir. Kandırmak anlamına gelir, Şeyh, lider, oyuncu bir biçimde ünlüyseniz sizi sevenler öve öve kötülük ederler size. Nefsinizi azdırırlar.

Seyirciye kulak verecek ancak çok da kulak asmayacak, kulak verecek, ancak kulağınızı kestirmeyeceksiniz.

Haklı çıktım; ne yazık ki!

.

Ulvi Alacakaptan, dikGAZETE.com

YAZARIN DİĞER YAZILARI