USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

Anadolu’nun Anadolusu -Bir ben vardır bende, benden içeri-

Anadolu’nun Anadolusu -Bir ben vardır bende, benden içeri-
10-02-2022

ANADOLU’NUN ANADOLUSU

“Bir ben vardır bende, benden içeri”

Müktesebatımı saymazsak tam 15 yıldır geceli gündüzlü, başka hiç bir iş yapmadan sadece ve sadece tarihî coğrafya, bilhassa da Göller Bölgesi’nin tarihî coğrafyası üzerine çalışırım. 1968 İTÜ mezunuyum. 

Dört yıl Karayolları, yirmi yıl Isparta’da, on yıl da Ankara Büyükşehir Belediyesinde çalıştım.

Ankara’ya gelişimin ikinci yılında (1995), 20 yıl arkasında ve önünde koştuğum partinin de diğer partilerden hiçbir farkı olmadığını gördüm ve siyasi çalışmalardan elimi eteğimi çektim. 

Hiç olmazsa köyümün tarihçesini bâri yazayım” diye, kendimi o yöne doğru hazırlamaya ve mahallî malzeme toplamaya başladım. Doğrusuyla yanlışıyla siyasetteki büyük sorumluluğumu kabul ediyor, ama onun muhasebesini şimdi yapmak istemiyorum.

Dile kolay, 2006’dan beri 15 yıl; 180 ay; 5 bin 500 gün; 132 bin saat eder. Derler ki, zahidin uykusu da zikirden sayılır. 

Sıcakta yumurtanın bile piştiği Haziran ve Temmuz aylarında ekin biçerken, çok çalışkan biri olan rahmetli anam, “biraz dinlenin, dinlenmek de çalışmaktan sayılır” derdi. 

Bilen bilir, dinlenirken de çalıştım. Zeki Müren, “bu odada yoruldunsa, geç, öteki odada çalış” derdi. Dinlenirken de, telefonla da değerli hocalarımla ve bilhassa Mustafa Kahramanyol ve Kâzım Yaşar Kopraman ile çalıştım. 

Benim hummalı çalışmama sabrettikleri için aileme ve bilhassa kıymetli eşime teşekkür borçluyum. Onun hakkını ödeyemem.

Rehbersiz çalışmak, balkanlık içinde yol aramaya benzer. Benim ilk rehberim, henüz çocukluktan gençliğe geçmek üzereyken tanıdığım Ömür Çelikdömez oldu. 

Ben yirmi yaş büyüğüm, lâkin akıl yaşta değil baştaymış. Devlet Arşivlerinin yolunu o gösterdi. 

Osmanlı coğrafyasına ait bütün tahrir defterlerini satın aldım. 1530 tarih, 438 Nu. MVAD I, Hamit l., Afşar kz., 63 hane, 7 mücerret, bir pîr-i fânisi bulunan Kütrenek karyesi (Kötürnek) benim köyümdü. 5000 Akçe geliri ve mescidine ait, sipahinin karışamadığı on dönüm bir vakfı vardı.

Köyümle ilgili 500 sene evveline ait bir kayıt, beni sevindirdi. Bu sevinçle komşu köyleri aramaya başladım: Yeñice-köyü köprüsü, Afşar kz.: 314 (MVAD I., 1993: 68) kaydı dikkatimi çekti. Bu köprüyü aramaya karar verdim. 

Uzatmayayım; bu köprünün Kemer Boğazı’nda ve göl altında kaldığını öğrendim. Batı Anadolu tarihini bir düzene koyan keşif, bu köprü oldu. 15 yıldır, bu köprü merkezli çalışıyorum. “Saçının tellerine gönlümü taktı kader” misali;

15 YILIMI BİR KÖPRÜYE TAKTI KADER.

“Vuslat vaki olunca da aşk bitermiş”, onun içindir ki, köprü bizden sürekli kaçmaktadır.

1.Bugün güney-kuzey uzunluğu 50 bm olan Eğirdir Gölü, 500 yıl önce iki ayrı göldü ve iki göl arasında 14-15 binmetre uzunluğunda kuzeyden güneye doğru akan ve muhtelif adları bulunan yılankavî bir ırmak vardı.

2.Denizli-Dinar üzerinden gelen Kıral Yolu, bu köprüden geçerek Beyşehir-Tarsus üzerinden şarka giderdi. Köprü bir fay hattı üzerinde bulunduğu için her sarsıntıda yıkılmış olmalıydı. Arşiv belgesine göre, “Her an haraba müteveccih olan köprünün onarımı için bir vakıf kurulmuştu”. Bu vakıf kurulmamış olsaydı, Göller Bölgesi ve Batı Anadolu’nun tarihi, belki kıyamete kadar bilinemeyebilirdi. Köprüyü batıya doğru geçtikten sonra Garip köyü ile Kayaağazı Mahallesi arasında, Kıral Yolu’ndan ayrılan bir yol, Bozdurmuşbeli üzerinden Şuhut-Afyon ve Çay-Bolvadin üzerinden İznik’e ve bir yol da İnegöl-Taşköprü (Kibotos) üzerinden İstanbul’a giderdi. Bir yol da Akşehir üzerinden Konya ve Akşehir-Doğanhisar-Bağırsakdere Boğazı üzerinden Karaman ve Tarsus’a giderdi.

3.Miryokefalon Savaşı, bu köprü ve devamındaki 15 bm’lik yol boyunca yapılmıştı.

4.Ünlü Firik şehri Kelene, Kemer Boğazı ile Yenice Sivrisi arasında ve Marsyas ırmağı kıyısındaydı. Buna bağlı olarak Apameya kenti de Barla-Boyalı Mahallesi önlerinde ve göl suları içinde kalmıştı.

5.Apameya, Menderes kıyısındaki eski Myria (Myrina, Myrna) kenti üzerinde kurulmuştu. Soter Antiyokus, önce Yalvaç Antakyası’nı inşa ile Myria’da oturan Magnetleri burada iskân etti. Myria’nın yerinde de anası Apama adına Apameya’yı (Apameia) kurmuştu. Hıristiyanlık döneminde de Myria eski adına geri dönmüştü. Kanaatimce Apama bir Türk’tü. Çünkü “Apa” Türkçe bir ad idi. Şarkîkaraağaç’ta “Ma” mezarlığı denilen bir höyük vardır.

[İnsanlar, her olayı Isparta’ya götürdüğümü söylüyor. Kimisi de bunu dillendirip, Hacı Abi, Hocam, bu kadar da olur mu, her şeyi Isparta’ya taşıyorsunuz diyorlar. Malazgirt, 1146 Andrakman (Adrianopolis), 1243 Kösedağ, 1262 Derebucak-Dalayman, 1289 Gingler (Dinar), 1343 Karanbük savaşlarını Isparta’ya getirdim mi?

6.Battal Gâzî’nin, Çay-Çayıryazı köyündeki Höyük üzerinde yattığını söyleyen ben değil miyim?

7.Siyâvuş’un, Çay-Geneli köyü; Köreke dağı eteği; 4x11.30 mxm ebat mezarda yattığını söyleyen kim?

9.Hades savaşının 1057 Ağustos ayında Çay-Karamıkkaracaönren ovasında yapıldığını söyleyen kim?

Truva Savaşı’ndan 15-20 sene önce MÖ 1200’ler civarında Amozonların savaşlarından söz edilir. Selçuklu devleti MS 1300’lerde yıkıldığına göre iki tarih arasında 2500 yıl geçmiştir. Kemer Boğazı civarında her sene bir olay olsa 2500 olay eder; benim yazdığım topu-topu 50, hadi bilemedin 100 olay. İnsan biraz insaflı olur!]

10.Malazgirt savaşı sonrasında Roma’da taht kavgaları başladı ve her imparator Türklerden yardım istedi. İmparator, 1073’de Artuk Beyi yardıma çağırdı; kendine geniş toprak ve para verdi. Benzer olayı Tutuş da yaptı. Artuk ve Tutuş, Sultan Melikşah tarafından geri çağrılınca bu defa bu boşluğu Süleyman-şah doldurdu ve 1074 veya 1075 yılında bir antlaşmayla Uluborlu başta olmak üzere geniş topraklar elde etti (Anna, 1996: 16 açık.4).

Süleyman-şah, Lampe’li (Senirken-İlegüp) Botanyates’i destekledi ve Botanyates imparator oldu. Süleyman-şah, Kemer Boğazı ile İstanbul arasındaki askeri yolu takiple Bursa-İznik’i fethetti ve taht merkezi yaptı (yıl 1080). 1074 veya 1075 yılında fethedilen İznik, İlegüp-İznik, 1080 yılında fethedilen İznik ise Bursa-İznik idi.

1081’de Aleksi Komnen imparator olunca Borilos ve Germanos’u Bizans sarayında göremeyiz. Kanaatimce Borilos Emir Basan, Germanos ise Yalvaç Gele-germi (Karme) civarı beyidir; saraydan atılınca Çaka (Tzachas, Tzouka: Suka) adıyla anılmıştır. Tzouka Nisterin, iki göl arasındaki ırmağın geçtiği, Efes - Ayasuluk’un bulunduğu ovanın adıdır (Remsi, 1960: 117 Teofan. 439).Teofanes, Kemer Boğazı civarında yaşayan bir azizdir.

Süleyman-şah, 1084’de Antakya’nın fethine giderken Bizans askerî yolunu takip etti; Bozdurmuşbeli, Kemer Boğazı, Beyşehir, İbradı yoluyla Side’ye (Eski Antalya), oradan da gemiyle Süveydiye limanına çıktı. 

Bu arada İznik’i Ebu’l-Kasım, Uluborlu-Senirkent ovasını Muhammed İlhan, iki göl arasındaki ırmak civarını Çaka, Barak, Tanrıvermiş, Hoyran ovasını Kundan, Eğirdir şarkını Alp Kara, Yalvaç civarını Yalavaç beylere emanet etti. 

O, 1086 yılında Caber kalesinde intihar etti, iç organları oraya, na’şı ise Halep’e gömüldü. Onun için onun iki mezarı vardır.

Kılıçaslan (ve Kulanaslan) Kıral Yolu’nu takiple 1093 başında Kemer Boğazı’na geldi, bölgenin beylerinden asker aldı ve Bizans askerî yolunu takiple Bozdurmuşbeli üzerinden İznik’e geldi ve tahta çıktı. 

Bu arada Kemer Boğazı’nda tanıştığı Çaka Beyin kızıyla evlendi. 1095’de Aleksios Komnenos’un hilesiyle Kemer Boğazı yanında Çaka Beyi öldürdü ve imparatorla “Rumlar Anadolu’ya (Anadolu veya Asya Eyaleti), Türkler de Adalar’a (Eski Eğirdir Gölü’ndeki adalar) saldırmayacak” diye bir antlaşma imzaladı.

Bundan sonrası belli; 1096 yılındaki Haçlıları kolayca mağlup ettik, ama 1097 yılında gelen Haçlılar, Bursa-İznik, Eskişehir, Bolvadin, Senirkent-İznik (Lampe), Barla, İzmir (Myria: Apameya), Efes, Eğirdir, Gelendost ve Yalvaç’ı zaptettiler ve Türkler, Şarkîkaraağaç, Beyşehir ve Konya tarafına atıldılar.

Türkler, kaybettikleri bu yerleri geri alabilmek için tam iki asır (1308 yılına kadar), Şarkîkaraağaç ile Uluborlu arasında Bizans ile savaştılar. Onun için bu harplerde zikredilen isim ve yer adlarını Anadolu Eyaletinde aramak gerekir. 

Şimdiki İzmir, Efes, Edremit, Balıkesir, Manyas, Çanakkale Boğazı ve Bursa-İznik taraflarında aramak abesle iştigaldir.

Bir misalle bu konuyu kapatalım: Remsi’nin Balıkesir’e taşıdığı Akhyraous (Kotoiraikia) benim köyüm Kötürnek, Kiminas Yalvaç-Gemen, Aorata Şarkîkaraağaç-Oras, Hellespontus dediği yer ise Firikya Hellespontia veya Kemer Boğazı’dır.

11.Enez’de yapıldığı iddia edilen savaşı, Barla altı ve Ainos önündeki Kelbianos ovasına getirdim.

12.Tuna nehri yanında aranılan, daha doğrusu bilinmeyen Uz Gölü için Eski Eğirdir Gölü dedim.

13.Şumnu ilerisinde denilen “Yüz Tepeler” için Uluborlu-Senirkent ovasıdır dedim.

14.Hellespontus zannedilen Firikya Hellespontia’yı Kemer Boğazı’na getirdim.

15.Troia destanındaki güzel Helena, boğazdaki kadın (Kemer Boğazı geçidi) olmalıdır (Anna, 1996: 208).

16.Şair Homeros’un da Smirna’lı (İzmirli) değil, Myria’lı (İzmirli) olduğunu düşünüyorum.

17.Kizikos ile Kaikos arasında bulunduğu söylenen Troad’ın, Çirişli Dağı ve çevresi olduğunu düşünüyorum.

18.Kizikos’un Afşar-Kızık mevkiinde, Kaikos’un ise Hoyran ovası olduğunu gördüm.

19.Çaka Beyi, Urla’dan, iki göl ve iki göl arasındaki ırmak sahillerine getirdim. Zaten o, Urla’ya hiç gitmedi.

20.Neutroja (eski) Tralleis, yani Barla olduğuna göre (Grigoras, 1973: 137), eskisi de ona yakın olmaz mı?

21.İlk yedi kilise Efes, Gelendost-Höyük önü, Laodikya Eğirdir, Sart Barla, İzmir Apameia (Myria), Thyateira Kemer Boğazı şarkı ve yanı, Bergama Gaziri Adası, Filadelfiya ise Yalvaç idi. Bu konuda makale yazdım.

22.İmruu’l-Kays’ın öldüğü Asîb dağı eteği, Kemer Boğazı şarkı, Marsyas (Aisepos) ırmağı kıyısı idi. Kelene, Apameia, Eumeneia, Adramition, Amorion, Edirne, Kiminas, Aorata,  Poimenenon; hepsi de Küçük Firikya’da idi.

23.Amorionlu ve Firikyalı olduğu söylenen Ezop’un da Aisepos ırmağı yakınından olduğunu düşünüyorum.

24.Dağlı Trakyalı olduğu söylenen Spartaküs’ü de Kemer Boğazı civarına getirdim (bk. Remsi, 1960: 187).

25.Epiktetos, zaten Kemer Boğazı bölgesinden. Bu konuda makale yazdım (bk. DikGazete).

26.965 ile 1300 arasında zikredilen Hıristiyan Peçenek, Kuman, Sarmat ve Oğuzların Kemer Boğazı civarında mücadele ettiklerini gördüm. Pithekas (Barla), Becene (Uluborlu), Bisse (Senirkent-Başköy), Banos veya Banıs (Eğirdir-Banıs) ve daha birçok ismin, bu Ortodoks Türklerin bir hatırası olduğunu düşünüyorum.

27.İşin en mühim kısmı, can alıcı noktası olan Kıral Yolu (via regia) ve Roma Askerî Yolu’nu tespit ettim.

28.1073-1097 arası Bursa-İznik civarı ve 1280-1308 arası Söğüt civarında vukû bulan birkaç olay hariç, 1075 ile 1308 yılları arasında Türk-Bizans mücadelesinin hepsi de Küçük Firikya’da vukû bulmuştur. Herkes, tarih ve tarihî coğrafya bilgilerini gözden geçirmeli, Eğirdir Gölü’nde vukû bulan değişimi esas alarak güncellemelidir.

GÖLLER BÖLGESİ VE BATI ANADOLU’DAKİ BEYLİKLER

Göller Bölgesi ve Batı Anadolu’daki Beylikler, daha doğrusu Büyük Uc Beyliği hakkında bugüne dek verilen bilgiler tamamen yanlış ve eksiktir. 

Bu konuda açılamayan bir kilit var

Kanaatime göre biz olmasaydık, bu kilidi çözmek için gayret gösterecek biri çıkmayabilirdi. Bu konuda da göldeki değişmeyi fark etmenin ve bizim Eğirdir Gölü çevresinden biri olmamızın çok büyük payı vardır. 

Tabii bunda mühendis olmanın, akademisyen olmamanın da büyük bir katkısı vardır. Bunu izah etmeğe çalışayım: 

Akademisyenler, umumiyetle tarihî coğrafyayla ilgilenmedikleri için olacak, kendilerini öncekilerin yanlış ve hatalı izinden yürümeye mecbur hissediyorlar. Onun için de yeni bir şey ortaya koymaları mümkün değildir. 

Biz, ilmî bir yöntemle önümüze çıkan her malûmatı değerlendiriyoruz: Kâh öncekilerin ne dediklerine bakıyoruz, kâh yeryüzünde kendimize yeni bir yol açarak ilerliyoruz. Yer adlarını ve halk söylencelerini yeniden anlamağa ve yorumlamağa çalışıyoruz. İşte bu adlardan birisi Amourios, diğeri ise Koterinus kelimesidir.

Amourios kelimesi, bugüne kadar Omur, Emir, Ömer, Umur gibi yorumlanıp, bu yorumun ardında dolanıp duruldu ve en az bir asır kaybedildi. 

Tabii bu arada ülkemiz de kaybetti. 

Gerçekle hiçbir ilgisi ve alâkası olmayan “Diriliş Ertuğruldizisi yapıldı. Bunun vebali kimin? Sorumsuz ve çok kolaycıyız. Üfürmede üstümüze yok.

Amourios kelimesini görür görmez, bunun Amorionlu demek olduğunu ve onun da, Hamidoğulları Beyliğinin kurucusu kabul edilen Hamid Bey olduğunu düşündüm. Hamid Bey, 1262 yılında Şarkîkaraağaç’ta şehit edilen ve Şeh Menteş mezarlığında yatan Uc Gâzîsi Mehmet Beyin (Menteş-şah) oğlu idi ve kanaatimce Menteş adının kökeni Bintaş idi ve (b)-(m) değişimiyle Menteş olmuştu. 

Benzer şekilde Koterinus adı da Kötürnekli demekti ve esas adı, büyük Türk ailesine mensup (Alâeddin Keykubad’ın oğlu?) Ahmet idi (bk. Turan, 1998: 464, açık.14).

Böylelikle birkaç asırdır kitli duran kilit açılmış oldu. 

Gerisi kolaydı artık. 

Zaten merhum Zeki Velidî Togan, Büyük Uc Gâzîsi Mehmet, kardeşi İlyas, damadı Ali, yakınları Sevinç (ve Salur) Beylerin Hamidoğulları olduğunu söylüyordu, ama büyük tarihçiye kulak veren yoktu (Umumî Türk Tarihine Giriş, 3. Bs. 1981, s.320).

29.Böylece Hamidoğulları Beyliğinin, ilk beyinin Mehmet Bey (Menteş-şah) olduğunu, bu beyliğin ilk adının Denizli (Eğirdir) Beyliği, Mehmet Beyin çocuklarının Hamid, Aydın ve Mesut, kardeşi İlyas Beyin çocuğunun da Saruhan Bey olduğunu, hatta bu beylerin 1308 yılına kadar Eğirdir Gölü çevresinde bulunduklarını iddia ettim.

30.Ertuğrul-şah ve atası Kaya Bey, Mehmet Beye (Şeh Menteş) tâbi olarak, siyasî faaliyetler yanında Çaka Bey gibi Eğirdir ve Hoyran gölleri ile ırmaklar üzerinde denizcilik yapıyorlardı (Kazvinî, 2018: 383 Tarihi Güzide).

31.Kaya, Ertuğrul ve Osman beylerin, Mehmet Bey, sırayla Hamid, İlyas ve Dündar Beylere tâbi olduklarını, Dündar Beyin 1324’deki katli sonunda da bağımsız kaldıklarını yazdım (Turan, 1998: 613; Öztuna, 2005: 99-100).

32.Hamid Beyin (Amourios), imparatorla iki kez antlaşma yaparak Sakarya nehri ve Söğüt civarından toprak satın aldığını, buranın idaresini oğlu İlyas’a verdiğini yazdım (bk. Pahimeris, 2009: 95 ve Zerrin Günal Öden, “II. Gıyaseddin Mesud Hak.”, 1998, Belleten, C. 61, S. 230-232, s. 291 Ales Amourios: Amorionlu Ali).

33.Selçuklu Sultanı II. İzzeddin Keykavûs, İstanbul’dan Barla önündeki Ainos’a (Aynalı Çarşı denilen yer) getirildiğini, orada hapsedildiğini, buradan kurtarılarak, biñden ziyade Türk ile beraber, önce Karadeniz Ereğlisi civarına, oradan da Kırım’a götürüldüğünü ve Gagavuzların, İzzeddin ile giden bu Türkler olduğunu iddia ettim. 

34.İzzeddin’in çocuklarından Kılıçaslan ile Geyûmers’in aynı kişi olduğunu, Sultan II. Mesud’un 1305 sonu öldüğünü ve Kılıçaslan Geyûmers’in sultanlığını ilân ettiğini, Hamid Bey (Amourios) ve altı oğlunu bir tuzakla katlettiğini iddia ettim.  Katliamdan sağ çıkan İlyas Beyin (Alès Amourios) Kılıçaslan’a meydan okuduğunu, teke tek yapılan kavgada Kılıçaslan’ı öldürdüğünü ve böylece Selçuklunun sükût ettiğini yazdım (yıl 1308-1309).

35.Yunus da Eğirdir ilçesinden olmalıdır. Ş. Tekindağ, 1966 yılında Türk Yurdu, Yunus Emre Özel Sayısında yazdığı makalede Eskişehir, Karaman ve diğer iddiaları çürütür ve Eğirdir üzerinde durulmasını söyler.

İşin ana hatlarını yazmaya çalıştım. Daha fazla uzatmak ve okuyucuyu sıkmak istemiyorum.

ANADOLU’NUN ANADOLUSU NERESİDİR?

Batılıların Küçük Asya (Asia Minor) dedikleri yere biz şimdi Anadolu diyoruz. 

Hâlbuki Küçük Asya’da bir de Anadolu (Anatolikon) Eyaleti vardır. Bu eyaletin yeri, maalesef bize gelene kadar tespit edilemedi. 

Bunu Batılı araştırmacılar da bilemediler. 

Anatolikon Eyaleti için, zaman zaman da Asya Eyaleti adının kullanıldığını gördüm. Bu Eyaleti İslam coğrafyacılarının atası sayılan İbn Hordazbih (1889, s.107-108) şöyle verir:

El(n)-Natulus (Anatolia) Eyaleti: Mânâsı, el-Maşrık (güneşin doğduğu yer) demektir. Bu eyalet Rûm’un en büyük eyaletidir. Burada Ammûriye (Uluborlu) şehri vardır. Kaleleri ise el-Alemeyn (Kötürnek), Mercü’ş-Şahm (Şarkîkaraağaç), Burgos (Eflâtun Pınarı), Miskinin (Beyşehir) ve otuz kale (Topraklı, 2013: 144 terc. Kopraman).

İdarî taksimat olarak Asya veya Anadolu Eyaleti, Uluborlu ve doğusu (Küçük Firikya ve Lykaonia) idi, ama coğrafî olarak, Eğirdir ve Hoyran gölleri ile iki göl arasındaki ırmağın şarkı Asya (Doğu), batısı Avrupa (Batı) idi.

Thrakesia temiyle Trakya bölgesinin karıştırıldığı gibi, ekseriya Anadolu ile Anatolikon Eyaleti ve Küçük Asya ile Asya Eyaleti karıştırılmış, Batı’dan Çanakkale Boğazı’nın batısı, Asya’dan boğazın doğusu anlaşılmıştır.

İmp. Romen Diyojen, kışı geçirsinler diye ücretli askerlerle Batı’dan gelenleri dağıttı (yıl 1069) ve Lykaonlar Taburu ile Batı’dan gelenler (Attaleiates, 2008:128, 133)’deki Batı, Çanakkale Boğazı’nın batısı (Rumeli) değildir.

Kılıçaslan, Çaka Beyi öldürür ve İmparatorla “Rumlar Anadolu’ya, Türkler Adalara tecavüz etmeyecek” diye bir anlaşma imzalar (yıl H. 488) (Yinanç, 2013: 195) ki, bu Anadolu, Küçük Asya (Anadolu) olamaz.

Aleksios, Asya’daki işleri güvenliğe bağladıktan sonra denizdeki harekât ile uğraştı (yıl 1110-1111, s.449). Diğerleri gerçek anlamda Asya’nın içinden geçti (yıl 1112, s.451). Emîr Muhammed Karme’li Müslimlerin uğradığı felâketi öğrenince, Asya’da yerleşmiş Türkmenlerle bağlaşıklık kurdu (yıl 1114, s.461-462) (Anna, 1996). 

İmparator Manuel’in en güçlü zamanı, (1165-1170) yılları, Anadolu (Asya) şehirleri olarak gösterilen Khliara, Pergamon ve Atramytion, bugün bildiğimiz Kırkağaç, Bergama ve Edremit olamazlar (Honiyates, 1995: 103). 

Bu ikinci anlaşma Batı’da bulunan Tatarlarla yapıldı (s. 43). İmparator Batı bölgelerine sefere çıktı (s.45). 

Diğerlerine gelirsek, tüm Trakya’ya dağılmışlardı (s.47). 

İmparatorun amacı Trakya’yı kazanmaktı. 

Trakya’da Tatarlarla buluştu (s.61). 

Amaç onları Bizans topraklarının dışına, yani Trakya’ya doğru sürmekti (s.66). 

Bu adam, Nogay öldüğünde, Doğu’daki Türklere katılmak için karısı ve çocuklarıyla yola çıkmıştı (s.76). 

Doğu’daki topraklar gittikçe çürüyor, İmparatora her gün birbirinden kötü haberler geliyordu (s.78). 

Artık aramızdaki tek sınır boğazdı (s.78). 

Türklerin boğazı geçip gemilerini terk ederek tehlikeye neden olmaları an meselesiydi. 

Boğazın Asya ırmağındaki her yere dağılıyorlardı. 

Kıyıdaki kalelere saldırıyorlardı. Boğaz, aramızdaki tek sınırdı (s.80). 

İmparator, Doğu’da bulunan kalelerin kuşatıldığını ve açlık çektiğini öğrenmişti (s.100) (Pahimeris, 2009). 

Selçuklu devleti yıkılınca Anadolu’da 11 küçük hükümet ortaya çıktı. 

Onbir emirliği o tarihte henüz hayatta olan Merrakeşî, “1- Anadolu hükümeti ki, Hızır ile Dündar yahut Yunus’a tâbidir” diyerek, birinci sırada Anadolu hükümetini verir (Deguignes, 1976: 1158). 

Herkesçe malûmdur ki, Anadolu hükümeti Hamidoğulları Beyliğidir. Çünkü Hamidoğulları Beyliğinin merkezi olan Uluborlu, aynı zamanda Anadolu (Asya) Eyaletinin merkezidir.

Yukarıda Attaleiates, Anna, Honiyates, Pahimeris, Deguignes ve Yinanç’tan (Löbo ve Anna),  bazı alıntılar vermeye çalıştım. 

Bu metinlerde zikredilen Batı, Kemer Boğazı’nın batısı, Doğu ve Asya ise Kemer Boğazı’nın doğusudur. 

Deniz Eğirdir Gölü, Kıyı Eğirdir Gölü kıyısı, Adalar Eğirdir Gölü’ndeki adalar, Trakya ise Asya veya Anadolu Eyaletinde bulunan Thrakesia temidir. 

Pahimeris’te “boğaz ve sınır” denilen isimler, Kemer Boğazı ve buradan akmakta olan ırmaktır. 

Halkokondiles, Kemer Boğazı’nın batısını Avrupa ve Trakya olarak zikreder.

Benzer daha çok misal verilebilir. 

“Hamideli tarihî coğrafyası ve Battâl Gâzî’nin hayatına dair bazı notlar” (Hamideli Tarih 01, Aralık 2013, s.34) adlı makaleyle Fatih Erkoçoğlu; Lebounion (Küçük Aslan), Bet-Toman (Bêth Thomas: İkiz: Didyma), Meldinis (Meltinis: Malatyalı) izahlarıyla Sevan Nişanyan bize yeni ufuklar açtılar.

Yunus Emre’nin, “Bir ben vardır bende, benden içeri” dediği gibi, bir büyük Anadolu (Küçük Asya), bir de onun içinde Küçük Anadolu (Anadolu Eyaleti) var. İşte bu küçük Anadolu, Türkler ile Bizans’ın iki asır mücadele ettiği, Beyşehir-Uluborlu ve bilhassa Şarkîkaraağaç ile Uluborlu arasındaki topraklardır. 

Bu yüzden, burası için ANADOLU’NUN ANADOLUSU tâbirini kullandım ve buna dikkat çekmeğe çalıştım. 

Anadolu’nun Anadolusu bilinmeden Selçuklu tarihi, Beylikler tarihi ve Osmanlı devletinin kuruluş dönemi bilinemez. Ashab-ı Kehf bilinemez, Çaka Bey bilinemez, Yunus bilinemez, özetle tarih bilinemez.

HAKİKATTEN KAÇILAMAZ

Ortaokulda okurken, Yalvaç Rüştiyesinden terk olan Reşat Erdal amca, yarıyıl tatillerinde bana,

“Medeniyet öyle bir ışıktır ki, ona bigâne olanları yakar kavurur” sözünü öğretmişti. Ben bu sözü,

“Hakikat öyle bir ışıktır ki, her tarafı aydınlatır” diye anlıyor ve anlamak istiyorum.

.

Ramazan Topraklı, dikGAZETE.com -10 Şubat 2022-

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
yorum
yorum 2 yıl önce
Allah razı olsun.. emeğinize sağlık