Amsterdam
Eski Birleşmiş Milletler ve Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) Kıdemli Hukukçusu olan ve Harvard Hukuk Fakültesi Uluslararası Silahlı Çatışma ve Hukuk Programında da görev alan Mona Ali Khalil, İran'ın nükleer tesislerine saldırıların hukuki boyutlarını ve diplomatik çözüm çabalarını değerlendirdi.
"İsrail'in meşru müdafaa savunması geçersiz"
Khalil, "Nürnberg Mahkemesi'ne göre saldırganlık en büyük uluslararası suçtur. Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu'nun 3314 sayılı kararı uyarınca saldırganlık, 'bir devletin başka bir devletin egemenliği, toprak bütünlüğü veya siyasi bağımsızlığına karşı silahlı güç kullanımını' içerir" diyerek, söz konusu saldırıların BM Şartı'nın 2. maddesinin dördüncü paragrafındaki kuvvet kullanma yasağını açık şekilde ihlal ettiğini vurguladı.
????Khalil, ne İsrail'in ne de ABD'nin İran'a karşı saldırıları başlattıklarında fiili bir saldırı veya yakın bir silahlı saldırıya uğrama riski taşımadıklarını belirterek, "Güvenlik Konseyi yetkisi olmaksızın İsrail ve ABD, BM Şartı'nın 51. maddesini de ihlal etmiştir." dedi.
İsrail'in potansiyel İran nükleer silahının varoluşsal tehdidine karşı meşru müdafaa yaptığı iddialarının gerçeklerle çeliştiğini belirten Khalil, "Kimse İran'ın nükleer silaha sahip olduğuna inanmıyor. Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı, 'İran'ın nükleer silah geliştirmeye yönelik sistematik çabası olduğuna dair güvenilir kanıt bulunmadığını' doğruladı. ABD istihbarat kuruluşları da İran'ın nükleer silah yapmadığı değerlendirmesini teyit etti." ifadelerini kullandı.
Khalil, nükleer elektrik üretim istasyonları dahil nükleer tesislere ve bu tür nükleer elektrik üretim istasyonlarının çevresine yapılan saldırıların 1949 Cenevre Sözleşmeleri'nin Birinci Ek Protokol'üne ve UAEA kararlarına aykırı olduğunu söyledi.
"İsrail'in sivil yerleşim yerlerinde özellikle çatışmalara dahil olmayanlara yönelik saldırıları uluslararası insancıl hukukun açık ihlalleridir." diyen Khalil, saldırıların çok boyutlu hukuk ihlali oluşturduğunu vurguladı.
"UAEA'nın güvenilirliği ve küresel nükleer silahların yayılmasını önleme rejimi risk altında"
İsrail ve ABD'nin İran'ın UAEA güvenceleri ve sürekli izleme altında bulunan nükleer tesislerine saldırılarının UAEA ve BM üyesi bir devletin egemenliğine ve toprak bütünlüğüne saldırı olduğunu belirten Khalil, "İran, İsrail ve ABD'nin aksine nükleer silaha sahip olmayan bir devlettir. İran'a yönelik saldırılar, BM Şartı ve NPT'nin yanı sıra Cenevre Sözleşmeleri ve Birinci Ek Protokolü'ne yönelik bir saldırıdır." dedi.
Khalil, "UAEA ve BM organları bu saldırıları kınamazsa, uluslararası hukukun üstünlüğünün erozyonuna, İkinci Dünya Savaşı sonrası çok taraflı düzenin çöküşüne ve uluslararası barış ve güvenliğe yönelik nükleer tehditler dahil tehditlerin yayılmasına katkıda bulunacaklar." uyarısında bulundu.
Diplomasi nükleer tırmanmayı önlemek için kritik
BM'nin üç ana hedefinin barış ve güvenlik, insan hakları ve sürdürülebilir kalkınma olduğunu hatırlatan Khalil, "BM bu duruma anlamlı ve barışçıl yanıt veremezse, yaşananlar her üçünü de baltalayacak." dedi.
Khalil, nükleer tırmanma dahil daha fazla gerginliği önlemek ve sivil nüfus ile çevreyi tehlikeli radyasyona maruz bırakacak nükleer tesislere daha fazla zarar vermekten kaçınmak için anlamlı bir ateşkes sağlaması gerektiğini vurguladı.
Diplomatik müzakereler yoluyla elde edilecek bir uzlaşmanın ateşkesin İran ve İsrail'deki siviller için gerekli olduğunu dile getiren Khalil, bunun ABD'nin askeri üslerinin bulunduğu Arap ülkelerini de koruyacağını belirtti.
Türkiye ve diğer ülkelerin müzakerelerin yenilenmesindeki rolü
Batı ülkeleriyle İran arasında müzakerelerin yeniden canlandırılmasına değinen Khalil, "Türkiye dahil tüm devletlerin ve BM Genel Sekreteri dahil dünya liderlerinin, tarafları müzakere masasına dönmeye teşvik etmek için iyi niyetlerini kullanmaları gerekiyor." dedi.
ABD ve İran arasında 2015'te başarılı bir anlaşma yapıldığını ve bunun tekrar yapılabileceğini kaydeden Khalil, bu anlaşmanın "İsrail ve ABD'nin İran'a ve nükleer tesislerine yönelik daha fazla saldırıda bulunmaması ve İran'ın meşru savunma hakkına halel gelmeyecek şekilde ABD askeri personeli ve varlıklarına karşı daha fazla misilleme yapmaktan kaçınması, İran'ın uranyumu uluslararası alanda kabul edilen seviyelere kadar zenginleştirme hakkının güvence altına alınması ve nükleer programının barışçıl doğasına dair güven açıklarının kapatıldığı" koşullarında sağlaması gerektiğini ifade etti.
Khalil, herhangi bir UAEA üyesi devletten barışçıl amaçlarla nükleer enerji ve teknoloji geliştirme konusundaki hakkın inkar edilmesinin, o ülkenin halkının sağlık ve refahını sağlama fırsatından mahrum bırakacağını ve böylece sürdürülebilir kalkınma hedeflerinin başarılmasını engelleyeceğini vurguladı.
Barış için Birlik Kararı
Passblue adlı haber sitesinde konuyla ilgili makalesine atıfta bulunan Khalil yazısında, ABD'nin olası veto yetkisini kullanması durumunda BM Genel Kurulu'nun "Barış İçin Birlik" kararı kapsamında acil oturumda toplanarak üye devletlerin ABD ve İsrail'e karşı diplomatik ve ekonomik yaptırım uygulama gibi kolektif tedbirler alabileceğini ifade etti.
BM üye devletlerinin bu hukuki seçenekleri kullanmak için siyasi irade ve ahlaki kararlılık gösterip göstermeyeceğinin belirsiz olduğunu kaydeden Khalil, "Eğer bu kararlılığı göstermezlerse, (Binyamin) Netanyahu ve şimdi (Donald) Trump'ın saldırganlıklarına etkili bir şekilde teslim olmuş olacaklar, hukuk devletini İsrail ve ABD'nin İkinci Dünya Savaşı sonrası düzene saldırısının bir başka kurbanı haline getirecekler ve muhtemelen bölgesel ve uluslararası barış ve güvenlik için daha büyük tehditlere yol açacaklar. Buna üçüncü dünya savaşı olasılığı da dahil." uyarısında bulundu.
Kaynak: AA
dikGAZETE.com