?>

'Türkiyesiz Suriye'de çözüm olamaz'

SETA Stratejik Araştırmalar Direktörü Doç. Dr. Yalçın, "Türkiye, ABD'ye rağmen Suriye'ye girdi. Artık, ABD, Rusya, İran ve Türkiye olmaksızın Suriye'de çözüm beklenemez" dedi. - Anadolu Ajansı

Dünya - 9 yıl önce

İSTANBUL - MURAT EĞİLMEZ

Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) Stratejik Araştırmalar Direktörü Doç. Dr. Hasan Basri Yalçın, Türkiye'nin, ABD'ye rağmen Suriye'ye girdiğini belirterek, "Artık, ABD, Rusya, İran ve Türkiye olmaksızın Suriye'de çözüm beklenemez." dedi.

SETA Genel Koordinatörü Prof. Dr. Burhanettin Duran ile "Küresel ve Bölgesel Aktörlerin Suriye Stratejileri" adlı kitabı hazırlayan İstanbul Ticaret Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi de olan Doç. Dr. Yalçın, AA muhabirinin gündeme ilişkin sorularını yanıtladı.

Bir düşünce kuruluşunun en temel vazifelerinden birinin ülkesinin etrafındaki önemli güncel meselelere dair, işe yarar bilgi üretmek olduğunu vurgulayan Yalçın, Suriye'nin, Türkiye'nin son yıllardaki meydan okuyucu meselelerinden biri olduğunu söyledi.

Suriye'de ilk başta bir demokratikleşme hareketi gibi ortaya çıkan gösterilerin, silahlı çatışmalar haline dönüştüğü andan itibaren kimsenin beklemediği uzun, karmaşık bir iç savaş haline dönüştüğünü anlatan Yalçın, Suriye'deki çatışmaların ABD, Rusya ve Çin gibi küresel aktörlerin, savaşan taraflara zaman zaman açık ve kapalı destek verdikleri bir "vekalet savaşı"na dönüştüğünü aktardı. Yalçın, bu durumun 5 yıldan fazla süredir devam etmesi itibarıyla da farklı aktörlerin birbirlerini çürütmeye yönelik bir nitelik kazandığını kaydetti.

"15 Temmuz o sopayı kırdı"

Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz kalkışmasının, Türkiye'nin Suriye'deki hareket alanını açtığını savunan Yalçın, şu değerlendirmelerde bulundu:

"Bir sopayı manivela gibi kullandığınızda, kaldırdığınız nesneye ne kadar yaklaştırırsanız o kadar kaldırırsınız ama çok zorlarsanız sopayı kırarsınız. 15 Temmuz, o sopayı kırdı. Türkiye'ye artık atacak adım bırakmadı. ABD, daha fazla birlikte yürüyebilecek imkan bırakmadı. Köşeye sıkışan kedi gibi dedi ki 'Artık ben çaresizim, ben başka yollar arıyorum. Kavgaysa kavga, Cerablus'sa Cerablus. Hadi sana rağmen girdim.' Girmesine rağmen özellikle Rusya'yla anlaşıp girmesi sonrasında bir sorunla karşılaşmadığını da gördük. Belki Rusya'yla anlaşmasa da olurdu."

ABD'nin darbe girişiminin önünde değilse bile arkasında olduğunun çok açık görüldüğünü aktaran Yalçın, "15 Temmuz, Suriye'de, Türkiye'nin ölümüne artık biz bu işi yapıyoruz demesinin gerekçelerinden biri haline geldi. 15 Temmuz'da içeride bir terör grubu vardı, devletin her tarafına sızmıştı. FETÖ, kontrol edilemeyen, kontrol etmek için kullanılan terör örgütlerinden biri. 'Onlar darbe yapmaya kalktı, ABD de buna göz yumdu' olarak okuyorum." diye konuştu. 

"ABD'nin artık tek başına bir çözüm dikte etme şansı yok"

ABD'nin, Türkiye'yi ya da Erdoğan'ı rol model alan Arap baharı sürecini kontrolünde tutamayacağı bir noktaya evrildiğini gördüğü için durdurduğunu savunan Yalçın, Suriye'de dondurulmuş bir değişim ihtimaline rağmen Esed'in tercih edildiğini kaydetti.

"Değişim olmasın da Suriye'ye İran bile, Rusya bile girsin" denildiğini vurgulayan Yalçın, ABD'nin kafasında Bosna'da devreye soktukları Dayton anlaşması gibi bir çözüm olduğu öngörüsünde bulundu.

Bölünmüş bir Suriye'nin ABD'nin kafasına en yatkın sonuç gibi durduğuna işaret eden Doç. Dr. Yalçın, "Değişim olmadı evet kaldı ama şimdi ne olacak? Bosna-Hersek, Hırvatistan, Sırbistan sınırını göz önüne getirin, öyle kontrol edilemez, devletlerin birbirlerini dengelediği, hiçbirinin hareket edemeyeceği, karmaşık bir dengeleme sınırı kurulması ihtimali veya bunun için uğraşı öne çıkacaktır. Ama ABD'nin artık tek başına bir çözüm dikte etme şansı yok. Rusya girmeden önce vardı, ama Rusya'yı istediğiniz yöne gitmeye zorlayamazsınız. Bu nedenle de umulur ki, bölünme yerine orta vadede bir siyasal dönüşüm olsun. En tercih edilebilir sonuç budur." diye konuştu.

"4 aktör çözümün parçası"

Hasan Basri Yalçın, Suriye krizinin derinleşmesinde Obama'nın doğrudan müdahale yerine bölgesel aktörleri kullanma politikasının etkili olduğunu, bu yüzden başta Türkiye olmak üzere, klasik ortağı olduğu beklenen İsrail, Katar, Suudi Arabistan hatta Ukrayna örneğini düşünürsek, birçok Avrupalı dostunu küstürdüğünü belirtti. Yalçın, ABD seçimleri sonuçlanana kadar herhangi bir çözümün mümkün görünmediğini söyledi.

ABD'nin bu tutumu nedeniyle Rusya ve İran'ın, Ortadoğu'da hayal edemedikleri geniş bir alana sahip olduğunu aktaran Yalçın, "Bu çerçevede ABD hala Türkiye'nin üzerine gidiyor. İran'ı da Rusya'yı da DEAŞ'ı da Türkiye dengelesin istiyor. Rakka'da, DEAŞ'a karşı Tayyip Erdoğan kudretli ordusunu devreye neden sokmuyor diye çıldırıyor. Türkiye'de 'Bir dakika arkadaş gel beraber karşı koyalım' deyince bu sefer PYD kartını masaya sürüyor." değerlendirmesinde bulundu.

"Ciddi bir müzakere süreci başlayacak"

Bundan sonra çok ciddi bir müzakere süreci başlayacağına da işaret eden Doç. Dr. Yalçın, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Suriye'de bulunacak çözüm, ilk başta ABD'nin istediği gibi olurdu, ama Rusya girdikten sonra artık şu 4 aktörün de çözümün parçası olması gerekir. ABD, Rusya, İran, Türkiye. Bu 4 aktör Suriye'nin kaçınılmaz parçalarıdır. Türkiye'nin doğal bir hinterlandı olduğunu gördük. O kadar üzerine gelmelerine rağmen Türkiye'nin destek verdiği Halep'i, Rusya düşüremiyor. Türkiye siyasal olarak razı edilmediği müddetçe olmaz. ABD, Rusya'yla aynı tarafa düşerse farklı bir durum olabilir. Kesinlikle bölünmeye razı olmayacak olan Türkiye. Rusya ve İran'dan herhangi birisini yanına düşürebilen Türkiye, bölünmeyi engelleyebilir. ABD'yi ne derece düşürebilir bilmiyorum ama bu aktörlerden birini yanına çekebilirse o zaman bölünme olmayabilir. 3 aktör isterse bölünme gerçekleşebilir. O çok kötü bir resim. ABD, Rusya ve İran'ın bir araya gelip, yani benzemezlerin bir araya gelip Suriye'yi Türkiye aleyhine düzenlemeleridir ki çok kötü bir rüya o."

Doç. Dr. Hasan Basri Yalçın, savaştan doğan terör gruplarına da değinerek, şu bilgileri aktardı:

"Bir terör örgütünün oluşması için coğrafi boşluk, para ve silah olması yeterlidir. Bu üçlü bir araya geldiğinde ideolojisi yoksa bile örgüt kendisine bir ideoloji uydurur. Terör örgütlerinin öfkesi, nefreti ve talebi vardır. DEAŞ örneğinde, Irak ve Suriye'de çıkması tesadüf müdür? Devlet otoritesinin olmadığı bu bölgede aşırı selefi gruplar, eski baasçı komutanlarla beraber siyasi süreçlere dahil edilmeyen Sünni aşiretlerle iş birliği yapınca DEAŞ diye bir örgüt çıkar. Buna DEAŞ, Nusra, El Kaide, Taliban ne derseniz dersiniz. Bu coğrafyada otorite boşluğu olduğu müddetçe Sünni mi, Şii mi, Kürt mü terör üretiyor demenin bir anlamı yoktur. Bu arada biz Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak, DEAŞ demeyi tercih ediyoruz. Çünkü IŞİD, DAİŞ ve benzeri söylemlerin içinde İslamik vurgu geçiyor. İslam'ı temsil ediyormuş imajı doğuyor. 'Müslüman toplumun DEAŞ'la benzerliği yoktur.' düşüncesi hakim bizde."

"Türkiye'nin amacı sınırlarını terörden temizlemek"

Türkiye'nin kendisini tehdit eden terörü yok etme amacıyla hareket ettiğini, buna etkin seperasyon (ayrımcılık) temelli PKK/PYD benzeri örgütlerin de dahil olduğunu belirten Yalçın, şunları söyledi:

"Aynı şekilde Haşdi Şabi diye Irak merkezi ordusunun kontrolü dışında paramiliter bir grup çıktı şimdi. DEAŞ'tan kurtarılan bölgelerde insanların ellerini bağlayıp, cayır cayır yakıyorlar. Aynı reddiye, ötekileştirme hepsi burada da var. Biz bunu grafik olarak da çalıştık, Türkiye'nin güneyinde aşağı yukarı bin kilometrelik bir sınırda devlet yok, mesele bu. Siz içinizde ne kadar sıkı tedbir alırsanız alın terör örgütleri bir şekilde o bin kilometrelik sınırdan silah sokar, para sokar, teröristi sokar ve terör yaparlar. Türkiye'ye yönelik terörün en şiddetlendiği dönem 91-92 dönemidir. Veriler açıkça şunu söylüyor ki; Türkiye'de terör dediğimiz şey aslında 91'de çekiç güç geldikten sonra yükselmiştir. 83'te doğmuş, doğmuş da ne olmuş? Senede 30-40 eylem yapmış. 91'de Saddam kontrolü kaybettiği zaman Kuzey Irak'ta zirveye çıkıyor. Silahlı mücadele 98'de iniyor, 2003'te yükseliyor. Barış süreci eylem duruyor. Sonra Suriye ile birlikte tekrar yükseliş. O kadar çıplak gerçektir ki ölüm ve yaralanma tabloları."

dikGAZETE.com
Haftanın Öne Çıkanları

Cerablus eğitim yuvalarına kavuşuyor

2016-10-28 15:47 - Dünya

Giresun Günleri’nin ardından

2016-10-28 14:37 - Kültür Sanat

Yükseköğretim kurumlarıyla ilgili karar Resmi Gazete'de

2016-11-01 09:22 - Gündem

'Türk iş adamları Afrika için ideal profile sahip'

2016-11-01 14:17 - Ekonomi

Peelingle siyah noktalara son

2016-10-27 14:08 - Sağlık

Geleceğini kaybedince geçmişini aramaya başladı

2016-10-26 23:57 - Gündem

Modern çağın en çok tartışılan konusu yapay zeka

2016-10-31 16:17 - Sağlık

TMSF iki şirketi satışa çıkardı

2016-11-01 12:52 - Ekonomi

Bakan Arslan'dan 'siber saldırı' uyarısı

2016-10-31 17:03 - Gündem

Darbecilerin Mısır'ında Bedii ve 36 kişi hakkındaki müebbet cezası onandı

2016-10-26 23:02 - Dünya

İlgili Haberler

Hamas Gazze'deki İsrailli esirleri Kızılhaç heyetine teslim etmeye başladı

08:22 - Dünya

Hamas, serbest bırakacağı 20 İsrailli esirin isim listesini açıkladı

07:57 - Dünya

Mısır, Şarm eş-Şeyh Barış Zirvesi'ne katılacak liderlerin listesini açıkladı

01:58 - Dünya

Trump, Gazze'de yürürlüğe giren ateşkes için İsrail ve Mısır'a gitmek üzere Beyaz Saray’dan ayrıldı

00:22 - Dünya

Fransa'da yeniden Başbakan atanan Lecornu hükümetini kurdu

00:18 - Dünya

Günün Manşetleri

Hamas Gazze'deki İsrailli esirleri Kızılhaç heyetine teslim etmeye başladı

08:22 - Dünya

Almanya’nın sessiz denge faktörü Sinan Selen ve iç istihbaratta Türk profili! -Ömür Çelikdönmez yazdı-

07:58 - En Son Yazılar

Hamas, serbest bırakacağı 20 İsrailli esirin isim listesini açıkladı

07:57 - Dünya

Otomotiv üretimi yılın 9 ayında yüzde 3 arttı

07:33 - Ekonomi

Mısır, Şarm eş-Şeyh Barış Zirvesi'ne katılacak liderlerin listesini açıkladı

01:58 - Dünya