USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

KAFDAĞI’NDAKİ YÖNETİCİLER ve TÜRKİYE -2-

04-01-2016

KAFDAĞI’NDAKİ YÖNETİCİLER ve TÜRKİYE   (Bölüm 2)

İnsan Hakları Evrensel Bildirge’sinin 30. Maddesinde de belirtildiği gibi, Temel insan Haklarını ne bir devlet, ne de bir toplum, ne de bireyler ihlal edemez. Yöneticilerin, başörtülü kızların eğitimini engellemek ve de kendi anlayışlarını dayatmak gibi bir hakları olmadığı bu bildirgede yeterince açıklanmaktadır.

Ülkemizdeki toplumsal gerçeklere baktığımızda, tarafsız anketlerin bile başörtüsü yasağıyla çeliştiğini görüyoruz. 2007 de yapılan (Tarhan Erdem’e ait) başörtüye ait anket televizyonlarda ayrıntılı bir şekilde yayınlanmış ve uzun tartışmalara yol açmıştı.Bunların en dikkat çekici olanı:

Türkiye genelinde başörtülü kadınların sayısı: Yüzde 69,4

Başörtü yasağına karşı çıkanların sayısı ise : Yüzde 78

Bu tabloya rağmen, yasağa karşı olan yüzde 78’in sesi, neden yüzde 22 kadar çıkamıyor? Başörtü karşıtı olanların seslerinin daha fazla çıkmasının nedenlerini düşündüğümüzde karşımızda bizi yönlendiren elit bir azınlığın etkinliğini görmekteyiz.

 BU OLİGARŞİK YAPI...

İşte sorun da burada başlıyor. Bu noktada Jakoben (Tepeden inme) bir gurubun, halkın başına monte edildiğini fark etmekteyiz. Bu oligarşik yapı, halkımızı kendilerinin belirlediği şekil ve kalıpta tutmak için siyaseti, medyayı, özel sektörü, bürokrasiyi ellerinde tutmaktadır.

Bu durum halkın yeni deneyimler kazanmasıyla değişmeye başlamış ve Ak Parti’nin seçimleri kazanıp iktidar olmasıyla değişmiştir. Bu olay, jakoben (tepeden inmeci) gurubun direnmesine rağmen gerçekleşmiştir.

 ONLAR İÇİN 47 MİLYARI ÇALANLAR ÖNEMLİ DEĞİLDİ...

Türkiye ilk kez başını örten bir başbakan hanımı ve cumhurbaşkanı hanımına kavuşmuştur.Yukarıdaki ankete bakıldığında halkın çoğunluğunun başörtüden yana olduğunu gördüğümüz için ilk kez halkın sandıkta doğru oy kullandığı ve şimdiye kadar olanların düzeltildiğini görmekteyiz. Şimdiye kadar yapılan seçimlerde ise halkın çoğunluğu, önüne konulan tercihlerle sınırlı olduğundan, kendi öz benliğine ve düşüncesine uyan bir parti yerine kendine yakın kabul ettiği -sağcı tabir edilen- bir partiye oy vermek zorunda bırakılıyordu. Kısacası, ilk kez halk kendine benzeyen, kendi gibi düşünen insanları başa geçirmiştir.

Ancak, egemenliği elde tutmaya çalışan çevreler bu seçim sonuçlarını hiç de beğenmemişti.

Ak Partinin kısa iktidarı zamanında Türkiye’de elli yıldır yapılamayan büyük işler başarılması tesadüfü değildir.

Ak Parti iktidarı öncesine bakıldığında, Bülent Ecevit’in başbakan olduğu koalisyon hükümetinin başarısızlığı sonucunda Türkiye tarihinde ilk kez “ – 9 “ büyümeyi görüyoruz... Sokaktaki insan, bu “-9” un faturasını ödediğinin farkında olduğunda iş işten geçmişti… Ak parti böyle bir enkazı alıp taşımak zorunda kalmasına rağmen büyük başarılara imza atmıştır... 22 bankanın battığı 2001’de 47 milyar dolar hortumlanmıştır. Bu kadar büyük bir rakamı çalanlara çanak tutan o zamanın başbakanı, Bülent Ecevit’tir. Üstelik bu başbakan milletin başörtülü olarak seçtiği vekil Merve Kavakçı’yı da meclisten kovmak için milletvekillerine kürsüden emirler yağdırmıştır. Onlar için 47 milyarı çalanlar çok da önemli değildi… Nasıl olsa o paraları yine bu milletten çıkacaktı. Öyle de oldu, Bülent Ecevit, Mesut Yılmaz ve Devlet Bahçeli devleti iflas ettirdikten sonra hükümeti öylece bırakıp kaçtılar. Bu borçları ve IMF’nin 23 Milyar borcunu yeni gelen hükümet tek tek ödedi ve IMF’yi de ülkeden kovdu. Böylece Türkiye kimseden borç almadığı gibi emir de almayacak seviyeye gelince yeni hamleler yapma imkânına kavuşmuş oldu.

 TÜRKİYE 2023'E KADAR...

50 senedir hiçbir ek çalışma yapılmayan devlet demir yolları yeniden faaliyete geçmiş ve cazip hale getirilmiştir. Hızlı trenlerin hizmete koyulması bile şimdiye kadarki zihniyetlerle ülkesine hizmet verenlerin farkını ortaya koymaktadır. Marmaray gibi boğazın iki yakasını birleştiren dev demiryolu projesini yine Ak parti hükümeti gerçekleştirmiştir. Ak parti’nin komşu devletlerle senelere dayanan düşmanlıklarının kaldırmasının faydası, yine bu ülkenin insanına olmuştur. Dış ülkelerle olan gerilimin azaltılması, siyasi gerilimin düşmesi, güvenlik harcamalarını ekonomiye kazandırılmasına da sebep olmuştur. İyi ilişkilerin başlamasıyla ihracatımız büyük ölçüde artmıştır. Sadece ihracat değil, sosyal ve kültürel kazançlar da elde edilmiştir.

Yine Ak Parti döneminde enflasyonun düşürülmesi, çevresel çalışmalar hız kazanmış, konut üretimi, Haliç’in temizlenmesi, su konusunun çözülmesi, çöplerin yeniden ekonomiye kazandırılması,deniz taşımacılığı, metro ve metrobüslerin şehirlerimize kazandırılması, okul kitaplarının ücretsiz verilmesi, SSK’nın soyulmasının önlenip,daha iyi hizmet vermesi,Türkiye’de yeni petrol yataklarının ortaya çıkarılması,Türkiye’yi soyan çetelerin, organize suç örgütlerinin üzerine cesaretle gidilmesi gibi birçok çalışmanın göz ardı edilmemesi gerekir. Uydular, tanklar, helikopterler, insansız uçaklar ve hızlı trenlerin yerli yapılması ise yurt dışı güçleri harekete geçirmiştir. Hele üçüncü köprüler Avrupa’nın en büyük hava alanı ve kanal projesinin devreye girmesi bardağı taşıran son damla olmuştur. Türkiye 2023’e kadar Tayip Erdoğan’la giderse yeniden -Osmanlı gibi- dünyanın lider ülkesi durumuna geleceğini bütün dünya görmüştür. Bu yönde yabancı liderlerin açıklamaları bile mevcut.

 YERLİ İŞBİRLİKÇİ HAİNLER KENDİ ÜLKESİNE...

Özellikle İsrail ve İngiltere’nin başını çektiği grup Türkiye’yi dizginlemek ve kontrol altına almakta zorlandıklarını her fırsatta dile getirmeye başlamışlardır. Bu batı bloku yurt içindeki yerli işbirlikçileri de kullanarak her türlü entrikayı çevirmeye başlamıştır.  Egemen çevreler, Ak Parti’nin önünü kesmek için bir sürü oyunlara girişmelerine rağmen Ak Parti inadına daha büyüdü… Sonun da yerli işbirlikçi hainler kendi ülkesine ihanet edecek kadar ileri gitmişlerdi… MİT’in yurt dışına yardım için gönderdiği tırların durdurulması bir yana bu gizli çalışmalar bütün dünyaya da ispiyon edildi. Oysa başka ülkelerin gizli teşkilatlarına en ufak bir engel de sorgusuz sualsiz o insanı kaybetmekteyken bizde gazetelere baş manşetler yapılarak “gazetecilik kahramanlıkları” bile yapılacak kadar ileri gidilmiştir.

 Üstelik her gün cumhurbaşkanı ve Ak Parti’ye hakaret yağdıran manşetler atıldığı halde ülkemizde özgürlüklerin olmadığı çarpıtmasını da bütün dünyaya ilan etmeden çekinmediler. Zaten dış ülkeler de bu kahraman (!) yerli işbirlikçilerden bunu bekliyorlardı… Ülkede diktatörlükle suçladıkları Tayip Erdoğan taksi duraklarını ziyaret edip, onlarla çay içen, evlere giderek halkın her kesimindeki insanları ziyaret eden, mitinglerde “kardeşlerim” diye hitap eden çocuklarla çocuk olup onlarla sohbete zaman ayırabilen mütevazı biri… Tayip Erdoğan’la birlikte  uzaktan siyah uzun otomobillerinin arkasından fötr şapkasını sallayan Kaf Dağı’nın ardında dolaşan cumhurbaşkanı ve valiler devri kapanmıştır!..  Tayip Erdoğan’ın dik duruşunu diktatör olarak değerlendirenlerin niyetleri belli kişiler olduğunu bu millet anladığı için onu büyük bir oyla cumhurbaşkanlığına getirmiştir… Tayip Erdoğan Türkiye’nin onuru için dik duruyor, sadece kendini için değil, ülkesini de kimseye ezdirmiyor. Yerli ve yabancı hainlerin karşısındaki Tayip Erdoğan’ın dik duruşunu ve Türkiyemizin onurunu korumayı, diktatörlükle değerlendirenler önce kendilerinin ne büyük bir gaflette olduklarını test etmeleri gerekir…

Cumhurbaşkanı sarayından iftar masalarına kadar hesap sormaya çalışanların bunu hangi niyetle yaptıkları belli!..Bazı insanların kafası  hala eski Türkiye’den bir türlü çıkamıyor. Kardeşim devir değişti, biraz uyanalım… Eskiden cumhurbaşkanını halk seçmiyordu, şimdi halk seçiyor. Bu, büyük bir değişiklik değil mi? Bu sarayın dedikodusunun yapılması bile hâlâ konuyu anlamamış arkadaşların var olduğunu gösteriyor.Bakın açıkça Tayip Erdoğan diyorki “Ben halkın oyuyla direk cumhurbaşkanı oldum. Milli geliri 10 bin doların üzerine taşıdım, daha önceki koalisyon hükümetinin batık bankalarının ve IMF’nin borçlarını ödedim,Yerli hızlı trenler,uydular,tanklar,helikopterler,insansız hava araçları,yerli silahlar ürettim,ihracatı artırdım,metrolar,duble yollar,hava alanları,Marmaraylar,geçitler,asma köprüler yaparak ülkemi dünya ülkeleri arasında ilk sıralara taşımaktayım.Bütün dünya Türkiye’den bahseder hale geldi,istediğimiz devlete bile açıkça haksızlıklarını haykırabiliyoruz.Birleşmişmilletlerde bile iki yüzlü politikalar yapıldığını bütün dünyaya haykırma cesaretini güçlü olduğumuz için yapabilmekteyiz. O halde Türkiye’nin itibarını daha da ileriye taşımak boynumun borcudur. Diyor.  ülkeyi ve milleti yukarı taşımak için bunca çalışmalar yaptım başkanlık sarayı da bu çalışmalar için yapılmış bir hizmet mekânıdır. Kremlin Sarayından, Beyaz Saray’a kadar dünyada yüze yakın sarayı görmeyenlerin sarayın dışa karşı yapılmış bir itibar anlamı taşıdığını da anlamaları beklenemez. Saray Tayip Erdoğan’ın evi anlamını taşımamalı!.. Tayip gidince başkası gelip,oturacak orada… Asıl sorun bu değil, bu saray ne görevler yapacak.Onu şu anda bile fark edemeyenlere şaşıyorum. Sarayın her gün halka açık olnması,muhtarların,ihracatçıların,şehit yakınılarının ve de her kesimin toplu olarak zaman zaman cumhurbaşkanlığında toplanmasının anlamını anlayamıyanlar sarayın işlevini de bilemez.Orada olan külliyelerin neden yapıldığını da idrak edemez.Milyonlarca kitabı olan bir kütüphane Tayip Erdoğan okusun diye de yapılmadı.Bu saray bence katılımcı demokrasiye geçiş için önemli bir adımdır. Ülkesini geliştirmiş bir cumhurbaşkanı Yeni Türkiye’de bir reforma daha imza atıyor. Ülkesinin geleceğini için tüm ülke insanlarını bu saraya toplayıp istişarede bulunacak  bir ortamı ve sistemi oluşturmaya çalışıyor. Bu sarayı anlamak isteyenler olayı doğru okumalıdır.

 "CEP TELEFONLARINIZI 24 SAAT AÇIK TUTUN"

Halka yakın olmayı ve “ilk” sayılabilecek adımları cesurca atan cumhurbaşkanı Tayip Erdoğan’ın şimdiye kadar yaptığı hizmetler bu kısa yazıya sığmayacak kadar büyüktür.

İnsanlarımıza büyük hizmetler getiren Ak Parti her alanda ilklere imza atmaya devam etmektedir. Sn Tayip Erdoğan’ın yöneticilik yapacak kadroya verdiği talimatlardan biri de : “Cep telefonlarınızı 24 saat açık tutun!”

Gerçekten ben iki belediye başkanıyla ilk kez cep telefonuyla konuşma imkânını buldum. Bu takdir edilmesi gereken bir gelişme… Bütün yöneticilerimizin halkla iletişim kurması gerekiyor. Bizler Kaf Dağı’nın arkasına ulaşamıyoruz. Ak Parti’nin ilkleri başlatması ve statükocu ezberi bozması bazı insanlara ters gelebilir. Bizler ülkemiz için bu reformist hareketlerin arkasının gelmesini istiyoruz. Ülkesini düşünen herkesin ideolojik yaklaşımları sebebiyle Türkiye’ye fayda sağlayacak açılımları engellemesi büyük bir hata olacaktır. Unutmayalım ki aynı gemide yolculuk yapıyoruz. Bu gemiyi delme hakkına da kimse sahip değil.

Muhalif olanların bilmesi gereken ise Türkiye’de hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Geriye dönüş yok. Eski hantal merkeziyetçi yapının çağımıza ayak uydurması söz konusu değildir. Bu nedenle, bundan sonra da halktan uzak, Çankaya Köşkü’ne kapanmış ve uzaktan fötr sallayan cumhurbaşkanları ve Kaf Dağı’nda dolaşan yöneticiler istemiyoruz.

Raşit Anaral, dikGAZETE.com için yazdı

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?